Yalçın'dan Çek Yasa Tadilat konuşması

Yalçın'dan Çek Yasa Tadilat konuşması

Sizin ülkenizde insanlar mecburen böbreklerini satıyor, müşteri bulabiliyorsa ve hastanelerinizde normal bir operasyon kolaylığında bu işlemler yapılabiliyorsa acaba sizin kanununuzdaki satış sözleşmesinin bu dramı neresinde aramak gerekir diye düşünmek b

MHP Ordu milletvekili Rıdvan YalçınTBMM'de Borçlar yasası tasarısı hakkında MHP adına konuşma yaptı.

Yalçın'ın konuşmasını yayınlıyoruz.


MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, üzerinde konuşacağım bölüm tasarının 31 ve 60'ıncı maddelerinden oluşan kısmına ilişkindir. Maddeler üzerinde değerlendirmeler yapacağım gibi genel değerlendirmeler de yapmaya çalışacağım. Öncelikle belirtmeliyim ki tasarının geneli üzerinde yapılan konuşmalar ve özellikle Sayın Faruk Bal'ın isabetle ifade ettiği üzere yürürlükteki yasada gerekli tadilatları yapmak yerine tümden yürürlükten kaldırılarak seksen üç yıllık oluşmuş birikimi sıfırlamak doğru değildir. Yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu 1926 yılında yasalaşmış, bugüne kadar da eksiklerine rağmen başarıyla uygulanmıştır. Daha önce görüşülen kapsamlı temel kanunlar için de ifade ettiğimiz üzere, oluşmuş borçlar hukuku birikimini, içtihat birikimini, doktriner birikimi işe yaramaz hâle getirmek, tarihî bir binayı aslına uygun restore etmek yerine komple yıkıp yeni bina yapmak anlamına gelmektedir ki, bu isabetli olmadığı gibi işlevsel de değildir.

Bu kanun tasarısı geçecekse de mevcut yasanın numarası ve tarihi mutlaka muhafaza edilmelidir. Bu anlamda kanun tasarısı genel sistematiği çok bozmasa da madde numaralarının değiştirilmesi uygulayıcılar, hukuk eğitimi alanlar ve verenler, kanundan etkilenecek olanlar bakımından ciddi sakıncalar doğuracağı gibi, bugüne kadar bu kanunla ilgili basılmış bütün eserleri de değersiz hâle getirecektir. Madde numaralarının değiştirilmesinin sakıncaları Türk Ceza Kanunu ve Türk Medeni Kanunu tecrübelerinde yaşanmıştır. Bu durum yargılama süresinin uzamasına, zaman bakımından uygulamada önemli sorunlar yaşanmasına neden olmaktadır.

Burada amaç bütün büyük temel kanunlarda yapıldığı gibi cumhuriyetin kuruluş hatıralarını incitmek değilse, geleneklerine bağlı ve saygılı her meclis gibi bu yüce Meclis de madde numaralarının sayı ve tarih numarasının muhafazasını başarmalıdır. Bunun dünyada başarılı örnekleri bulunmaktadır. Farklı yöntemlerle sistematik korunabilmektedir. Kaldı ki, maddeler ve gerekçeler incelendiğinde önemli değişikliklerin yüzde 10'lara bile tekabül etmediği görülecektir. Örneğin benim üzerinde konuştuğum 30 maddenin 21'inde sadece doğruluğu tartışılır dil sadeleştirmesi yapıldığı, kalan maddelerde ise kısmi değişiklik yapıldığı yukarıda belirttiğimiz görüşleri teyit etmektedir. İktidar partisinin tercih ettiği bu yöntem nedeniyle, mutlaka yapılması gerekli değişikliklerin de yapılamayarak geciktiği, bu durumun ülkemiz ve insanımız aleyhine olduğunu da hatırlatmak isterim.

Sayın milletvekilleri, genel gerekçede belirtildiği üzere tasarı sekiz yıllık bir çalışmanın ürünüdür. Özellikle Bilim Kurulunun önemli emekleri bulunmaktadır. Tasarıya bilim çevrelerinden tenkit ve katkılar da yansımıştır. Tasarının son şeklinin belirlenmesinde Bakanlık bürokrasisi, Sayın Komisyon Başkanı ve üyelerinin emek ve katkılarını da unutmamak gerekir.

