ALINMAMIŞ DERSLER

ALINMAMIŞ DERSLER

Menderes Parti grubunda “Siz isterseniz Hilafeti bile getirisiniz” diyerek Cumhuriyete ve Cumhuriyet ideolojisine ilk isyan bayrağını açmış oldu. Yetmedi; ‘ Vatan Cephesi’ gibi bir ucubeyi icat ederek halkı birbirine düşürdü, kahveler, Cam

ALINMAMIŞ DERSLER

ABDULLAH AYDIN

[email protected]



Anadolu insanının hayatın içinden çıkararak oluşturduğu felsefe, kişilerin ve toplumların yön bulması doğrultusunda bulunmaz değer taşıyor. “Bir musibet bin nasihatten daha öğreticidir” demiş atalarımız.

Musibetin ne kadar etkileyici ve sevimsiz bir öğreti olduğuna en açık örneği veren kişi ise, Nazi Almanya"sı döneminin papazlarından Martin Niemöller"dir.

Niemöller günlüğüne düştüğü notta: “Önce Komünistleri, Sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben komünist, sosyalist değildim. Sonra Sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; ama geride benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” diyor.

Papaz Niemöller kendini savunacak birilerini arıyor, ama nafile. Çünkü onu savunacak hiç kimse kalmamış arkada… Nazi Almanya"sının, Faşist ideoloji musibetinin insanlığa vermiş olduğu ve bu gün hâlâ bazılarınca anlaşılamayan acı bir ders…

Alman halkı, Nazizmin ideolojik yollarına taş döşeyen propaganda bakanı Paul Joseph Goebbels"in o baskıcı ve korkutucu propagandasına boyun eğmemiş olsa idi, insanlık Faşizmi bu boyutlarda yaşamayacağı gibi, milyonlarca insan ölmez, aç sefil kalmaz, evlerinden, yurtlarından olmazdı…

1946 seçimleri ilk çok partili seçim olmasına rağmen, iktidarın CHP"den DP"ye geçtiği 1950 seçimleri çok partili Demokratik döneme geçişin milâdı kabul edilir.

DP iktidarının ilk işi, Türkçeleştirilmiş Ezan"ın tekrar Arapçaya çevrilmesi oldu. Başbakan Menderes Parti grubunda “Siz isterseniz Hilafeti bile getirisiniz” diyerek Cumhuriyete ve Cumhuriyet ideolojisine ilk isyan bayrağını açmış oldu. Yetmedi; "Vatan Cephesi" gibi bir ucubeyi icat ederek halkı birbirine düşürdü, kahveler, Camiler ayrıldı. Üstüne üstlük, TBMM"nin içinden ve DP Milletvekillerinden oluşan, yargı yetkisi kullanan hukuk dışı "Tahkikat Komisyonu" kurunca işler siyaseten iyice çığırından çıktı ve Türkiye 27 Mayıs l960 darbesine geldi.

Şayet halkımız, bu tür uygulamalara karşı çıkıp direnç gösterebilse idi, 27 Mayıs darbesi yapılamayacağı gibi, Türkiye, Demokrasi dışı darbeler dönemine girmez, demokrasimiz de epeyce yol almış olurdu…

1980 12 Eylül askeri darbesi, Emperyalizmin öncüsü savaş ve sömürü makinesi olan ABD"ye “Bizim oğlanlar başardı” muştusu ile duyurulmuştu. Bazılarınca sevinçle karşılanan bu eylem, halkımız için baskı, zulüm, hapishane, sürgün, ayrılık, ölüm demekti! Anayasa ve Demokrasi, kimilerine göre Türk halkınca hak edilmemişti!

1980 öncesi Devlet içine yuvalanmış "McCharthy yöntemlerini" kullanan Mafyalaşmış Faşist yuvalanmaların kışkırtmalarına gençlerimiz kapılmayıp birbirlerine düşman olmasalar, ülke hakkında düşündüklerini tartışarak sonlandırmaya ve birlikte hareket etmeye götürebilselerdi, yok yere birbirlerini öldürmeselerdi,1980 darbesini yapanlar, darbe bahanesi bulmakta zorlanabilir ve haksız eylemlerinden vazgeçebilirlerdi; Üstelik beş bin yurttaşımız da boş yere ölmezdi!

