ÇIPLAK İMPARATOR VE FRANSANIN HALLERİ
Fransa Meclisinin aldığı karar ve Sarkozynin Türkiyeye yönelik tavırları da bu çerçevede bakılınca aslında hiç de şaşırtıcı görünmüyor. Belki de bundan dolayı günümüzde Fransanın yeni dış siyasetini anlamak ve bundan sonra neler olabileceğini kestirme
ÇIPLAK İMPARATOR VE FRANSA’NIN HALLERİ
Orhan Sakin (Araştırmacı-Yazar)
ABD’li diplomatların kendi aralarında Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy için “Çıplak İmparator” benzetmesi yaptıklarını Wikileaks Belgelerinden öğrenmiştik. Muhtemeldir ki diplomatlar bu tabiri kullanırlarken, 19. yüzyılın başında dünyayı kana boyayan ve kendi kendini “imparator” ilan eden Napolyon’dan ilham almışlardı. Boyuyla, posuyla Napolyon’u andıran Sarkozy’nin, uluslararası politikaları da benzer bir izlenim vermektedir. Adeta, Paris bankerlerinin desteklediği Napolyon’un takipçisi...
Fransa Meclisi’nin aldığı karar ve Sarkozy’nin Türkiye’ye yönelik tavırları da bu çerçevede bakılınca aslında hiç de şaşırtıcı görünmüyor. Belki de bundan dolayı günümüzde Fransa’nın yeni dış siyasetini anlamak ve bundan sonra neler olabileceğini kestirmek için Napolyon dönemi Fransası’na göz atmak çok yararlı ve ilginç olmaktadır.
Napolyon dönemi Fransası’nın siyaseti, günümüzle şaşılacak derecede benzerlik göstermektedir. Öyle ki, iki ülke arasında çok uzun yıllara dayanan üst düzeyde bir müttefiklik ve ilişki söz konusuyken Fransa 1789’da Fransa, ani bir kararla kendi ayağına kurşun sıkarcasına Osmanlı’ya saldırmış, Mısır’ı işgal etmişti. Üstelik uzun yıllara dayanan bu yakın ilişkiden dolayı, başta Padişah III. Selim olmak üzere, Osmanlı’da özellikle yönetimde etkin seçkin bir zümre arasında “Frenk Hayranlığı” alabildiğine yükselmişken…
Fransa’nın Mısır’ı işgali bile bu Frenk propagandasıyla sarhoş kesimin gözlerini açmaya yetmemişti. Ancak, 1802-1806 yıllarında Paris’te daimi elçi olan Halet Efendi’nin arşivlerdeki raporları ve mektupları, anlatılanlardan çok farklı olan Fransa’yı ve yöneticilerinin gerçek yönleriyle tanıma fırsatı bulduğunu göstermektedir. (Bkz. E. Z. Karal, 1940) Aşağıda okuyacağınız mektuplarındaki ifadeleri, günümüze ne kadar ışık tutacağı okuyucuların yorumuna bağlıdır ama Fransa’nın geçmiş politikalarını anlamamıza yardımcı olacak epeyce ipuçları verdiği kesin.
Paris ve Frengistan’ın Gerçek Yüzü
Halet Efendi’nin Paris sefirliğine tayin olduğu yıllar, günümüzde olduğu gibi Fransa ve Avrupa’nın allanıp pullanıp propagandasının yapıldığı bir devreye rastlar. Ancak Halet Efendi, İstanbul’da kendisine anlatılanların hiç birisine Paris’te görememenin şaşkınlığını yaşamıştır. Ona göre Garp’ta üstünlük değil, bilakis düşkünlük vardır. 1804 tarihli gönderdiği mektubunda şöyle demektedir:
“Bir gün önce şu Kâfiristan’dan hayırlısıyla kurtulmak için dualarını niyaz ederim. Çünkü Paris’e kadar geldik, insanların överek anlattıkları Frengistan’ı da göremedik. O tuhaf şeyler ve o akıllı Frenkler hangi Avrupa’dadır bilemem.”
