YANLIŞ SİYASETİN ‘GAZİ VE ŞEHİTLERİ!’

YANLIŞ SİYASETİN ‘GAZİ VE ŞEHİTLERİ!’

Dinsel öğretilerle hayatın gerçekleri pek uyuşmuyor. Göksel dinler olsun, Dünyevi dinler olsun hepsinde, temel kuralların başında barış ve insanın korunması gelir. İnsanlara işkenceyi, kötülüğü, hele hele öldürmeyi katiyetle reddederler, insanların çatışm

YANLIŞ SİYASETİN ‘GAZİ VE ŞEHİTLERİ!’
                                                                                                   ABDULLAH AYDIN

 

            Bir hafta önceki yazım Türk dış Politikasının yanlışlığı üzerine kurgulanmıştı. Ne yazık ki; bu haftaki yazımı da dış politikamızın yanlışları sonucu oluşmuş vahim bir olayın oluşumu ve sonuçları üzerine bina etmek zorunda kaldım.

            Ülkemizin gündemi rüzgâr hızı ile değişiyor. Bu süratli değişimde, Dünya konjonktürü etken olduğu gibi, iç siyaset aktörlerinin de çok büyük etkileri var. Son yıllarda dinsel arzuların iç ve dış siyasetimiz üzeride önemli bir etkileşim ve baskı sahası oluşturduğunu da göz ardı edemeyiz.

            Dinsel öğretilerle hayatın gerçekleri pek uyuşmuyor. Göksel dinler olsun, Dünyevi dinler olsun hepsinde, temel kuralların başında barış ve insanın korunması gelir. İnsanlara işkenceyi, kötülüğü, hele hele öldürmeyi katiyetle reddederler, insanların çatışmalarını öngörmezler. Bu öğretiye rağmen, dinler arası çatışma bir tarafa, aynı dinin farklı yorumları (Mezhepler), mezheplerin farklı yorumları (Tarikatlar) arasında bile çatışmalar, insanlığa zarar verir boyutta devam etmektedir. Dinsel emirlere rağmen, insanlık tarihinde dinsel çatışmaların insanlığa verdiği zarar kadar, başka hiçbir faktörün zararı olmamıştır.

            Üç uhrevi dinin kutsal saydığı ve ‘vaat edilmiş topraklar’ olarak tanımlanan Orta Doğu’nun Filistin bölgesi, tarih boyunca çatışma alanı olma özelliğini korumaktadır. Din kavgası günümüze geldiğinde toprak kavgasına dönüşmüşmüş gibi görünse de, çatışmanın perde arkasında dinsel farklılıkların yattığı da yadsınamaz.                                                        Milâdi takvimin ilk yıllarında Roma İmparatorluğu tarafından Filistin’den kovulan Yahudiler Dünya’nın birçok bölgesine göçmüşler, en büyük koloniyi de Endülüs’te oluşturmuşlardı. XV inci yüzyılda Endülüs’deki Müslüman son devlet Beni Ahmer Devleti yıkılınca, hâkimiyet kuran Hıristiyanlarca kovulmaları sonucu, büyük bir bölümü (150,000) Osmanlı topraklarına yerleştirilirken,  bir kısmı da Almanya ve Doğu Avrupa ülkelerinde toplanmışlardı. Osmanlı Yahudilerin büyük bir bölümünü Trakya ve Balkanlarda iskân etmişti.

Yahudiler, Osmanlı’nın zayıflama sürecinde İngiliz ve Fransızların desteği ile 1900 lerin başında Filistin’de toprak almaya ve yerleşmeye başlamışlar, daha sonra da, Nazi Almanya’sının Yahudi soykırımı sonucu Filistin’de Yahudi yerleşmesi hız kazanmıştır. 15 Mayıs 1948 tarihinde de David Ben Gurion tarafından İsrail Devletinin kurulduğu ilân edilmiştir. 1929 yılında başlayan çatışmalar hız kazanarak devam etmiş ve İsrail Devletinin kurulmasıyla da, savaş bölgede yaşam biçimine dönüşmüştür. İsrail Devletinin Ortadoğu’da kurulmasında Osmanlı Politikalarının yanlışlığı kadar, Cumhuriyet hükümetlerimizin Dış Politikadaki zayıflığı ve yetersizliği de göz ardı edilemez.

