BEHİCE BORAN YÜZÜNCÜ YAŞINDA

BEHİCE BORAN YÜZÜNCÜ YAŞINDA

Behice Boran, Türkiye sosyalist hareketinin gördüğü, tanıdığı ilk akademisyenkadın, ilk teorisyen kadın siyasetçi ve parti başkanıdır. Kuşkusuz hakkında benden daha ileri yazıp, söz söyleyecekler ya da o günkü partili yoldaşları çoktur. Ancak, anma bağını

 Yüzüncü Yaşında

 

Behice Boran

 

DTCF’ye Dönüyor!  

 

Önce bir akademisyen, sonra bir siyasetçi…

Bugünkü yazının içeriği ona dair olacak.

Son günlerin en güncel başlığı olarak, Deniz Baykal hakkında falan yazmayacağım. Gerçi ilk cümle ona da uyar; ancak bu konuda yazılıp, çizilenleri ve yorumları şimdilik izlemeyi tercih ediyorum.

Kuşkusuz, Deniz Baykal olgusuna önem vermediğimden değil. Bu süreçte, Baykal’ın kişisel temsiliyetinin ve Baykalcı siyasetin vardığı noktanın, Türkiyegeleceği ile ilişkilendirilecek çok önemli ve tarihsel yönleri vardır. Burjuva demokrasilerinde, burjuva ahlakçılığının kapsama alanı içinde bulunan ve belden aşağıya vurularak yapılan siyaset güdümlemelerinin örnekleri çoktur. Bu örneklerden birisi olduğu anlaşılan “Baykal videosu”na Baykal’ın tepkisi içinde nerdeyse birinci başlık, bu düzenleme içinde Pensilvanya’nın bulunmadığına samimiyetle inanması şeklinde olmuştur. Bir meşruiyet atfetme, kabullenme ve taraflaşmada yeni bir kavşak gibi izlenimler bırakabilecek böylesi bir sözün bittiği bu yerden sonra, olanı biteni izlemek şimdilik daha öğreticidir.

***

Ankara’da, Yenişehir-Kızılay’ın göbeğinde Gazi Mustafa Kemal Bulvarı’na paralel en büyük cadde Meşrutiyet Caddesi'dir. Bu caddeye açılan bir yığın sokağın yanı sıra, bir de onu dik kesen, bir ucu Kocatepe Camii’nde, diğer ucu Sağlık Bakanlığı’nın önünde son bulan, Mithat Paşa Caddesi vardır. Bu cadde ile Meşrutiyet’in kesiştiği dört yol ağzının “Çağ Hastanesi” tarafında, eskiden yer alan bir binanın kaldırıma kottan sıfır katının cephe pencereleri her zaman açık olurdu. Duvarda, kaldırımdan kolayca görünen kocaman bir Türkiye haritası, kalpaklı bir Mustafa Kemal resmiyle geleni geçeni selamlardı. Anlattığım zamanlar, 1960’lı yılların ikinci yarısı. Anlatılan mekân da, Türkiye İşçi Partisi’nin o tarihlerdeki genel merkezi.

Meşrutiyet Caddesi, o sıralar henüz beton duvarlarla çevrilmiş değil. İki katlı ve bahçeli evler çoğunlukta. Kocatepe Camii’nin yerinde yellerin estiği, Kızılay’daki gökdeleninin de henüz inşaat sırasında olduğu bir Ankara zamanı. Kızılay Genel Merkezi de, Kızılay’ın göbeğinde, meydana adını vermenin simgesi olarak duruyor. Yani öyle bir ahir zamanlar vakti işte.

Bu manzaranın en hoş bileşenlerinden birisi, hafta içi akşamüstü saatlerinde, Meclis’ten yürüyerek parti merkezine dönen bir grup milletvekilidir. Behice Boran’ı ilk gençlik anılarımın içinde işte böyle hatırlıyorum. Genelde, koyu renk tayyörlü bu hanım, bir grup erkek arkadaşının arasında, her gün aynı yoldan, camları açık parti merkezine yürürlerdi. Unutulmaz olan bir başka manzara ise, TİP’li saylavların, yol üstü mahalle esnafı ve sakinleriyle, aşina yüzler olarak ve her daim selamlaşarak yürümeleri. TİP’e ve Behice hanıma uzun süreler, mahalle komşusu oldum. Gelip, geçtiği kaldırımlarda kimi selamımı almıştı; bense her gördüğümde selam durdum.

 

Behice Boran, Türkiye sosyalist hareketinin gördüğü, tanıdığı ilk akademisyenkadın, ilk teorisyen kadın siyasetçi ve parti başkanıdır. Kuşkusuz hakkında benden daha ileri yazıp, söz söyleyecekler ya da o günkü partili yoldaşları çoktur. Ancak, anma bağının kimseye aidiyeti ve tarafgirlik mecburiyeti yoktur. İsteyen, kendi bağlamından bir paylaşım yapabilir.