Üzerinde konuştuğum bölüm içerisinde önem arz eden değişiklikler 55 ve 60'ıncı maddelerde yapılmıştır. Mevcut kanunda 47'nci maddede manevi tazminat sadece cismani zarara düçar olan kimseye verilebilecekken bu maddenin tasarıda karşılığı olan 55'inci maddede ağır bedensel zarar doğması hâlinde zarar görenin yakınlarına da tazminat verilebilecek şekilde kapsam genişletilmiştir.

Mevcut kanunun 47'nci maddesinde manevi tazminat bakımdan sadece ölenin ailesi hak sahibi olabiliyorken yeni düzenlemede "yakınları" tabiri kullanılarak zarara uğrayan ya da ölen kişiyle düzenli ve yoğun bir ilişkinin varlığı hâlinde tazminata hak kazanılacağı benimsenmiştir. Bu düzenleme magazinel boyutuyla eleştirilse de önemli bir eksiklik giderilmiş, kapsam çağdaş yaklaşımlara göre genişletilmiş olmaktadır.

Tasarının mevcut kanundaki 49'uncu maddeye karşılık gelen 57'nci maddesinde ise kısmi değişiklik öngörülmektedir. Bilim çevrelerinde madde başlığındaki "zedelenme" tabirinin Medeni Kanun'a uyumlu olmadığı, bunun yerine "ihlal" ya da "saldırı" tabirlerinin daha yerleşik olduğu belirtilmektedir. Bu maddede mevcut kanunda yer alan tazminat miktarının tayininde tarafların sıfatı, makamı, sosyal ve ekonomik durumlarının dikkate alınacağı, madde metninden eşitlik ilkesine aykırılık görülmesi, bu hususların belirtilmesinin gereksizliği gerekçeleri çıkartılmıştır. Ancak 55'inci maddede belirtilen ölüm ya da ağır bedensel zarar hâllerinde yakınların da manevi tazminat talep edebilme olanağı bu madde için düşünülmemiştir. Oysa uygulamada bir kişinin kişilik haklarının ihlal edilmesinden yakınları ve özellikle aile bireylerinin en az zarar gören kadar etkilendiği görülmektedir. 55'inci maddede yapılan reform bu maddede de yapılırsa daha anlamlı olacaktır.

Tasarının 60'ncı maddesinde önemli bir değişiklik öngörülmektedir. Düzenlemeyle öncelikle ikili teselsül sistemi terk edilerek bir bütün olarak aynı hükümlere tabi tutulmuştur. Ancak maddedeki esas önemli değişiklik ikinci fıkrada öngörülen müteselsil sorumluların yükümlü tutulacakları miktar bakımından getirilen yeniliktir. İlk bakışta zarar görenlerin aleyhineymiş gibi algılansa da uygulamada kendi uhdesindeki tazminattan ödemekle kurtulmak isteyen ancak tazminatın tamamını ödemeden teselsül sorumluluktan kurtulunulamadığı için bunu yapamayan borçlular olduğundan çoğu kez alacaklılar da mevcut durumdan zarar görmekteydi. Bu maddeyle hem borçlular hem alacaklılar tarafından gerekli önemli bir değişiklik yapılmış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; maddeler üzerinde daha fazla teknik ayrıntıya girmeyi Genel Kurul çalışma mantığıyla çok bağdaştırmıyorum. Borçlar Kanunu, modern bir ülkede ihtiyaç duyulan kişi hürriyetini, sözleşme hürriyetini, hukuki işlem ve eylemlerde hak ve borçları düzenleyen önemli bir temel kanundur. Ancak çağdaş dünyayla benzer kanunlar yapmak, hatta dünyadaki en iyi kanunu yazıp kanunlaştırmak fiilen içselleştirilmediği sürece, devletinizi modern yapmayacağı gibi, milletinizi de mutlu kılmaya yetmemektedir.
Eğer sizin ülkenizde taksitle satışa ilişkin ne kadar ayrıntılı düzenleme yaparsanız yapın, yaşlı ya da cahil insanlar "Çekilişten hediye çıktı." gibi kandırmacalarla değersiz bir mal karşılığı senet imzalatılıp iade hakkını kullanmak istediğinde ulaşılamayan bir telefon, olmayan bir adres ile karşılaşıyorsa kanununuz bir işe yaramıyor demektir.