Zamanın iki büyük Partisinin liderleri (Ecevit-Demirel), kimi konularda anlaşarak ülkeyi yönetmenin yollarını arasalardı, 1980 darbesini yapmak öyle her babayiğidin harcı olamazdı. Parti liderlerinin basiretsizliği insanımıza ve Demokrasimize çok pahalıya mal oldu…

Ülkeyi yönetenler geçmiş musibetlerden ders almamış olmalılar ki; söylem ve eylemleri ile yeni musibetlerin oluşumunun yollarını açmaya çalışıyorlar.

Başbakanın seçtiği kitlesel sözel propaganda yöntemi toplumu ayrıştırıcı özellikler taşıyor. Edebali"den telkin örnekleri verirken, kendi salkım peşinde koşuyor ve her konuda herkesi mahkûm etmeye çalışıyor. Bu yöntem zaman içinde "Bumerang" etkisi yapabilir ve sahibini vurabilir…

Hukuk devletine yakışmayan biçimde ve giderek Gayya kuyusuna dönüşen ucu açık davalar ülkemizin görüntüsünü zedeler hâl aldı. Her çevreden toplanan zanlılarla oluşturulan, Dünya hukuk tarihinde rastlanması zor olan, binlerce sayfalık ve klasörlük iddialarla sonuç alınması ve hukuk dağıtılması imkânsız hale gelen davalarla hukuk devleti oluşturulamaz. Bazı davaların giderek siyasal şekillenmesi, hukuksal geleceğimizin prangaları olabilir…

Herkesin dinlenme korkusu yaşadığı bir ülkede, insanlardan huzur içinde yaşamaları ve demokratik gelişmeye katkı yapmaları beklenemez. Bu uygulama ancak despot rejimlere mahsustur. Bazı ilgililerin olayı örtbas etmek için, “Bende dinleniyorum” demesi ise, pek inandırıcı olmuyor…

Tarih roman gibi okunmak için değil, ders çıkarılmak için yazılır. Yaşadığımız olumsuzlukları ses çıkarmadan seyreden bizlerin ve ülkemizi yönetenlerin, tarihin bize öğrettiği musibetlerden yeterince ders çıkardığımız söylenebilir mi?

Görüntümüz ve yaşantımız, tarihi olumsuzluklardan ders almadığımızın kanıtıdır…

NOT: Başbakan “Domuz Gribi Aşısı yaptırmam” dedi ve ben hiç vakit geçirmeden aşıyı yaptırdım. Şayet, bu ülkede Domuz Gribinden kötü sonuç doğarsa, bütün kefareti Başbakan Tayip Erdoğan"a aittir. Çünkü davranışı "Devlet Adamlığı" ile bağdaşmıyor.




ALINMAMIŞ DERSLER

ABDULLAH AYDIN

[email protected]



Anadolu insanının hayatın içinden çıkararak oluşturduğu felsefe, kişilerin ve toplumların yön bulması doğrultusunda bulunmaz değer taşıyor. “Bir musibet bin nasihatten daha öğreticidir” demiş atalarımız.

Musibetin ne kadar etkileyici ve sevimsiz bir öğreti olduğuna en açık örneği veren kişi ise, Nazi Almanya"sı döneminin papazlarından Martin Niemöller"dir.

Niemöller günlüğüne düştüğü notta: “Önce Komünistleri, Sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben komünist, sosyalist değildim. Sonra Sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; ama geride benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” diyor.

Papaz Niemöller kendini savunacak birilerini arıyor, ama nafile. Çünkü onu savunacak hiç kimse kalmamış arkada… Nazi Almanya"sının, Faşist ideoloji musibetinin insanlığa vermiş olduğu ve bu gün hâlâ bazılarınca anlaşılamayan acı bir ders…

Alman halkı, Nazizmin ideolojik yollarına taş döşeyen propaganda bakanı Paul Joseph Goebbels"in o baskıcı ve korkutucu propagandasına boyun eğmemiş olsa idi, insanlık Faşizmi bu boyutlarda yaşamayacağı gibi, milyonlarca insan ölmez, aç sefil kalmaz, evlerinden, yurtlarından olmazdı…

1946 seçimleri ilk çok partili seçim olmasına rağmen, iktidarın CHP"den DP"ye geçtiği 1950 seçimleri çok partili Demokratik döneme geçişin milâdı kabul edilir.

