YÜCEL YAMAN Pikola fındığı mı, Harnup pekmezi mi,
Pikola fındığı mı, Harnup pekmezi mi,? Harita ve planlama uzmanı Yücel Yaman, geçen Şubatta, sessiz sedasız Meclis`ten geçip onaylanan bir yasanın Türkiye`nin ekonomik ve demokratik geleceğini ipotek altına aldığını söylüyor.
YÜCEL YAMAN
Yazar
80 yıl önce, 1830`larda, Osmanlı`nın `sanayileşme`si adına devletin ilk `fabrikası`nı kurması ekonomiyi, asıl önemlisi de `birey`i nasıl bürokratikleştirmişse, bu gün de `bilgi çağı`na girişte benzer etkiler yaratacak müdahaleler yaşanıyor.
`Devlet baba`nın himayesine sığınmış insan, global dünyanın istediği yapıda bir `birey` olamaz. Türkiye bilgi çağına girdik dediğimiz bugün, bir yandan toplum mühendislerinin siyasal etkilerinden kurtulmak isterken, diğer yandan `devlet baba`nın gölgesine sığınan bir `global birey`in varoluşu amaçlanıyor. Bu girişim toplumda, özellikle demokrasi mücadelesi veren cephede hiçbir yankı bulmadı. Kimse neden diye sormadı. Her şey küçük bir yasa değişikliğiyle oldubitti, kaşla göz arasında Söz konusu yasa değişikliğinin ambalajı bambaşka bir konuyla ilgiliydi. Ancak Türkiye `bilgi çağı`na girecekse, bu giriş bir `denetim` ve `vesayet` altında gerçekleşmeliydi! Ses çıkarılmadı ve böylece tüm bilgi çağı sürecini ipotek altına tutacak bir zemin hazırlanmış oldu.
Google`lı dünya köyünde
Bu yasa ile, önümüzdeki dönemlerde tüm dünyada daha çok lokasyon bilgisi kullanarak gelişecek telekominikasyon teknikleri ile yaratılacak her tür katma değerin iş ve gelir olarak tanımında gelişmiş ülkelere bağımlı hale geleceğiz. Türkiye, lokasyon bilgisini ucuzlatmak, kullanımı kolaylaştırmak ve yaygınlaştırmak yerine, denetimi daha da sıkılılaştırılıyor, gene devlet eliyle. Üstelik `harita` ve `plan` kavramının geleneksel niteliğini çoktan kaybettiği, google`lı yahoo`lu dünya köyünde.
Yani 180 yıl öncesinin bireyleri birbirinin eşiti olmaktan alıkoyan ve `teba` olmasını sağlayan mantığı hala iş başında. Bu merkeziyetçi mantık, toplumu `burjuva` ve `işçi` gibi `sınıf` ve `birey`lerden oluşturacak bir eğilimi daha doğarken devletçi ekonomi politikaları ile yok etmişti. Çünkü Türkiye`de ne burjuvazinin ve ne işçi sınıfının globalleşme adına olup bitenden haberi vardı.
Bilgi Çağı`nın ruhunu algılayamamış, demokratikleşme hedefine güçlü birey olmadan ulaşılamayacağını anlayamamış entelektüellere nispet edercesine, kamufle edilmiş bir biçimde yasa değişikliği gerçekleştirildi. Üstelik demokratikleşme, şeffaflaşma ve sivilleşme adına çok ciddi olayların ve tartışmaların yaşandığı günümüzün Türkiye`sinde. `Burası Türkiye` dedirten bir girişimle geleceğe açılan bir hedef de sessiz sedasız gerçekleşti. Bu olay iki yüzyıllık pozitivist tarihin kendini yeniden doğrulamasıydı.
Sivilleşme amaçlanırken
Türkiye`de demokrasi ve demokratikleşme mücadelesinin niteliğini, ciddiyetini uzun yıllar etkileyecek, akıllara durgunluk veren bir olaydı yaşanan. Üstelik devleti ekonomik hayattan çekme, demokratikleşme ve sivilleşme mücadelesinin verildiğini sandığımız olağan üstü bir dönemde: Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun adıyla 25`e yakın maddeden ibaret bir yasanın sadece 17. maddesi ile toplumun geleceği `lokasyon` açısından ipoteklenmiş oldu. 17. madde ile gerçekleşenin ne olduğunu belki yasa yapıcılar da bilmiyordu. Belki okumamışlardı bile, bürokratların önlerine koyduğu taslağı geleneklere uygun şekilde sadece parmak kaldırarak oylamışlardı.