Behice Boran’ın ne yapıp yapmadığına, tarihin geniş penceresinden ve bir yaşamın ince aralığına sıkışmış bir ömür sürecinden bakılabilir. Başını kaldırıp gökyüzüne özgürce bakma çabasına girilmeden geçirilmiş göreli uzun bir ömür, tarihin diş kovuğuna dolmayabilir. Hâlbuki Boran’ın bir ömürlük mücadelesi, tarihin uzun koşusunda her zamankinden daha çok değer kazanan bir genişlik ve derinliktedir.

Boran, 14 Mayıs 1910 da Kazan Tatarı bir ailenin kızı olarak Bursa’da dünyaya gelmiştir. Akademisyenliğe adımı olan sosyoloji doktorasını, ABD’nin Michigan Üniversitesinde yaptığı tez çalışması sağlamıştır. Bu dönem, Boran’ın naif bir yurtseverlikten, Marksizm’e ve toplumbilimcilikten, toplumculuğa tanıştığı ilk gençlik çağı olmuştur. “ABD’de doğan her çocuğun devlet başkanı olabileceği” algısını, sınıfsallık perspektifinde değerlendirme çabası, tezinin konusuna ve içeriğine damga vurmakla kalmamış ve bu ideolojik retoriği çürütme aklını geliştirmesi, bundan böyle siyasi mücadelesine ışık tutan sağlam fikir örgüsünün ve dünya görüşünün de temellerini oluşturmuştur.

ABD’de kal tekliflerine karşın, 1939 sonlarına doğru, dönüp geldiği yer DTCF’defelsefe doçenti kadrosudur. Bu dönemde toplumcu kimliğinin ilk ürünlerini “Yurt ve Dünya” dergisinde, Niyazi-Mediha Berkes, Pertev Naili Boratav, Muzaffer Şerif Başoğlu, Adnan-Nazife Cemgil’le beraber yazarak yazın hayatı içinde üretmeye başlamıştır. 1941 de başladıkları bu ortak çaba, Boran’ın, Başoğlu ile beraber 1942 de “Adımlar” dergisini çıkarma sürecinde yeni bir deneyime dönüşmüştür.

42 yılı, Boran’ın sosyoloji alanında yazdığı doçentlik tezinin köşe taşı tarihidir. Tez, sonraları “Toplumsal Yapı Araştırmaları: İki Köy Çeşidinin Mukayeseli Tetkiki” başlığı ile kitaplaştırılmıştır. “Toplumsal yapı” analizini temel alan bu çalışma, Durkheim sosyolojisi ile Boran’ın ilk çatışması ve “kapitalist sistemde eşitsiz ve bileşik gelişme yasası”nın ilk ipuçlarını içeren bir algıyı yansıtma özelliği taşır. Boran’a ilişkin kimi biyografi çalışmaları, tezin bu özelliğini teslim eder ve onu, yazarının siyasi kimliğini oluşturan ve “devrim stratejisi” teorisyenliğini belirleyen önemli bir unsur olarak değerlendirir.

42 yılı, Boran’ın hayatında örgütlü siyasi mücadele içine girmesinin de köşe taşıdır. Bu dönemde TKP üyesi olur. Çeşitli dernek ve yazın faaliyetleri ile dolu yıllar, 1945 de, Boratav ve Berkes’lerle beraber Boran’ın DTCF’deki görevlerinden bakanlık emrine alınmalarıyla yeni bir aşamaya girer. Öğretim üyeleri olarak, akademik kimlik ve görevlerine yönelik girişimlere dirençle sürdürdükleri mücadele, sonuçta 1948 de üniversiteden tamamen tasfiye olmalarına neden olan bir yasal düzenlemeyle son bulur.

1950’ler, Boran ve arkadaşlarının yüzüne kapanan akademinin kapısını simgeler. Bu yıllar, Nevzat Hatko ile evlenen Behice Boran’ın, siyasi mücadele içine devrimci bir kadın lider olarak yeniden doğacağı ilk dönem tanıklıkları ve izlerini de içinde taşır.

Kurduğu “Türk Barışseverler Cemiyeti”, 1950 başlarında “Kore Savaşı”na askerin gönderilmesi muhalefetinin de yürütüldüğü odak olur. Yayımladıkları bir bildirinedeniyle yargılanır ve hapisliğe mahkûm edilir. Mahpushaneden çıkışından az sonra, bu kez de, 51 TKP tevkifatıyla, zindana düşer. Bu arada oğlunu zindanlarda doğurur.

27 Mayıs, Boran’ın yaşamında siyasete yeniden doğduğu ikinci bir başlangıç dönemidir. Mehmet Ali Aybar’ın genel başkan olduğu TİP’e, 62 de üye, sonra yönetici ve 65-69 arası Urfa milletvekili olarak hizmet eden Boran, siyasi yaşamını ve kimliğini sosyalizme adanmış bir yaşam olarak öldüğü güne kadar sürdürür.