DP iktidarının ilk işi, Türkçeleştirilmiş Ezan"ın tekrar Arapçaya çevrilmesi oldu. Başbakan Menderes Parti grubunda “Siz isterseniz Hilafeti bile getirisiniz” diyerek Cumhuriyete ve Cumhuriyet ideolojisine ilk isyan bayrağını açmış oldu. Yetmedi; "Vatan Cephesi" gibi bir ucubeyi icat ederek halkı birbirine düşürdü, kahveler, Camiler ayrıldı. Üstüne üstlük, TBMM"nin içinden ve DP Milletvekillerinden oluşan, yargı yetkisi kullanan hukuk dışı "Tahkikat Komisyonu" kurunca işler siyaseten iyice çığırından çıktı ve Türkiye 27 Mayıs l960 darbesine geldi.

Şayet halkımız, bu tür uygulamalara karşı çıkıp direnç gösterebilse idi, 27 Mayıs darbesi yapılamayacağı gibi, Türkiye, Demokrasi dışı darbeler dönemine girmez, demokrasimiz de epeyce yol almış olurdu…

1980 12 Eylül askeri darbesi, Emperyalizmin öncüsü savaş ve sömürü makinesi olan ABD"ye “Bizim oğlanlar başardı” muştusu ile duyurulmuştu. Bazılarınca sevinçle karşılanan bu eylem, halkımız için baskı, zulüm, hapishane, sürgün, ayrılık, ölüm demekti! Anayasa ve Demokrasi, kimilerine göre Türk halkınca hak edilmemişti!

1980 öncesi Devlet içine yuvalanmış "McCharthy yöntemlerini" kullanan Mafyalaşmış Faşist yuvalanmaların kışkırtmalarına gençlerimiz kapılmayıp birbirlerine düşman olmasalar, ülke hakkında düşündüklerini tartışarak sonlandırmaya ve birlikte hareket etmeye götürebilselerdi, yok yere birbirlerini öldürmeselerdi,1980 darbesini yapanlar, darbe bahanesi bulmakta zorlanabilir ve haksız eylemlerinden vazgeçebilirlerdi; Üstelik beş bin yurttaşımız da boş yere ölmezdi!

Zamanın iki büyük Partisinin liderleri (Ecevit-Demirel), kimi konularda anlaşarak ülkeyi yönetmenin yollarını arasalardı, 1980 darbesini yapmak öyle her babayiğidin harcı olamazdı. Parti liderlerinin basiretsizliği insanımıza ve Demokrasimize çok pahalıya mal oldu…

Ülkeyi yönetenler geçmiş musibetlerden ders almamış olmalılar ki; söylem ve eylemleri ile yeni musibetlerin oluşumunun yollarını açmaya çalışıyorlar.

Başbakanın seçtiği kitlesel sözel propaganda yöntemi toplumu ayrıştırıcı özellikler taşıyor. Edebali"den telkin örnekleri verirken, kendi salkım peşinde koşuyor ve her konuda herkesi mahkûm etmeye çalışıyor. Bu yöntem zaman içinde "Bumerang" etkisi yapabilir ve sahibini vurabilir…

Hukuk devletine yakışmayan biçimde ve giderek Gayya kuyusuna dönüşen ucu açık davalar ülkemizin görüntüsünü zedeler hâl aldı. Her çevreden toplanan zanlılarla oluşturulan, Dünya hukuk tarihinde rastlanması zor olan, binlerce sayfalık ve klasörlük iddialarla sonuç alınması ve hukuk dağıtılması imkânsız hale gelen davalarla hukuk devleti oluşturulamaz. Bazı davaların giderek siyasal şekillenmesi, hukuksal geleceğimizin prangaları olabilir…

Herkesin dinlenme korkusu yaşadığı bir ülkede, insanlardan huzur içinde yaşamaları ve demokratik gelişmeye katkı yapmaları beklenemez. Bu uygulama ancak despot rejimlere mahsustur. Bazı ilgililerin olayı örtbas etmek için, “Bende dinleniyorum” demesi ise, pek inandırıcı olmuyor…

Tarih roman gibi okunmak için değil, ders çıkarılmak için yazılır. Yaşadığımız olumsuzlukları ses çıkarmadan seyreden bizlerin ve ülkemizi yönetenlerin, tarihin bize öğrettiği musibetlerden yeterince ders çıkardığımız söylenebilir mi?

Görüntümüz ve yaşantımız, tarihi olumsuzluklardan ders almadığımızın kanıtıdır…

NOT: Başbakan “Domuz Gribi Aşısı yaptırmam” dedi ve ben hiç vakit geçirmeden aşıyı yaptırdım. Şayet, bu ülkede Domuz Gribinden kötü sonuç doğarsa, bütün kefareti Başbakan Tayip Erdoğan"a aittir. Çünkü davranışı "Devlet Adamlığı" ile bağdaşmıyor.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.