Eğitim-İş'ten açıklama

Eğitim-İş'ten açıklama

1923 yılında Mustafa Kemal’e “Paşam vekil maaşlarını düzenleyeceğiz ne kadar verelim?” diye sorulduğunda “Öğretmen maaşlarını geçmesin.” dediği günlerden Öğretmen maaşlarının Türkiye’de polisten, imamdan, teknisyenden ve birçok meslek grubundan daha ger

 

EĞİTİMCİLERİN HAKETTİĞİ “ÖĞRETMENLER GÜNÜ” BU DEĞİL!

        Eğitim-İş Ordu Şube Başkanı  Hikmet PALA yaptığı açıklamada  " Eğitim-İş olarak Fakir Baykurt’un dediği gibi : “ Rehberimiz Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olacaktır” diyerek yola çıktık. Ancak Mustafa Kemal’den sonra gün be gün haklarımızın geriye götürülüşüne tanık olduk.

     

         1923 yılında Mustafa Kemal’e “Paşam vekil maaşlarını düzenleyeceğiz ne kadar verelim?” diye sorulduğunda  “Öğretmen maaşlarını geçmesin.”  dediği günlerden Öğretmen maaşlarının Türkiye’de polisten, imamdan, teknisyenden ve birçok meslek grubundan daha geriye düştüğü, 10. Sıraya gerilediği bu güne kadar geldik.

         Bir filozofun dediği gibi “İnsanlar hak ettikleri biçimde yönetilir”  Sözleşmeli Öğretmen arkadaşlarımızın mücadelesi verilirken, bazıları “Ben sözleşmeli değilim, bana ne” dedik. Tekel işçileri 4/C’li yapılırken onların yanında durmadık.

         Şairin dediği gibi:

         “Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer

          ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak   

         Kabahat senin,

         — demeğe de dilim varmıyor ama –  

         Kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”

         Nazi Almanyası'nda papaz Martin Niemöller günlüğünde şunları yazmıştır:

           "Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim.

          Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı  değildim.

         Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim.

         Sonra beni almaya geldiler, benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı."

         Hakları  yenilen kim olursa olsun biz ülkenin aydınları olan öğretmenler, haksızlığa karşı sesimizi gür bir biçimde çıkartmalıyız. Duyarlılıklarımızı kaybettiğimiz sürece iktidarlar bizlerin taleplerini hep görmezden gelmektedir.

         Son günlerde ülkemizde eğitim emekçilerinin aleyhine gelişen birçok düzenleme yapılmaktadır:

         Ülke Kanun Hükmünde Kararnamelerle yönetiliyor. MEB Teşkilat Yasası değiştirildi. Cumhuriyeti savunan bireyler yetiştirme ülküsü, ülkemizin temel değerleri Kanundan çıkartılıp atıldı.

         Yine 666 sayılı KHK ile MEB üst kademe yöneticilerine ek ödeme getirilip maaşları artırılırken Öğretmenlere ve üniversitedeki akademisyenlere ek ödeme verilmedi.

         OECD ülkelerinde arasında yapılan karşılaştırmada Türkiye’de öğretmenler kalabalık sınıflarda ders vermektedir. Bu ülkelerde öğretmenler yıllık 50.000 dolar alırlarken Türkiye’de bu rakam 20.000 dolara gerilemektedir.

         Bütçeden Milli Eğitim Bakanlığına ayrılan payın önemli bir bölümü personel giderlerine harcanmakta eğitime yatırım yapılmamaktadır. Bunun sonucu olarak çocuklarımız ikili eğitim yapan okullara gitmek için sabahın erken saatlerinde kalkmak zorunda kalmaktadırlar.

         Okullar sadece bir bina yatırımı olarak düşünülmekte ancak resim ve müzik atölyeleri, spor salonları olmayan okullarımızda öğrencilerimiz kendilerini yeterince ifade edememektedirler.

         MEB, 150.000 öğretmen açığını, mezun öğretmenleri atamak yerine düşük ücretle ücretli çalıştırarak kapatma yoluna gitmektedir. Müzik, Resim, Beden Eğitimi gibi derslere de alanı başka olan öğretmenler girmek zorunda kalmaktadır. Şimdiki sistem, birçok okulda Fen öğretmenini Matematik dersine, Sosyal Bilgiler öğretmenini Türkçe dersine girmek zorunda bırakmaktadır.

         Bunlara bağlı olarak da OECD ülkeleri arasında yapılan sınavlarda Türkiye maalesef en sonlarda yerini almaktadır.

         Bizim ülkemizde bu güne kadar hiçbir bakan kendi personelini kamuoyu önünde aşağılamamıştır. Ama Milli Eğitim Bakanları hariç!

         Bir bakanımız Öğretmenler gününde, “Oturun oturduğunuz yerde, Sizin işinizi 500 liraya yapacak binlerce işsiz var” dedi. Bir başka bakanımız; “En iyi eş öğretmen bayanlardan olur, iki gün çalışırlar, beş gün evdeler, çocuklarına bakarlar” diyerek büyük bir gafın altına imza atmıştır. Son bakanımız da : “Artık öğretmenler üç ay tatil yapamayacaklar. İdarecilik ateşten gömlektir. Bana veli sizi şikâyete gelse, haksız da olsa ben sizden hesap sorarım” diyerek eğitim çalışanlarına olan nefreti söylemlerine dökmüştür.

         Bu ülkedeki 800.000 eğitim çalışanı birlik olup haklarını  korursa hiçbir iktidar bizi yenemez. Ama sendikacılık yerine yandaşlık yaparsak, adaleti egemen kılmak yerine kendimizi kurtarmayı ilke edinirsek, siyasi partilere tayin torpil talepleriyle gidersek, bizlere bu iktidarların yaptıkları azdır bile.

         Günümüzün eğitim camiasının en önemli sorunu, atanamayan öğretmenlerdir.

         Bu ülkede 350.000 öğretmen atanmamıştır. Yanlış politikalarla yıllarca her ilde üniversite açtınız, her üniversitede eğitim fakültesi kurdunuz, her fakültenin kontenjanlarını gün be gün artırdınız. Sonuçta öğretmen sıfatı vererek yüz binlerce genci bu fakültelerden mezun ettiniz. Ama KPSS’den 80 de alsalar, 90 da alsalar, bu öğretmenleri atamıyorsunuz. Yaklaşık 7 yıldır atanamayan öğretmen sayısı birikmekte, bugün 350.000 kişi oldu. Bu insanların eğitimi için aileler yıllarca birikimlerini harcadılar. Bu arkadaşlarımızın yaşadığı psikolojik problemler onları intihara bile sürüklemektedir.

         En yakıcı problem bu arkadaşlarımızın bir an önce atamasının yapılması, eğitim fakültelerinin öğrenci kontenjanlarının acilen azaltılmasıdır.

         Öğretmenler Gününde depremde yitirdiğimiz eğitim çalışanlarını rahmetle anıyoruz.

         Başöğretmen Atatürk’ü ve Cumhuriyet’in ışığını taşıyan bütün  öğretmenleri saygı ve minnetle anıyor, tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutluyoruz" dedi

    HABERE YORUM KAT
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.