Kanun Numarası: 5837. TBMM kabul tarihi 2 Şubat 2009. Cumhurbaşkanlığı`nca imzalanarak yürürlüğe girmesi üç gün içinde, yani biraz hızlı oldu: 5 Şubat 2009. İlgili bir dosttan öğrendiğimde hemen bir mektup kaleme aldım, Cumhurbaşkanı`nı önüne gelen yasa hakkında bilgilendirmek niyetiyle. Lakin aynı gün yasa onaylandı, göndereceğim mektup elimde kaldı.
Bıttım sabunu standardı
20 Temmuz`da star gazetesinde `Asıl burjuva biziz` başlığını görünce, gülümsedim. İçinden tren, vapur geçen, bunu fark bile etmeyen, her renk ve düşünceden burjuvazinin hal-i pür melali beni düşündürdü. Türkiye`nin `birey`siz, `hukuksuz`, `burjuvasız`, `işçi`siz demokratikleşme çabalarının sonunu kestirebilmenin hüznü sardı. `Birey`i olmayan, `birey` yaratmayan, var olanı ezen, `birey`lerini bir örnekleştirerek varlığını sürdüren Türkiye`nin tarihi bahtsızlığı beni hüzünlendirdi.
Birey olduğunu sanan ama her birinin kalbinde bir `halaskar` olma hayali yatan küçük düşünce dünyasının renkli portreleri geldi aklıma. Ne Meclis, ne entelektüeller, ne akademik kurullarca, bu kanun ile olup bitecek olan fark edilmişti.
Olguları evrensel yapan onların evrensel standartlarda tanımlanmış olmalarıdır. Bilgi çağı da insana, yani olguların en evrensel ve biricik (unique) olanına, ışık hızında tanım getirme imkânı veriyor. Bıttım Sabununu ışığına bindiriyor, eğer tanımlayabilirsen. Yani biricikliği ve standartlığı `olgu`laştırıyor. Onu evrensel aklın platformuna ve pazarına sokuyor. Ekonomik, sosyal, kültürel bir `silah`a dönüştürüyor. Yeni kavramlarla, yeni yurt, yeni savunma, yeni eğitim, yeni kültür gibi var oluş konseptlerinin global dünya içinde geliştirilmesini, değiştirilmesini zorunlu kılıyor.
Sath-ı müdafaa zamanı
Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik ismi altında yapılan değişiklik, Türkiye`de harita ve planların denetiminin askerlerce sağlanması işini düzenliyor. Ama düzenlenen misak-ı millinin sınırları içindeki biricik mekanlar ve mekanların global dünya içindeki onu dünya ile entegre eden tanımlarıdır. Bu tanımlar bir `nokta` ise koordinattır. `Çizgi` başlangıcı ve bitişi olan yollar, sokaklardır. `Kapalı alan` ise organize sanayi kuruluşları, çiftlikler, fabrikalar mezarlıklar taşınmaz kültür varlıklarıdır. Yani sevdiğimiz ve kurtarmak istediğimiz vatan topraklarıdır. Vatan topraklarında yaşayan 75 milyonun her biri de Manhattan`da, Tokyo`da, Berlin`de uluslararası nitelikte iş yapacak `usta` olması gereken `vatan evlatları`dır. Bu `usta`ların kendini global dünyada tanımlamak için kullanacakları lokasyon bilgisini global ölçekte denetim altına almanın ne alemi var, `al tepe tepe kullan` demenin vaktidir. Bilgi çağında devlet bunun için vardır. 75 milyon `usta` insanı bir kurşun gibi ışığa bindirip yeryüzüne salma zamanıdır. Uçbeylerinin akınları bitti, şimdi usta ve demokrat insanların ışığa binip uçbeyi olma zamanıdır.
Bilgi çağında savunma adına yapılacak iş de 180 yıl öncesinin aksine, Türkiye`nin ve vatan evlatlarının özgünlüklerini, kabiliyetlerini Türkiye harita ve planlarının üstünde tüm insanlığın tepe tepe kullanımına sunulmasıdır. Türkiye bilgi çağında varolacak ise yasak koymak yerine kendini global dünyaya açmalıdır. Bu durum demokratikleşmenin, sivilleşmenin, gelişmenin, zenginleşmenin tek ve kaçınılmaz yoludur.
Türkiye`yi Türkiye yapan ne kadar biricik varlığı var ise, yani Gavur Dağı Salatıası mı, Bıttım Sabunu mu, Nazilli üzümü mü, Pikola fındığı mı, Harnup pekmezi mi, Niğde patatesi mi, Amasya elması mı, Eskişehir lületaşı mı, Rize bezi mi, her tür değerini koordinatlarında dünyaya açmak zamanıdır. Hattı müdafaa yoktur sath-ı müdafaa vardır. O satıh, tüm yeryüzüdür.