Sizin ülkenizde temsil kurumu ne kadar güzel düzenlenirse düzenlensin, boğaz tokluğuna muhtaç insanlara şirketler kurduruluyor, çekler imzalatılıyor, insanlar dolandırılıyorken, bunları yaptıranlar çarptığı paraların keyfini sürerken, alacaklı giden malına yanarken, mahkemelerle, vergi dairesiyle ceza tehdidiyle uğraşan kullanılan garibanın çığlığı duyulmuyorsa sizin hukukunuz çare üretmiyor demektir.

Siz ifayı, itfayı ne kadar güzel yazarsanız yazın, ülkenizde ödeme aracı olan çek vade aracına dönüşmüşse ve sayısız insan alacağını alamazken, sayısız insan da cezaevinde bulunuyor ve hukukunuz dolandırıcı ile iyi niyetli borçlular arasında ayrım koyamıyorsa modern devlet olamamışsınız demektir.

Siz istediğiniz kadar başarılı ödünç sözleşmesi belirleyin, eğer sizin ülkenizde yoksul köylü ancak tefeci tüccardan açık senet karşılığı avans alabiliyor ve hayatı boyu ödese de senedini alamıyor, borcu bir türlü bitmiyorsa; sizin ülkenizde ekmeğe muhtaç işçi daha işe girdiği gün atıldığında üzerinde "Bütün haklarımı aldım, işvereni ibra ederim." yazacak boş bir kâğıda imza atmak zorunda kalıyorsa; sizin ülkenizde maaşlar bankadan ödenecek diye kanun çıkarıp asgari ücret kadar bankadan ödeyip üzerinin elden ödenmesine ve dolayısıyla tazminatlarının düşük kalmasına ses çıkarılmıyorsa, siz hizmet akdini çok çağdaş düzenlemiş olabilir, açığa atılan imzanın üzerinde yazılanı muteber kabul ederek belki modern dünya ile uyumlu bir kanun da yapmış olabilirsiniz ancak ülke gerçeklerini görmemiş, ah edenleri duymamış olursunuz.

Eğer ülkenizde bir malın satış fiyatı "Fatura alacak mısınız?" diye sorulup cevabına göre değişiyorsa, haksız rekabeti yasaklamanız anlamlı olabilir mi?
Sizin ülkenizde neredeyse bütün işletmeler bir gayriresmî bir resmî defter tutmak durumundaysa, sizin ülkenizde Çalışma Bakanı Meclis kürsüsünden kaçak istihdam oranının yüzde 50 olduğunu belirtiyorsa, nasıl serbest rekabetten, sözleşme hürriyetinden, iradelerin özgür buluşmasından bahsedebilirsiniz?

Sizin ülkenizde belediye şirketleri belediye ihalesine girebiliyor ve birkaç ayarlı firma dışında talepli çıkmıyorsa ve taşeronlaşmaya mecbur bırakılmış bir özel sektörünüz varsa, nasıl düzenden bahsedebilirsiniz?

Sizin Başbakanınız bir yayın kuruluşuna boykot emrediyor ve yayın kuruluşları haksız, devasa cezalara muhatap oluyorsa "özel hukukun anayasasını yapıyoruz" lafınızın ne anlamı kalır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yalçın, konuşmanızı tamamlayınız.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) - Kamu kurumlarında özelleştirilmiş hizmetlerde insanınız hangi firmaya, kimin firmasında çalıştığını dahi bilemiyorsa, siz nasıl özgür iradelerle kurulmuş bir sözleşmeden bahsedebilirsiniz?

Sizin ülkenizde kamu görevlisine giyim yardımının nereden alacağı dikte ediliyorsa, promosyon parasını kendi rızası dışında birileri kullanıyorsa, kamu ihalesi verilenlere nereden mal tedarik edeceği dikte ediliyorsa, kimi çalıştıracağı tembihleniyorsa, müteşebbise kime reklam vereceği, kime vermeyeceği referans oluyorsa, gelin sözleşme serbestisinden, özgür iradelerin buluşmasından bahsedin bakalım, inanan bulabilecek misiniz?

