Okurdan:İlhan Gök;Yıkamadık Osmanlıyı

Okurdan:İlhan Gök;Yıkamadık Osmanlıyı

Osmanlı Devleti yeniçeriliğin lağvıyla yeni bir ordu kurmak istemiş ancak bu ordu belli bir düzeye gelene kadar Osmanlı Devleti kendi Valisine bile yenilmiş ve denize düşen yılana sarılır denilen Rusyaya yakınlaşmak zorunda kalmış buda ileride Boğazlar me

Sayın Adnan Yıldız'ın "Türkler Nasıl Yenilebilir?" adlı yazısına Sayın İlhan  Gök'ün yorum olarak yolladığı"Yıkamadık Osmanlıyı Siz Dışarıdan Biz İçeriden... " cevabi yazızısın okur mektubu olarak yayınlıyoruz...  dikkatle okumanızı öneririz...            Nevzat Akata

İlhan Gök:Yıkamadık Osmanlıyı Siz Dışarıdan Biz İçeriden...

Yıkamadık Osmanlıyı

                                                                     İlhan Gök 88.236.207.19

Osmanlı Devleti Orhan Gazi ile birlikte Yaya ve müsellem teşkilatı kurulmuş ve askeri sistem oluştulmaya başlanmıştır.

 I. Murad zamanında ise Balkanlardan elde edilen her beş esirden birinin devlete vergi olarak verilmesi sistemi yani pençik sistemi getirilmiş Çelebi Mehmed zamanında ise devşirme sistemi uygulanmış ancak bu sistem II. Murad zamanında kanunlaşmıştır.

Devşirme sistemi yeniçeri ocağının temelidir.

Ocağa alınacak yani devşirilecek olanlar belli kanunlara göre düzenlenmiş ve her yerden ve herkesin çoçuğu devşirilmezdi.

Devşirme sistemini Fatih Sultan Mehmed yerel Türk aristokrasisine karşı bir debge unsuru olarak kullanmıştır.

Devşirme sistemiyle sadece asker yetiştirilmez sadrazamlığa kadar gidebilen bir makam siz konusudur.

Tıpki Sokullu Mehmed Paşa gibi. Osmanlı askeri tarihinde şöyle bir yanılgı söz konusudur.

Osmanlı ordusunun en önemli gücü yeniçeriler olarak bilinir ancak bu hatalı bir bilgidir.

Yeniçerilerin En kalabalık oldukları zaman bile sayıları 25-30 bini geçmemiştir.

 Bunun yanında Kapukulu ocağında sadece devşirme usulüyle gelen yeniçeriler yoktu.

Humbaracı topcu ve toparabacı cebeci gibi ocaklar türk unsuru içermekteydi.

Osmanlının en önemli askeri gücü tımarlı sipahilerdir. 16. yüzyılda yeniçerilerin sayısı 15 bin civarındayken tımarlı askerlerin sayısı 80 bin civarında olması bunu açıkça göstermektedir.

Kaldı ki yeniçerilerin savaşlarda yaptıkları katkılar da göz ardı edilmemelidir. Sonuçta yeniçeri askeri padişahın kendi askeridir ve cebelü denilen her üç ayda bir maaşla çalışırlardı.

Yeniçerilerin ilk isyanı Fatih'in ilk hükümranlık yılları olan 1446 yılında olmuştur. 17. yüzyılda ise Genç Osman Yeniçerilerle bir işin başarılmasının güç olduğu kanısına vararak Lehistan seferi sonucunda Yeniçeri ocağını kaldırmayı düşünmüş ancak bunu hayatıyla ödemiştir.

 +. Murad zamanında ise padişahın güçlü iradesi ve otoritesi neticesinde yeniçeriler kontrol altına alınmışsada 18 ve 19. yüzyıllarda bu kontrol iyice kaybolmuştur.

Keza III. Selim işlerin Yeniçerilerle yürümeyeceğini görmüş ve Nizamı Cedid adında talimli ve modern silahlarla donatılmış talimli bir askeri sınıf ortaya çıkarmış ve hatta bu yeni ordu Akka'da Cezzar Ahmed Paşayla Fransızlara karşı başarı bile sağlamıştır. Ancak kabakçı Mustafa isyanıyla bu yenileşme hareketi son bulmuştur.

II. Mahmud'da yenileşme ve reform hareketlerinin engelleyicisi olarak yeniçerileri görmüş onlara talimli asker olmalarını istemişsede Yeniçerilerden şu cevabı almıştır. "Biz Cahil adamlarız, talime aklımuz ermez, talim gavur işidir, biz detiye nişan atar, nişan urur, keçeye kılıç çalarız" demişlerdir.

Görüleceği gibi yeniçeri askerleri zamana ayak uydurmadıkları gibi yenilik hareketlerine de karşı çıkmışlar ve bir türlü disipline olmamışlardır. Asıl Sorun yeniçerilerin 1826 yılından sonra başlamıştır.

Osmanlı Devleti yeniçeriliğin lağvıyla yeni bir ordu kurmak istemiş ancak bu ordu belli bir düzeye gelene kadar Osmanlı Devleti kendi Valisine bile yenilmiş ve denize düşen yılana sarılır denilen Rusyaya yakınlaşmak zorunda kalmış bu da ileride Boğazlar meselesinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.

Tüm bunlara rağmen Osmanlı İmparatorluğu varlığını 1 Kasım 1922 tarihinde saltanatın kaldırılmasına kadar sürdürmüştür. Neden bir çom avrupalı devletin Osmanlıyı yıkmak ve paylaşmak istemesine rağmen yıkamamıştır. Bunun cevabı yaşanan bir olayda saklıdır.

1866-67 tarihinde Sultan Abdulaziz ve mahiyetinde Keçeçizade Fuat Paşayla birlikte Paristeki bir sergi açalışına giderler. Fransa kralı III. Napolyon'un danışmanı Compte de Montauban de Palitan da vardır. Bu sırada Fransa Suveyş kanalını açtırmak ve Girit'e de Yunanlıra vermek istiyordu.

Bir görüşme esnasında Fransa kralı başvekili Palitan Fuat Paşa'ya " Neye beyhude ısrar ediyorsunuz? hangi kuvvetinize güveniyorsunuz? Osmanlı Hükümetinin ne derece zaafa düştüğünü görmüyormusunuz?" dedi. Fuat Paşa da: "Hayır kont. Türkiye hiçbir zaafa düşmemiştir Bütün kuvvetini muhafaza ediyor ve edecektir. Türkiye en kuvvetli, en dayanıklı devletlerden biridir. Üç yüz senedir SİZ DIŞARIDAN BİZ DE İÇERİDEN yıkmaya çalıştığımız halde bir türlü yerinden sarsamadık." diye cevap vermiştir.

Yine bir toplantıda III. Napolyon'un Girit'i kaça verirsiniz cevabına yine Fuat Paşa atlayarak "aldığımız fiyata" cevabını vermiştir.

Yukarıda da görüleceği üzre gücünüz eskisi kadar olmasada mücadele etmek ve inanmak en önemli güçtür.

Ne zaman peşin olarak teslim olur, mücadele etmez ve inanmazsınız işte o zaman tarihin tozlu sayfalarına doğru yolculuğa başlanılmış demektir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.