Bir başka yazısında da;
“Frengistan şöyle, Frengistan böyle, Frenklerin aklı gibi akıl olmaz derlerdi, acaba bunlar Frengistan’ın ne tarafına düşer canım efendim?” diyerek Avrupa hayranlarıyla dalga geçmektedir. Ayrıca Fransızların akıl ve ilimlerini ilginç ölçülerle kıyaslamaktadır:
“Devletlü efendim, bu Fransızların akıl ve inançları bir acayip şey ki bu kadar zamandan beri övgülerle kulağımızı doldurdukları Frengistan’ı, Allah hakkı için, söylenenlerden öte tam aksi bir halde bulduk. Akıl ve dirayetleri şu seviyededir ki, Müslümanlar ile farkları, bizim kayıkçılar ile kâtiplerimizin farkı ne kadarsa o kadardır. Hile ve politikaları gayet kaba...”
Frengistan’ı Sevenler Nedir?
Halet Efendi görmeden, bilmeden kuru kuruya Avrupa hayranlığı ve propagandası yapanlara da çok kızgındır. Onlar için biraz kelimelerin sertliğinde dozu yükseltir:
“Birisi sana Frengistan’ı överse ona Frengistan’a gittin mi diye sor; eğer gitmişse elbette onların casusudur; yok eğer gitmemişse iki kısımdır, ya eşektir ya da dini bağlılığındandır.”
Yüze Başka Arkadan Başka
1821 yılında Mora’da isyan çıkartan Rumların çoğu, Napolyon’un resimlerini evlerinin başköşelerine astığı bilinir. Oysa Napolyon, Rumları Türklere gammazlamakla meşguldür. Napolyon’a göre Rumlar “tümüyle hain kimselerdir”. (Acaba bu haller Ermeniler için günümüzde bir mana ifade ediyor mudur?)
Halet Efendi ile bir gün aniden özel bir görüşme yapmak isteyen Napolyon, görüşme esnasında Rum tercüman olmasını kabul etmemişti. Bunun gerekçesini de Napolyon şöyle belirtmiştir:
“Benim Rumlara hiç güvenim yoktur. Onların tamamı Rusya’ya tabidir. Onun için bu ifade edeceğime tercümanınızın vakıf olmasını istemedim. Bizim tercüman Frangi’nin de İstanbul’da dostu çoktur; bu nedenle onu da istemedim.”
Görüşme esnasında Napolyon, Sultan Üçüncü Selim’e özel olarak ulaştırılmak üzere Halet Efendi’ye bir de mektup vermek istemiştir. Halet Efendi kabul etmemiştir. Zira, “Sadrazamın ve ilgililerinin bilgisi haricinde padişaha böyle özel mektup ulaştırmak Osmanlı devlet geleneğine aykırıdır.”
Halet Efendi’nin itirazı üzerine Napolyon; neden böyle bir istekte bulunduğunu şöyle açıklamıştır:
“Rusya devlet adamları arasında sizin ve bizim düşmanımız pek çoktur. Sizin her işte istihdam ettiğiniz Rum milletini Ruslar, bütünüyle melanete tahsis etmişlerdir. Rumlar devlet adamlarınızın çoğunluğunu kendilerine uydurmuşlar; uymayanları da türlü hilelerle aldatmaktadırlar. Devlet-i Aliyye’de bizim büyük ve sadık dostumuz Merhum Hasan Paşa idi. Şimdi vefat etti. Sultan Selim hazretlerinden gayrı dostumuz kalmadı.”