Sizin ülkenizde insanlar mecburen böbreklerini satıyor, müşteri bulabiliyorsa ve hastanelerinizde normal bir operasyon kolaylığında bu işlemler yapılabiliyorsa acaba sizin kanununuzdaki satış sözleşmesinin bu dramı neresinde aramak gerekir diye düşünmek bile istemiyorum.

Sayın milletvekilleri, örnekler çoğaltılabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RIDVAN YALÇIN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Görünen odur ki ülkemizin eksiği kanun yapmak değil, her alanda adil, dürüst, şeffaf bir yönetim anlayışını sağlamak ve rekabetçi ekonomik ortamın istismarını önlemek iradesini ortaya koymak olmalıdır. Bu konuda devri iktidarınızın iyi sınav vermediği bütün kamuoyunun bilincindedir, bilgisindedir. Dilerim, bu kanun işaret ettiğim konularda da bazı yeniliklerin önünü açar ümidiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.

YALÇIN'DAN ÇEK YASA TADİLAT KONUŞMASI

Rıdvan Yalçın'ın şahsı adına Yaptığı konuşmayıda aşağıda yayınlıyoruz

BAŞKAN - Şahsı adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın.

Sayın Yalçın, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ikinci bölüm üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun önceki konuşmacılar tarafından da ifade edildi, gerçekten ideolojik rengi olmayan, siyasi boyutu olmayan teknik bir kanundur. Bu doğrudur, Komisyonda da önemli aşamalar geçirmiştir. İşin problemi de buradadır. Siz bu kadar siyasetten uzak bir tasarıda bile muhalefetle anlaşmayı beceremiyorsanız bunu kendi hanenize bir başarısızlık olarak yazmalısınız. Bunun sebebi de zannediyorum bir samimiyet eksikliğidir.

 Burada konuşmacılarınız, başka birçok konuda yapıldığı üzere, sürekli geçmişten örnekler vererek bu işin kabahatini yine muhalefete çıkarmaya çalışıyor. Bunu genel siyasette de yapıyorsunuz. Bir tartışmalı konuda ya muhalefetin sözcüleri geçmişte on yıl, yirmi yıl önce ne söylemiş, oradan lehinize bir şey bulmaya çalışıyorsunuz… Bunu başaramıyorsanız bu kez o partiler tarafından dışlanmış, bir şekilde refüze edilmiş insanlardan kendi lehinize görüş alarak muhalefeti gene kendinizce köşeye sıkıştırmaya çalışıyorsunuz. Bu husus doğru değildir.

Sayın Bekir Bozdağ biraz önce buradaki uzlaşamamanın kusurunu hocalara çıkardı. Evet, hocalar bir kanun yaparken önemli çabalar gösteriyorlar, bilimsel faaliyette bulunuyor ama neticede bir kanun bir siyasi iradeyle son şeklini alıyor. Komisyonda da bunu defalarca izah ettim, arkadaşlarla, hocalarla da zaman zaman çok ciddi tartışmalar yaşadığımız oldu. Buradaki uzlaşamamanın müsebbibi olarak hocaları görmek, hocaları hedef göstermek doğru değildir. Bu iş siyasi iradeye karşı da bana göre saygısızlık olarak değerlendirilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunda kendi şahsım olarak önemsediğim bir açığa imza meselesi vardı. Bunu Komisyonda da çok gündeme getirdim ama bir çözüm bulamadık. Açığa imza meselesinin kıymetli evraklar hukuku bakımından da önemli tarafları var.

 Benim için önemi, esprisi şuydu: Temsil ettiğim Ordu ilinde özellikle fındık üreticilerinin hasat öncesi giderlerini karşılamak üzere tüccarlardan avans aldıklarını yaşıyoruz ve bu insanlar tüccarlardan avans alırken de kendileri güçsüz oldukları için mutlaka bir açığa imza attırılır bunlara. Bu genellikle bir emre muharrer senet olarak, bono olarak düzenlenir, ondan sonra bu gariban köylümüz hasat ettiği ürününü getirir, o tüccara verir ama ömrü boyu verse de bu borçtan bir türlü kurtulamaz. Bir gün buna "Hayır" demeye kalksa "Ben artık sana ürünümü vermiyorum." demeye kalksa, o açığa attığı imza bu şahsın karşısına 50 milyar, 100 milyar gibi yüksek meblağlarla bir haciz ihbarnamesiyle evine gelebilmektedir.