[email protected]
Yazar
80 yıl önce, 1830`larda, Osmanlı`nın `sanayileşme`si adına devletin ilk `fabrikası`nı kurması ekonomiyi, asıl önemlisi de `birey`i nasıl bürokratikleştirmişse, bu gün de `bilgi çağı`na girişte benzer etkiler yaratacak müdahaleler yaşanıyor.
`Devlet baba`nın himayesine sığınmış insan, global dünyanın istediği yapıda bir `birey` olamaz. Türkiye bilgi çağına girdik dediğimiz bugün, bir yandan toplum mühendislerinin siyasal etkilerinden kurtulmak isterken, diğer yandan `devlet baba`nın gölgesine sığınan bir `global birey`in varoluşu amaçlanıyor. Bu girişim toplumda, özellikle demokrasi mücadelesi veren cephede hiçbir yankı bulmadı. Kimse neden diye sormadı. Her şey küçük bir yasa değişikliğiyle oldubitti, kaşla göz arasında Söz konusu yasa değişikliğinin ambalajı bambaşka bir konuyla ilgiliydi. Ancak Türkiye `bilgi çağı`na girecekse, bu giriş bir `denetim` ve `vesayet` altında gerçekleşmeliydi! Ses çıkarılmadı ve böylece tüm bilgi çağı sürecini ipotek altına tutacak bir zemin hazırlanmış oldu.
Google`lı dünya köyünde
Bu yasa ile, önümüzdeki dönemlerde tüm dünyada daha çok lokasyon bilgisi kullanarak gelişecek telekominikasyon teknikleri ile yaratılacak her tür katma değerin iş ve gelir olarak tanımında gelişmiş ülkelere bağımlı hale geleceğiz. Türkiye, lokasyon bilgisini ucuzlatmak, kullanımı kolaylaştırmak ve yaygınlaştırmak yerine, denetimi daha da sıkılılaştırılıyor, gene devlet eliyle. Üstelik `harita` ve `plan` kavramının geleneksel niteliğini çoktan kaybettiği, google`lı yahoo`lu dünya köyünde.
Yani 180 yıl öncesinin bireyleri birbirinin eşiti olmaktan alıkoyan ve `teba` olmasını sağlayan mantığı hala iş başında. Bu merkeziyetçi mantık, toplumu `burjuva` ve `işçi` gibi `sınıf` ve `birey`lerden oluşturacak bir eğilimi daha doğarken devletçi ekonomi politikaları ile yok etmişti. Çünkü Türkiye`de ne burjuvazinin ve ne işçi sınıfının globalleşme adına olup bitenden haberi vardı.
Bilgi Çağı`nın ruhunu algılayamamış, demokratikleşme hedefine güçlü birey olmadan ulaşılamayacağını anlayamamış entelektüellere nispet edercesine, kamufle edilmiş bir biçimde yasa değişikliği gerçekleştirildi. Üstelik demokratikleşme, şeffaflaşma ve sivilleşme adına çok ciddi olayların ve tartışmaların yaşandığı günümüzün Türkiye`sinde. `Burası Türkiye` dedirten bir girişimle geleceğe açılan bir hedef de sessiz sedasız gerçekleşti. Bu olay iki yüzyıllık pozitivist tarihin kendini yeniden doğrulamasıydı.
Sivilleşme amaçlanırken
Türkiye`de demokrasi ve demokratikleşme mücadelesinin niteliğini, ciddiyetini uzun yıllar etkileyecek, akıllara durgunluk veren bir olaydı yaşanan. Üstelik devleti ekonomik hayattan çekme, demokratikleşme ve sivilleşme mücadelesinin verildiğini sandığımız olağan üstü bir dönemde: Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun adıyla 25`e yakın maddeden ibaret bir yasanın sadece 17. maddesi ile toplumun geleceği `lokasyon` açısından ipoteklenmiş oldu. 17. madde ile gerçekleşenin ne olduğunu belki yasa yapıcılar da bilmiyordu. Belki okumamışlardı bile, bürokratların önlerine koyduğu taslağı geleneklere uygun şekilde sadece parmak kaldırarak oylamışlardı.