Avusturya, Rusya ve İngiltere
Fransa’nın 1798’de Mısır’ı işgal etmesinin ardından Osmanlı Devleti, Rusya ve İngiltere ile ittifak yapmıştı. Zor durumda kalan Napolyon, bu ittifakı bozmak istemiş; bu amaçla da 1800’de Rus Çarı Povel’i ikna etmeyi de başarmıştı. Ancak bu ittifak Rus çarına pahalıya mal oldu. Suikaste kurban gitti. Rusya yeniden Fransa’nın düşmanı olan İngilizlerle ittifak yapınca Napolyon’un planları da suya düşmüştü. Artık Napolyon’un önünde Osmanlı ile yeniden müttefik olmaktan başka yol kalmamıştır. Bu amaçla Elçi Halet Efendi ile yaptığı görüşmelerde Napolyon; Rusya, Avusturya ve İngiltere hakkında demediğini bırakmamıştır:
“Akdeniz’de adalarda sakin gayrimüslim halk Rusya bayrağı açıyorlar. Eflak ve Boğdan’daki eski uyruklarınızın üçte ikisi Rusya ve Avusturyalı oldu. Rusya, savaş etmeden yavaş yavaş ülkenizi zaptediyor.”
“... Avusturya sürekli olarak Bosna’yı ele geçirmek için fırsat kolluyor; her gün o tarafta bir hile ve olay çıkartıyor... Aklınız Frenklerden çoktur neden bu yönleri ricaliniz görmüyor.
“... İngiltere’nin Mısır’ı işgal planlarını Devlet-i Aliyye görmez mi?”
Fransız Dışişleri Bakanı: “Papaz Bozuntusu”
Halet Efendi, Napolyon ve bakanlarının kendisini yönlendirmek için söylediklerini aynen İstanbul’a düzenli olarak şifreli yazılarla aktarıyordu. Büyük ihtimalle yüzlerine karşı pek hissettirmiyordu ama Napolyon ve bakanları hakkındaki düşünceleri hiç de olumlu değildir. Ona göre, Fransızların en akıllıları Dışişleri Bakanı Talleyran’dır fakat o da “yabani ve hain birisidir.” Bu husustaki yazılarında Halet Efendi şu ifadeleri kullanmıştır:
“Gerek Napolyon, gerekse görevlendirdiği bakanlarından devlet lisanı ve gidişini bilir adamlar olmadıklarından tavırları eşkıya gibidir. Talleyran hepsinden ocak zade olduğundan biraz ehvenleri gibi anılır ve daha akıllıdır. Lakin papaz bozuntusu olduğundan devletlerarasında geçerli olan usulde o dahi yabandır ve gayet haindir.”
Fransız Yönetimi Neye Benzer?
Halet Efendi’nin aşağıdaki cümleleri, Fransız politikacılarının ve Napolyon’un yürüttüğü ikiyüzlü politikayı açıklamak içindir:
“… Bu Fransızların kralları olmadığından devlet de olamamışlardır. (...) Sözün kısası sefil ve rezillerin elinde olduğundan cumhur da olamamışlardır; Türkçe it derneği gibidirler. Bunlardan hiçbir şekilde bir millet için emniyet ve dostluk olmaz.”
Kudurmuş Köpek: Bonapart
ABD’li diplomatların iç yazışmalarında dünya liderleri için çeşitli yakıştırmalarda bulunmuşlar. Mesela Ahmedinejad için “Hitler”, Angela Merkel için “teflon” ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy için de “çıplak imparator” yakıştırmaları gibi Halet Efendi de Napolyon’un kişiliğini bir benzetmeyle tanımlamıştı. Ancak kullandığı ifadeler, eğer günümüze ait olsaydı, büyük ihtimalle uluslararası bir krize neden olabilirdi. Zira Napolyon’u “kelb-i akur: kudurmuş köpeğe” benzeten Halet Efendi şöyle demişti:
“Bonapart, İmparatorluk için kudurmuş köpek gibi gece gündüz çevresindeki ülkelere zarar vermek sevdasındadır. Onun bütün fikri kendi kerih milleti gibi tüm devletleri tarumar etmektir.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.