Birol Ertan:KKTCde Sendikal Kaos
Hükümetler, devlet kurumlarını yönetmekle görevli en üst karar organlarıdır. Yönetimdeki aksaklıklardan ve yönetim sürecinin olumsuzluklarından da hükümetler sorumlu tutulurlar. Bu düşünceyle, KKTCde bugün mevcut olan yönetim boşluğunun bir an önce doldu
KKTC’de Sendikal Kaos
Doç. Dr. Birol Ertan
KKTC’de sendikacılık, dünyada görülmediği oranda politikleşmiş, devletin yeniden yapılandırılmasına ve ülkenin kalkınmasına engel olma noktasına gelmiştir. Bugünkü yazımda, sendikacılığın nasıl yozlaştırıldığını ve devletin yapılandırılması önünde engel olduğunu açıklamaya çalışacağım.
Hükümetler, devlet kurumlarını yönetmekle görevli en üst karar organlarıdır. Yönetimdeki aksaklıklardan ve yönetim sürecinin olumsuzluklarından da hükümetler sorumlu tutulurlar. Bu düşünceyle, KKTC’de bugün mevcut olan yönetim boşluğunun bir an önce doldurulabilmesi için hükümetin daha kararlı ve kendine güvenen bir siyasi irade gösterisiyle kararlar alıp uygulaması gerekir. KKTC hükümeti, halktan aldığı hükümet etme görevini sendikalara devrederse, halkına karşı da ihanet etmiş sayılacaktır.
Demokrasiler, seçimler sonucunda oluşan çoğunluğun belirli bir dönem için ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlendiği, idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygun yürütüldüğü, ülkede Anayasanın en üst kural olarak uygulandığı, insan hak ve özgürlüklerine dayalı yönetim biçimleridir. Bu demek değildir ki, her isteyen istediğini yapacak, yasalara ve diğer kurallara uymadan yönetim sürecine kafa tutabilecek. Sendikalar, bugün devlet kafa tutam bir noktaya gelmiştir. Bugün kamu sendikacılığının KKTC devletine ve Türkiye’ye karşı kafa tutan tavırları, hükümetlerin gerekli önlemleri almamaları ve sendikacıların şımartılmasından kaynaklanmaktadır.
Demokratik bir ortamda, özgür ve adil koşullarda yapılan seçimler sonucunda Cumhuriyet Meclisi oluşturuldu. Meclis, kendi içinden Anayasaya göre güvenoyu alan bir hükümet çıkardı ve hükümetin bütün eylem ve işlemleri de huhuka uygunluk açısından yargı denetimine tabi tutuluyor. Bunlar saklı kalmak üzere, ülkeyi yönetecek, kararları alacak ve uygulayacak güç, güvenoyu sonucu oluşturulan hükümet olacaktır. Her kafasına esenin sokaklara çıkıp kamu düzenini bozacak nitelikte eylem yaptığı, bazı sendikaların esen rüzgârdan nem kapıp greve gittiği, hükümet icraatlarını beğenmeyenlerin kamu sektörünün hizmet vermesini engellediği bir yönetim biçimi, asla demokrasi olamaz.
KKTC’de bazı sendikaların halk iradesi üzerinde ipotek kurmaya çalıştığı, hükümeti karar alamaz ve uygulayamaz noktaya getirmeye çalıştıklarını gördükçe, bir devletcilik oyunu oynandığı izlenimi ediniyorum. Halk iradesinin ve bu anlamda siyasal iradenin biçimlendirdiği hükümet, ülke yönetimindeki sorumluluktan kaçamaz. Bazı kamu sendikalarının baskısıyla karşılaşmamak ya da seçimler öncesinde sıkıntıya girmemek amacıyla hükümetin atması gereken adımları atmaması, ülkeyi yönetmekten kaçınması, bir yönetim boşluğu doğurur ve bu durum da ülke ve ülkeyi yönetenler için de acı sonuçlar yaratır.