Kanun Numarası: 5837. TBMM kabul tarihi 2 Şubat 2009. Cumhurbaşkanlığı`nca imzalanarak yürürlüğe girmesi üç gün içinde, yani biraz hızlı oldu: 5 Şubat 2009. İlgili bir dosttan öğrendiğimde hemen bir mektup kaleme aldım, Cumhurbaşkanı`nı önüne gelen yasa hakkında bilgilendirmek niyetiyle. Lakin aynı gün yasa onaylandı, göndereceğim mektup elimde kaldı.
Bıttım sabunu standardı
20 Temmuz`da star gazetesinde `Asıl burjuva biziz` başlığını görünce, gülümsedim. İçinden tren, vapur geçen, bunu fark bile etmeyen, her renk ve düşünceden burjuvazinin hal-i pür melali beni düşündürdü. Türkiye`nin `birey`siz, `hukuksuz`, `burjuvasız`, `işçi`siz demokratikleşme çabalarının sonunu kestirebilmenin hüznü sardı. `Birey`i olmayan, `birey` yaratmayan, var olanı ezen, `birey`lerini bir örnekleştirerek varlığını sürdüren Türkiye`nin tarihi bahtsızlığı beni hüzünlendirdi.
Birey olduğunu sanan ama her birinin kalbinde bir `halaskar` olma hayali yatan küçük düşünce dünyasının renkli portreleri geldi aklıma. Ne Meclis, ne entelektüeller, ne akademik kurullarca, bu kanun ile olup bitecek olan fark edilmişti.
Olguları evrensel yapan onların evrensel standartlarda tanımlanmış olmalarıdır. Bilgi çağı da insana, yani olguların en evrensel ve biricik (unique) olanına, ışık hızında tanım getirme imkânı veriyor. Bıttım Sabununu ışığına bindiriyor, eğer tanımlayabilirsen. Yani biricikliği ve standartlığı `olgu`laştırıyor. Onu evrensel aklın platformuna ve pazarına sokuyor. Ekonomik, sosyal, kültürel bir `silah`a dönüştürüyor. Yeni kavramlarla, yeni yurt, yeni savunma, yeni eğitim, yeni kültür gibi var oluş konseptlerinin global dünya içinde geliştirilmesini, değiştirilmesini zorunlu kılıyor.
Sath-ı müdafaa zamanı
Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik ismi altında yapılan değişiklik, Türkiye`de harita ve planların denetiminin askerlerce sağlanması işini düzenliyor. Ama düzenlenen misak-ı millinin sınırları içindeki biricik mekanlar ve mekanların global dünya içindeki onu dünya ile entegre eden tanımlarıdır. Bu tanımlar bir `nokta` ise koordinattır. `Çizgi` başlangıcı ve bitişi olan yollar, sokaklardır. `Kapalı alan` ise organize sanayi kuruluşları, çiftlikler, fabrikalar mezarlıklar taşınmaz kültür varlıklarıdır. Yani sevdiğimiz ve kurtarmak istediğimiz vatan topraklarıdır. Vatan topraklarında yaşayan 75 milyonun her biri de Manhattan`da, Tokyo`da, Berlin`de uluslararası nitelikte iş yapacak `usta` olması gereken `vatan evlatları`dır. Bu `usta`ların kendini global dünyada tanımlamak için kullanacakları lokasyon bilgisini global ölçekte denetim altına almanın ne alemi var, `al tepe tepe kullan` demenin vaktidir. Bilgi çağında devlet bunun için vardır. 75 milyon `usta` insanı bir kurşun gibi ışığa bindirip yeryüzüne salma zamanıdır. Uçbeylerinin akınları bitti, şimdi usta ve demokrat insanların ışığa binip uçbeyi olma zamanıdır.
Bilgi çağında savunma adına yapılacak iş de 180 yıl öncesinin aksine, Türkiye`nin ve vatan evlatlarının özgünlüklerini, kabiliyetlerini Türkiye harita ve planlarının üstünde tüm insanlığın tepe tepe kullanımına sunulmasıdır. Türkiye bilgi çağında varolacak ise yasak koymak yerine kendini global dünyaya açmalıdır. Bu durum demokratikleşmenin, sivilleşmenin, gelişmenin, zenginleşmenin tek ve kaçınılmaz yoludur.
Türkiye`yi Türkiye yapan ne kadar biricik varlığı var ise, yani Gavur Dağı Salatıası mı, Bıttım Sabunu mu, Nazilli üzümü mü, Pikola fındığı mı, Harnup pekmezi mi, Niğde patatesi mi, Amasya elması mı, Eskişehir lületaşı mı, Rize bezi mi, her tür değerini koordinatlarında dünyaya açmak zamanıdır. Hattı müdafaa yoktur sath-ı müdafaa vardır. O satıh, tüm yeryüzüdür.
[email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.