MUSTAFA KEMAL DE "EYLEMCİ" BİR ÖĞRENCİYDİ!

MUSTAFA KEMAL DE "EYLEMCİ" BİR ÖĞRENCİYDİ!

Mustafa Kemal, öğrenciliğinde, içerde mevcut yönetime, II.Abdülhamit’in istibdadına; dışarıda ise Osmanlı evleti’ni çepeçevre kuşatan Batı (Avrupa) emperyalizmine baş kaldırmıştı.Bugünün eylemci öğrencileri ise, içerde mevcut yönetime; Başbakan Tayyip Erd

 

MUSTAFA KEMAL DE "EYLEMCİ" BİR ÖĞRENCİYDİ!

Son zamanlardaki öğrenci eylemleri ve “eylemci öğrencilere” gösterilen tepkiler, bana Atatürk’ü, Atatürk’ün öğrenciliğini hatırlattı.

O DA BİR EYLEMCİYDİ

Hükümetten memnun olmayan, hükümeti “protesto” eden eylemci öğrencilere, polisin sert yaklaşımı; işkence, dayak, darp, hakaret, tutuklama vs. ve Başbakanın eylemci örencileri “ideolojik hareket eden örgüt mensupları” olarak adlandırması ve eylemci öğrencilere yönelik aşırı güç kullanan polisi  “haklı bulması”, bana bu ülkenin kurucusu Atatürk’ün de bir zamanlar, “eylemci bir öğrenci” olduğu gerçeğini hatırlattı. Evet, evet, yanlış okumadınız, Atatürk de eylemci bir öğrenciydi!

Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı Devleti’nde, içerden II. Abdülhamit’in göz açtırmayan istibdadı (baskısı), dışardan ise emperyalizmin nefes aldırmayan kuşatması altında, 19. yüzyılın sonlarında eğitim-öğretim görmüştü. 

Osmanlı’da Tanzimat modernleşmesinin bir sonucu olarak “mektep”, “medrese” ayrımının yoğun olarak hissedildiği, dahası “mektebin” de kendi içinde “eski tarz eğitim veren” ve “modern eğitim veren” diye ikiye ayrıldığı bir dönemde okuyan, araştıran, anlayan ve sorgulayan bir öğrenci olmak, doğal olarak “eylemci öğrenci” olmak anlamına geliyordu.

   Bu ortamda, yaşadığı dönemin çelişkilerine, geri kalmışlığına, baskıcı düzenine isyan eden Mustafa Kemal de “eylemci” bir öğrenciydi.

   Şöyle ki:

   İlkokulda, bağdaş kurarak yerde oturmaya isyan eden!

   Yine ilkokulda Arapça güzel yazı derslerindeki “ezberci eğitime” başkaldıran!

   Lisede (İdadide) “vatan, millet, bağımsızlık” gibi duygularla okulu bırakıp gönüllü olarak askere yazılmak isteyen!

   Yüksek okulda (Akademide), gizli gizli “yasak kitaplar” okuyan, “vatan ve hürriyet” kavramlarını içselleştiren, bu kavramları arkadaşlarına da öğretmek için okulda gizli konferanslar veren ve gizlice bir gazete çıkaran!

   Mezun olduktan sonra, “ülkeyi içinde bulunduğu kötü durumdan kurtarmak için” yapılması gerekenleri “gizli toplantılarla” arkadaşlarına anlatmaya devam eden!

   Bütün bu “emperyalizm, padişah ve yönetim karşıtı” çalışmalarından, dolayı tutuklanıp “hapis yatan” Mustafa Kemal, neresinden bakılırsa bakılsın asla “itaatkar” ve “bozuk düzenden yana”, “sadece dersleriyle ilgilenen” bir öğrenci değildi. O, ülkesinin içinde bulunduğu çelişkilere, bağnazlığa, emperyalizmin her türlü baskısına, yönetimin acizliğine ve özgürlükleri kısıtlayıcı istibdat düzenine sonuna kadar baş kaldıran gerçek bir eylemci öğrenciydi.

    Şemdi gelin, Mustafa Kemal Atatürk’ün öğrencilik hayatına şöyle bir göz atalım:

 İLKOKUL 

     Fatma Molla Kadın Mahalle Mektebi’nde yerde bağdaş kurarak oturmaktan sıkılan  küçük Mustafa, günün birinde Arapça güzel yazı dersinde kalkıp ayakta durdu. Hüsnü Hat hocası Çopur Hafız Emin Efendi oturmasını emredince, “dizlerinin tutulduğunu” söyleyerek, hocasını dinlemedi. Diğer çocuklar olup bitenleri büyük bir şaşkınlıkla izliyorlardı: Önce loş sınıf derin bir sessizliğe gömüldü ve sonra hayatında belki de ilk kez, küçük bir çocuğun tepkisi karşısında ne yapacağını şaşıran Çopur Hafız Efendi, birden bire sessizliği bozdu.

Ne! bana karşı mı geliyorsun?’ diye bağırdı.

Evet, karşı geliyorum” diye cevap verdi küçük Mustafa.

Bunun üzerine öteki çocuklar da cesaretlenerek ayağa kalkıp;

Biz de hepimiz size karşı geliyoruz! dediler. Hoca, çocuklarla anlaşmak zorunda kaldı.  

   Mustafa, yaklaşık bir buçuk ay sonra bu Mahalle Mektebinden alındı ve o döneme göre çağdaş eğitim veren Şemsi Efendi İlkokulu’na gönderildi.