Boran, yaşamı içinde meydanlar ile zindanlar genişliğindeki mekânlarda, hep mücadele ve örgütlenme içinde soluk alıp vermiştir. 12 Mart faşizmi TİP’i kapatırken, genel başkanı Boran’ı da hapishaneye yollamıştır. 75 de, partiyi yeniden kuran Boran, 77 1 Mayısı'ndan sonra, 1979 da, İstanbul’da sıkıyönetimkoşullarında 1 Mayıs direncini ve iradesini gösterebilen bir siyasi kimlik olarak, parti yöneticileriyle beraber yeniden zindanın yolunu tutmuştur.

12 Eylül koşulları, 1980'de yurt dışına çıkmasını zorunlu kılmıştır. Yurtdışı koşullarında en büyük ülküsü için uğraş vermiş ve 10 Ekim 1987 de Brüksel’de ölmeden üç gün önce Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nin kuruluşunu kamuoyuna açıklamıştır.

Gerçek bir yurtsever, devrimci ve sosyalist olarak bir ömür geçiren ak saçlı, güleç ve güzel kadının, Marksist düşünceye çok önemli katkıları olmuştur. Türkiye’nin tarihsel süreçlerini ve toplumsal yapısındaki devinim ve evrilmeleri, tarihsel materyalist yöntemle analiz etmiştir. Çözümlemesi olarak ortaya koyduğu “sosyalist devrim tezi”nin bu bağlamla ve bugün açısından da bakıldığında çok önemli bir iç tutarlık içermesi, sol mücadele tarihi bakımından Boran’ın nerede durduğuna en önemli kanıttır.

87'de TBMM önünde Boran için bir cenaze töreni yapıldı. Burjuva siyasetçilerinin tümü, sıraya girip, bu yurtsever devrimci kadını tarih önünde selamlamak durumunda kaldı. Buna burjuvalar “onur iadesi” falan derler. Oysa Boran’ın, burjuvaların iadesi gibi bir iadeye yaşam boyu hiç ihtiyacı olmadı. Yaşadığı hayatın her mücadele evresinde, kararlılık, korkusuzluk ve devrimci cesaretini, her zaman yurtsever ve sosyalist kimliğinden aldı. O nedenle Boran şimdi çok sevdiği yurdunda, Anadolu topraklarında yatıyor.

Ve Boran şimdi, 1948 de tasfiye edildiği, zorla koparılıp sürüldüğü DTCF’ye geri dönüyor.

Bunu sağlama mücadelesi de, kolay ve kendiliğinden olmadı!

Üniversite Konseyi Derneği, başı çeken tavrını hiç eksiltmeden, ısrarla, inançla ve inatçılıkla bu işin peşini bırakmadı; sonuna dek uğraştı. Şimdi kolektif bir aklın ürünü olan toplantı, Boran’ın 100 yaş gününe denk düşürülüyor. Bu buluşmayı kotaranların tümünün, aklına ve emeklerine sağlık.

Akademine yeniden hoş geldin Behice Boran.

[email protected]

Bugünü paylaşmak isteyenlere davettir:

Behice Boran Etkinlik Programı:

Tarih : 15 Mayıs 2010
Saat : 13.30
Yer : Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi

13.30 Açılış Konuşmaları (Farabi Salonu)

Panel: “Akademisyen ve Siyasetçi Olarak Behice Boran”
Konuşmacılar
Gökhan Atılgan “DTCF Tasfiyesi”
Korkut Boratav “Anılarla Tasfiye”
Metin Çulhaoğlu “Siyasetçi Olarak Behice Boran”
Hayriye Erbaş “Sosyolog Olarak Behice Boran”

16.00 Belgesel Film Gösterisi (Farabi Salonu)
Akıntıya Karşı… Behice Boran: Tek Başına Bir Koro (90 dakika)
Yapım-Yönetim-Senaryo-Kamera: SineGöz Film Atölyesi
Tahsin Akpınar/ Güzella Bayındır/ Özüm Seda Duran/ Turan Soydan Keneş/ Onur Küçükarslan/ A. Şule Süzük
SineGöz Film Atölyesi ile Söyleşi

19.30 Oyun: Cesaret Tek Bir Sesle Başlar (Melahat Özgü Uygulama Sahnesi)
Yazan : Ariel Dorfman/ Eric-Emmanuel Schmitt/ Enzo Cormann/ Eugène Durif
Çevirenler: Sercan Gidişoğlu/ Can Utku / Sanem Öge
Reji : Fırat Aygün
Oyuncular : Atilla Can Çelebi/Anıl Sepetçi/ Beril Senvarol/ Engin Özyürek/ HasanDemirtaş/ Nalan Güreş/ Selver Kınık
Danışman : Süreyya Karacabey
Reji Asistanı : Selver Kınık
Koreografi : Göksu Kunak
Müzik Tasarım : Umut Eser
Işık Tasarım : Fırat Aygün
Görsel Tasarım : Ersin Han Ersin

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/nurettin-abacioglu/yuzuncu-yasinda-behice-boran-dtcf-ye-donuyor-28185

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.