Bu tehdidin bir şekilde düzeltilmesi lazım. Bu konuda hocalarla da çok uzun görüşmeler yaptık ama bu Kanun'da düzeltilse bile Kıymetli Evrak Hukuku bakımından etki etmeyeceği konuşuldu ve yapamadık. Dilerim -Hükûmet sıralarından çok tecrübeli bir siyasetçi oturuyor- inşallah bu konuyu Kıymetli Evrak Hukuku bakımından da vatandaşımızın lehine çözmek bir başka düzenlemeyle mümkün olabilir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, yine önemsediğim bir konuyu, bu Kanun'la direkt ilgili olmasa da sizlerle paylaşmak istiyorum. Önceki konuşmacılar da ifade ettiler.

Değerli arkadaşlarım, bugün bir Çek Kanunu meselesi yaşanıyor. Biliyorsunuz Meclis tatile girmeden önce bir tasarı getirdiniz komisyona ve o tasarıyla birlikte cezaevinde karşılıksız çek suçundan yatan insanlarda, ailelerinde ve bu suç sebebiyle kaçak durumda olan insanlarda bir beklenti oluşturdunuz, yani bu öylesine bir beklenti ki, "Bir şekilde bu mesele çözülecek." dendi, cezaevindeki insanlar ümitlendirildi, aileler ümitlendirildi. Her gün sizlerin de çek mağduru insanlar tarafından aranma durumunda olduğunuzu biliyorum. Bu konudaki bu beklentinin bir şekilde karşılanması gerekir.

Bizim önerimiz, bizim teklifimiz "Efendim bir af çıkarın da…" değildir. Burada çek meselesinin mağduru sadece cezaevinde yatanlar değil mutlaka, bir şekilde mal verip güvenerek çek almış insanların da bir mağduriyetinin olduğunu kabul ediyoruz fakat bu şekilde yürümediği de ortaya çıkmıştır. Bugün bir, bir buçuk milyon çek yaprağının yazıldığını biliyoruz, sadece Yargıtaydaki ilgili dairede yetmiş beş bin dosyanın beklediğini biliyoruz.

Komisyona böyle bir tasarı geldiği için mahkemeler ve Yargıtay ellerindeki dosyanın üzerinde işlem yapmıyorlar bir lehe değişiklik olursa uygulayabilmek adına.

Şimdi biz, arkadaşlar, şunu teklif ediyoruz: Çek, bir şeklî suç olmaktan çıkarılabilir mi, bunu tartışmamız lazım. Bugünkü uygulamada çek karşılıksız çıktı mı başka bir araştırmaya gerek olmaksızın hapis cezasını gerektiren bir suç olarak tanımlanıyor. Oysa ödeyememek ya da alacağını tahsil edememek ekonominin içinde öngörülebilir bir risktir. O sebeple, çeki bir şeklî suç olmaktan çıkarıp, bunu bu şahıs kasten mi ödemiyor, bir dolandırıcılık kastıyla mı ödemiyor, daha çeki verirken ödemeyeceğini mi hesap ederek bu çeki vermiş yoksa ekonominin rutin gidişi içerisindeki tabii riskler sonucu mu ödeyemez hâle gelmiş, bunu ayırt edebilecek, yani dolandırma kastıyla hareket edenlerle ekonominin risklerine maruz kalmış insanları birbirinden ayırabilecek öyle bir yapının ortaya konması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RIDVAN YALÇIN (Devamla) - Sayın Başkan, son bir cümle, bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) - Ben özellikle Sayın Bakandan şunu istirham ediyorum: Her gün rahatsız ediliyoruz, insanlar telefonla bize ulaşıyor, fakslarla, mektuplarla. Bu konuda Hükûmet adına bu çek meselesiyle ilgili nedir son kanaat. Bu söylenirse, en azından bu beklenti kırılır, insanlar mevcut durumu kabullenir, ona göre pozisyonlarını alırlar ama bugün, her geçen gün artan bir kanayan yaraya dönüşmüştür ve bir an evvel bu konunun bütün yönleriyle düşünülüp konuşulduğu bir yasal düzenleme ihtiyacını ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yalçın, teşekkür ediyorum sizlere.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.