İsrail Devleti ile yapılan tüm savaşlardan yenilgiyle çıkan Araplar, Filistin halkını kaderi ile baş başa bırakarak İsrail’le anlaşmanın yollarını bulmuşlardır. Batının gizli ve açık kasası olan Yahudiler her pozisyonda Emperyal ülkelerce desteklenmiş ve bölgede işlediği insanlık suçları görmezden gelinmiştir. İsrail Filistin’i tanımadığı gibi, topraklarını devamlı genişletmiş, kendi içlerinde kavgalaşan Filistin’i ikiye bölmüştür. Bölünme Filistin halkı için yeni dramların da kaynağı olmuştur. Bölünmenin getirdiği dramın en mağduru ise, Hamas’ın yönetime geldiği Gazze bölgesidir. Gazze yıllardır yoğun bir İsrail ablukası altındadır. İnsan hakları ayaklar altındadır. Gazze’nin içine düştüğü durumu, insanlığın utancı, hatta insanlığın ölümü olarak nitelemek mümkündür. Yönetimdeki Hamas çoğu ülke tarafından Terör örgütü olarak kabul ediliyor. Ne yazık ki; Türkiye’de terörden çok çeken ve çekmekte olan bir ülke.

İşte bizim politik gaziliğimiz ve şehitliğimiz, ablukaya alınmış Gazze nedeniyledir. İHH adındaki yardım kuruluşu, uluslar arası bir organizasyonla Gazze’ye yardım götüreceğini söylüyor ve gemi satın alarak bu isteğini yerine getirmeye çalışıyor. Yardım filosunun amiral gemisinin alınışı dedikoduların sebebi. Kimine göre dernekçe alınışında şaibe var. Gemide 350 civarında Türk var. Bir yaşındaki çocuk bile yardım(!) götürüyor. Filoda daha birkaç gemi ve 800 civarında yardım gönüllüsü var. Limandan uğurlanışı oldukça şaşaalı. Gidenler ‘Gazi olmaya, Şehit olmaya’ gidiyorlar. Gemideki malzemelerin envanteri belli değil.  Gemi çift bandıra ve çift bayrak kullanıyor. Gönüllüler oldukça coşkulu. Kendilerine hiçbir gücün karşı koyamayacağını düşünüyor olmalılar. Birleşmiş Milletler seyirci; T.C. Hükümeti seyirci. Hiçbir politika üretmiyor. Görüntüye bakarak büyük ihtimalle keyifleniyorlar.

Karşı taraf Şeytan’ın Dünya temsilcisi bir ülke… Şiddeti Devlet politikası yapmışlar. Öldürmekten çekinmiyorlar. Belki de onları bu duruma iten neden, içinde yaşadıkları bölgede duydukları güvensizlik… Ayrıca Dünya Finans sistemini yönetme gibi bir avantajları var. Öyle ya! Para olunca her türlü düdük çalınabiliyor. Uluslararası destekleri oldukça güçlü… Kendine güvenli ve gelmeyin vururum diyor. Bizim Hükümet yine seyirci. İşlemeyen Dış politikası bir türlü harekete geçmiyor. Belki de sonuçtan yarar umuyor. Ve uluslararası sularda Komor Bandırası çekmiş Türk Gemisi vuruluyor. Dokuz yurttaş ölüyor, onlarcası da yaralanıyor… Gönüllü de olsalar, o insanların koşarak ölüme gönderilmeleri politik beceriksizlik, basiretsizliktir…

Olaylar önlenmesi gerekirken sessiz kalınıyor, ama vahim olaylardan sonra Hükümet ve en yetkilisi kükremeye başlıyor. Din adamlarımız suskun. Gazilik ve şehitliğin şartları konusunda halkı aydınlatmıyorlar. Sokaklar sahte kahramanların, palavracı gazi ve şehit adaylarının haykırışları ile doluyor. Türkiye’nin sokaklarında, alanlarında kendi bayrağı yerine bir başka bayrak dalgalanıyor…

Adeta akıl tutulması yaşıyor. Yönetenlerimizin hali daha kötü; onlar akıl yitimi yaşıyorlar!

Birine yardım götürdüklerini iddia ederek, dış politika yoksunluğu nedeniyle zorla çatışmanın, her türlü şiddetin içine koşar adımla gidenlerin Gazilik, Şehitlik bağırışları ise bir başka dram. Gazilik ve Şehitlik bu kadar ucuzladı mı benim zihin malülü kardeşlerim!

Tanrı akıl dağıtırken bizi es geçmiş olmalı! Başka ne denebilir!

 

                                                                                   [email protected]

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.