Kamu sendikacılığının yönetim boşluğu yaratmak için KKTC’deki her seçim döneminde ülkede estirdiği kargaşa atmosferi, hükümetlerin kararlı duruşları ve iardeleriyle boşa çıkarılmalıdır. Ülke yönetimi, çalışanların hak ve çıkarlarını korumak yerine güncel politika yapma peşinde olan bazı sendika başkanlarına bırakılırsa, sonuçta devletçilik oyunu oynamak durumunda kalınır ve ertelenmiş sorunlarla baş edemeyecek duruma gelinir.
KKTC hükümetinin özel sektöre nefes aldırmak, özel sektörün güçlenmesinin önünü açmak, rekabet ortamını sağlamak ve devletin asıl işleriyle daha güçlü güçlü biçimde meşgul olmasının yolunu açmak amacıyla ekonomideki serbest piyasaya müdahil olan kar amaçlı şirketlerini tasfiye etmesinin zamanı gelmiştir. Çünkü, bu kamu şirketleri, siyasilerin elinde oyuncak olarak rekabet koşullarına ayak uyduramamakta, kar amacıyla kuruldukları halde zarar etmekte, özel sektörün güçlenmesinin önünde engel olmaktadırlar. Bütün bunlara ek olarak, kaliteli ve ucuz hizmet de sunamamaktadırlar.
KKTC’nin en önemli gündem maddesi haline gelen Kıbrıs Türk Hava Yolları (KTHY) sorununa gelelim. KKTC’de hava yolu işletmeciliğini özel sektörün yapamadığı koşullarda kamunun bu alana el atması çok doğal ve gerekliydi. Daha sonra piyasa şartlarına uygun olarak özel havayolu ulaşımı şirketlerine ülke pazarı açılınca, KTHY bu rekabete dayanamadı. Siyasilerin ve geçmiş hükümetlerin duyarsızlığı ve kötü yönetimiyle de şirket iflas noktasına getirildi. Bu noktadan sonra yapılacak olan, KTHY’nin yaşatılmasıdır. Bu konuda ne sendikalardan, ne de ağzı çok laf yapan kesimlerden hiçbir çaba ve öneri gelmeyince, hükümet, Atlas Jet ya da Pegasus ile ortaklık formülüyle KTHY’yi yaşatma çözümünü bulmaya çalıştı. Bugün birçok kesimin ve KTHY’nin batırılmasının asıl sorumlusu olan muhalif siyasetçilerin KTHY üzerinden hükümete muhalefet etmeye çalışmaları, traji-komik bir durumdur.
KKTC’de Muhalefetin “KTHY, bayrağımızı taşıyan bir kurum olarak yaşatılmalıdır” söylemini de traji-komik buluyorum. Acil önlemler alınmazsa, KTHY batma noktasına gelecekti ve işte o zamane bayrağımıza en büyük zarar verilmiş olacaktı. Ve sonunda beklenen oldu ve KTHY’ye ortak olma noktasına gelen Atlas jet, bu kararından vazgeçti. Hem de vazgeçme kararını sendikalar ve çalışanların eylemlerine bağladı.
KKTC Hükümeti, ülkeyi yönetmek için halk tarafından seçilmiş olan Meclisten güvenoyu aldıysa, ülkeyi yönetme iradesini göstermelidir. Her aldığı kararı üç beş sendika başkanının baskısıyla değiştirecekse, yaptığı ülke yönetmek değil, devletcilik oynamak olur ve halktan aldığı sorumluluğun gereğini yerine getirmemiş sayılır.
KKTC Hükümetini, ülkeyi kararlı biçimde yönetmek için göreve çağırıyorum. Sesi çok çıkan üç beş sendika başkanı ve muhalefet odağının demokratik haklarını kullanması doğaldır. Ancak, hükümetin görevi de kararlı biçimde ve ülkenin geleceğine yön verecek bir iradeyle KKTC için doğru olan kararları almak ve uygulamaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.