***

Yaşıtları sokakta aşık atar, birdirbir ve kör ebe gibi oyunlar oynarken, o çoğu kez arkadaşlarını büyük bir ağırbaşlılıkla uzaktan seyreder, aralarına hiç karışmazdı. Bir gün birkaç arkadaşı birdirbir oynuyordu. Onu da oyuna katılmaya çağırdılar. Kambura yatmayı kabul etmedi. “Ben eğilmem, ayakta dururken üzerimden atlayın” diye diretti.  Daha çok küçükken bile asla boyun eğmeyen bir yaradılışı vardı.

***

Babası Ali Rıza Efendi’nin zamansız ölümü üzerine dul kalan Zübeyde Hanım, oğlunu ve kızını yanına alarak Langaza’daki ağabeyinin çiftliğine gitti. Mustafa,  büyüdükçe zekası olgunlaşmaya başlıyor, yeni şeyler öğrenmek arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Okula gitmesi gerekiyordu. Ancak, dayısının çiftliğinin bulunduğu o köyde öğretmen olarak sadece bir Müslüman hoca ile bir Rum papaz vardı. Zübeyde Hanım, Mustafa’yı sırasıyla ikisine de gönderdi; fakat Mustafa kendisine yabancı olan Rumca’yı sevmedi. Hıristiyan çocuklarla bir türlü anlaşamadı. Bunun üzerine hocaya gönderildi, ama hocayı da beğenmedi ve “ben medresede okumam” diye diretti. Öğretmensiz kalan Mustafa’ya bir komşu kadın ders vermek istediyse de O, buna da tepki gösterdi.  

Zübeyde Hanım, bu köyde Mustafa’nın eğitiminin aksadığını görünce O’nu yeniden Selanik’e, halası Emine Hanım’ın yanına gönderdi.

***

Mustafa  Selanik’te 1894’te Mülkiye Rüştiyesi’ne devam etmeye başladı; ama burada da fazla kalmadı. Yine başı bir hocasıyla derde girdi. Bu okuldaki öğrencilik yılları, Arapça hocası Kaymak Hafız’dan yediği dayaklarla noktalanıyordu. Mustafa Kemal, Kaymak Hafız’dan yediği bu dayakları ömrü boyunca unutamayacaktı. Bu dayaklar, Arapçadan nefret etmesine neden olacaktı. Mustafa, Mülkiye Rüştiyesi’ndeyken Kaymak Hafız’dan yediği dayakları sonradan anılarında şöyle anlatacaktı: 

Mektepte Kaymak Hafız isminde bir hoca vardı. Bir gün sınıfımızda ders verirken diğer bir çocukla kavga ettim. Çok gürültü oldu. Hoca beni yakaladı. Çok dövdü. Bütün vücudum kan içinde kaldı. Büyük validem zaten bu mektepte okumama aleyhtardı. Beni derhal mektepten çıkardı.”       

Mustafa,  daha sonra bu okuldan ayrılıp Selanik Askeri Rüştiye’ne başladı. Annesinden habersiz askeri rüştiye sınavlarını kazanarak bu okula girdi. Burada matematik öğretmeni tarafından kendisine Kemal adı verildi.

LİSE

Mustafa Kemal, lise öğrenimini Manastır’da, Manastır Askeri İdadisi’nde tamamladı. Manastır’da bulunduğu yıllar, Mustafa Kemal’in  gerçeklerle  yüzleşmesini sağladı. Mustafa Kemal, Manastır’da Osmanlı azınlıklarının bağımsızlık arayışlarına  tanık oldu. Osmanlıcılık düşüncesi artık iflas etmişti. Batılı sömürgeci devletlerin desteğini alan Osmanlı azınlıkları, bir taraftan bağımsızlık hesapları yaparken, diğer taraftan tüm güçleriyle Osmanlı Devleti’ni parçalamaya, Avrupa’daki Türk varlığına son vermeye çalışıyorlardı. Ayrılıkçı hareketler öğlesine büyümüştü ki, Müslüman Araplar bile İmparatorluktan kopmanın yollarını arıyorlardı.  Öyle ki, o dönemde Mustafa Kemal’in arkadaşlarından Mısırlı Aziz bile bu bağımsızlık rüzgarlarından etkilenmişti.

Türk-Yunan Savaşı’nın yaklaştığı o günlerde Manastır tam bir seferberlik içindeydi. Sokaklarda büyük bir karmaşa vardı. Erkekler davul zurna sesleri arasında askere çağrılıyor, sokaklarda öğrenciler ellerinde bayraklarla yürüyüş yapıyorlardı. Yakın dağlardaki Türk çeteleri Rumlarla mücadele ediyordu. İşte tam o günlerde Mustafa Kemal kendisinin de bir şeyler yapması gerektiğini düşünerek, bir gece bir arkadaşıyla okuldan kaçarak, gönüllü olarak askere yazılmaya gitti; fakat, öğrenci olduğu anlaşılınca okula geri gönderildi; çok öfkeliydi.

Manastır’da yine bir gün bir arkadaşıyla okuldan kaçtı. Katılacağı bir kıta arıyordu. Ancak yine yakalandı. Kendisine “Nereye gidiyorsunuz” diye sorulunca:

Cepheye,.... Yunanlılarla çarpışmaya!...” cevabın verdi.

Manastır yılları, Mustafa Kemal’in Türklük duygularını kamçılamış, gönlündeki 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum