TÜRKİYE'DE AIDS HASTASI KAÇ KİŞİ VAR?
Türkiyede 1362 kurumda HIV testi ve danışmanlığı sağlanıyor. Buna göre Türkiyede her 100 bin yetişkin bireye 3.3 kurum düşüyor. Tedaviye CD4 sayısının 350 ve altında olduğu durumda başlanmasını öneren DSÖ 2010 kılavuzu temel alındığında, 2009 yılında Tü
TÜRKİYE'DE AIDS HASTASI KAÇ KİŞİ VAR?
1 Aralık Dünya AIDS günü ve izleyen günler hastalığa ilişkin farkındalığı artırmayı amaçlayan çeşitli etkinliklerin gerçekleştiği bir hafta olarak biliniyor. Dünya için giderek önemli bir tehlikeye dönüşen ve özellikle Afrika başta olmak üzere geri kalmış ülkelerde ortalama yaşam süresinin 30 yılın altına düşmesine neden olacağı tahmin edilen yüzyılın illeti bu hastalığın, ülkemizde de ciddiyetle ele alınması gerekiyor. Bu nedenle AIDSe karşı sosyal savunmasızlıkların belirlenmesi ve gençlerin bilinçlenmesine ilişkin girişimler önem taşıyor.
Dünyanın gündemine 80'lerde düşen AIDS, önceleri bir çeşit homoseksüel/eşcinsellik hastalığı olarak biliniyordu. Kökeni Afrikalılar ya da Haitililerdi. İnsanların ilk tepkileri Allah'ın günahkârlara verdiği bir ceza olmalı şeklinde idi. Ama hastalık Amerika ve Avrupanın da başına bela olunca hastalığa gösterilen ilginin boyutları değişti. Bu hastalıktan gezegenimizi kurtarma görevi her zamanki gibi kahraman(!) Amerika ve Avrupanın işi olmalıydı. Dünya Sağlık Örgütü-DSÖ (World Health Organisation-WHO) AIDS için seferber edildi ve önce Ocak 1999'da ‘'Hangi ülkeden gelmiş olursa olsun HIV/AIDS ile yaşayan insan sınır dışı edilemez, aşağılayıcı muamele ya da ayrımcılık uygulanamaz’' ifadeleri ile bir bildirge yayınladı. İstatistikler daha fazla şey anlatmaya başlayınca kaygılar da arttı. Dakikada 10 kişinin bu hastalığa yakalandığı ve önümüzdeki yıllarda hastalığa yakalananların sayısının 70 milyonu aşacağı (neredeyse Türkiye nüfusu büyüklüğünde bir ülke kadar), dünyada 40 milyonu aşkın insanın HIV (pozitif) olduğu ve %95inin gelişmekte olan ülkelerde yaşadığı tahmin ediliyor. Ayrıca HIV+ olanların % 60’ından fazlasının HIV statülerini bilmediği için çok geç bir aşamada tedaviye başlaması da hastalığın ölümcül yanını güçlendiriyor.
Türkiye’de 224 Sayılı Hıfzısıhha Kanununa göre AIDS bildirimi zorunlu bir hastalık ama gizlilik içinde sır saklama ilkesi ihmal edilmeden, isimsiz bildirim yapılması gerekiyor. Türk Ceza Kanunu açısından AIDS bulaşıcı hastalıklar arasında değerlendirilmediği için hastalara resmi işlem yapılması yükümlülüğü yok.
Sağlık Bakanlığının istatistiklerine göre ülkemizde toplam 3 bine yakın hasta var, bunların çoğunluğunu erkekler oluşturuyor. Türkiye'de hastalık 1985 yılından beri gözleniyor. Metropol iller ile turistik illerde daha fazla hasta görülmekle birlikte, hastalık saptanan illerin sayısı da 70e yakın. Hastaların %20si yabancı uyruklu. Ancak, gizlenen olguların dâhil edilmesi ile rakamlar yükselecek. Türkiye’de bu konudaki tek olumlu gelişme ameliyat için hastaneye yatan her hastaya HIV testi yapılması. Eğer sonuç (+) çıkarsa, kan hakem olarak Refik Saydam Enstitüsüne gönderiliyor. Orada da sonuç onaylanırsa sonrası çok net değil. Yine de Türkiye Batı ülkelerine göre oldukça emniyetli, tabii ki topluma yansıyan AIDSli kan nakli gibi ender durumların dışında…
Dünya Sağlık Örgütü, UNICEF ve UNAIDS, HIV önleme, tedavi ve bakım hizmetlerine herkesin erişimini sağlama konusunda yaşanan gelişmelerle ilgili dördüncüsü olan yıllık raporunu 28 Eylül 2010 tarihinde yayınladı. Bu rapora göre bazı düşük ve orta gelirli ülkelerde HIVle ilgili hizmetlere erişim önemli ölçüde arttırıldı. 2010 yılı küresel HIV yanıtı için önemli bir yıl olarak anıldı. Çünkü 2006’da Birleşmiş Milletler AIDS genel toplantısında dünya liderleri 2010 yılı sonuna kadar HIV önleme, destek, tedavi ve bakım hizmetlerine herkesin tam olarak erişebilmesini sağlamak için taahhütte bulunmuşlardı. İçinde bulunduğumuz günlerde 2011 - 2015 yılı hedef ve stratejilerini belirleyecek olan ‘Küresel HIV/AIDS Sağlık Sektörü Stratejisi’ DSÖ tarafından tartışılacak ve kabul edilecek.
Türkiye, Aralık 2009 itibariyle tedavi ihtiyacı olan HIV pozitiflerin % 50 – 80 arasında tedaviye erişebildiği 21 ülke arasında yer alıyor. Ayrıca düşük ve orta gelirli ülkelerde 2009 yılı verilerine göre, Türkiye’de 1362 kurumda HIV testi ve danışmanlığı sağlanıyor. Buna göre Türkiye’de her 100 bin yetişkin bireye 3.3 kurum düşüyor. Tedaviye CD4 sayısının 350 ve altında olduğu durumda başlanmasını öneren DSÖ 2010 kılavuzu temel alındığında, 2009 yılında Türkiye’de tedaviye ihtiyacı olan HIV pozitif sayısı tahmini olarak 1200 – 2100 arasında; bunlara arasında tedavi alanların oranı yaklaşık % 62 (% 48 - % 84 arası) olarak hesaplanıyor. Tedaviye CD4 sayısının 200 ve altında olduğu durumda başlanmasını öneren eski (2006 tarihli) DSÖ kılavuzlarına göre hesaplandığında ise tedaviye ihtiyaç duyan HIV pozitif sayısı ortalama 1100, tedaviye erişim oranı ise ortalama % 90 olarak tahmin edilmiş.
NASIL BİR HASTALIK
AIDS sözcük anlamı olarak edinsel (sonradan kazanılmış-doğumsal olmayan) bağışıklık yetmezliği sendromu demek. Bu hastalıkta vücudun bağışıklık sistemi tamamen çöküyor. Bağışıklık sistemi vücudu başta enfeksiyonlar olmak üzere çeşitli hastalıklara karşı koruyan bir yapı olduğu için, hastalıklar bireyin yaşamını tehdit etmeye başlıyor. Hastalığın etken virüsü HIV - Human Immunodeficieny Virus (İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü) olarak biliniyor. Enfeksiyon oluştuktan sonra kan tetkiklerinde bu virüse karşı gelişmiş antikorlar aranıyor. Maalesef hastalığa yakalanmış olan bir birey hiç belirti olmasa da başkalarına bulaştırabiliyor. Aşırı kilo kaybı, ciddi akciğer enfeksiyonları, değişik tipte kanserler, sinir sistemi hastalıkları belirtilerin en sık görülenleri arasında sayılabilir. Bu belirtiler bazı bireylerde iki yıl içinde ortaya çıkabiliyor, bu süre 10 yıla kadar uzayabiliyor. Bir insanın HIV (pozitif) olması bu virüsü taşımak anlamına geliyor. Ancak AIDS tanısı konabilmesi için kandaki CD4+ T hücre sayısının (virüsün tutunduğu ve yok ettiği bağışıklık hücreleri) mm3 de 200'ün altına düşmesiyle onaylanıyor. Yine kandaki HIV virüsü miktarı da arttıkça bireyin AIDS'e doğru ilerlemesi çabuklaşıyor. HIV vücuda girdiğinden itibaren, vücutta bununla savaşmak için özel antikorlar oluşur. Kandaki bu antikorların ELISA yöntemiyle saptanmasına Anti-HIV testi denir. Anti-HIV antikorların ELISA yöntemiyle ölçülebilecek düzeye ulaşması için 3 aylık bir süreye (pencere dönemi) ihtiyaç vardır. Bu nedenle test, bulaşma olduktan 3 ay sonra yapılmalıdır. Anti-HIV testinin pozitif olması kanda HIV virusunun olduğunu gösterir. Ancak anti-HIV testinin yalancı pozitif çıkma olasılığı da vardır. Bu nedenle, bireyin HIV pozitif (seropozitif) olduğunun söylenebilmesi için, Westernblood testi denen doğrulama testinin de yapılıp sonucunun pozitif olması gerekmektedir. Anti-HIV testi, üniversite hastanelerinin mikrobiyoloji laboratuarlarında, sigorta ve devlet hastanelerinin laboratuarlarında ve özel laboratuarlarda yaptırılabiliyor.
AIDS tedavisinde amaç bireyin kanındaki virüs miktarını azaltmak. Birçok hastada 12-16 haftada kandaki düzeyi önemsiz oranlara kadar indirilebiliyor. Amerika'da son on yılda AIDS'e bağlı ölümlerde bir azalma izlenirken hasta sayısında belirgin bir artış var. Halen 20-30 yaşları arasında 100.000 civarında hasta izleniyor. AIDS'in tedavisinde olumlu gelişmeler var. Günümüze kadar bulunan ilaçlardan farklı etki mekanizmalarında olanların ikisinin ya da üçünün birlikte kullanımıyla HIV pozitifli bireylerin kaliteli ve uzun bir yaşam sürebilmeleri sağlanmaktadır. Ancak ilaçlar çok pahalıdır. Son uygulama olan üçlü tedaviden başarılı sonuçlar alınmış. ARV adı verilen bu yöntemde uygulama yine de çok zor ve pahalı. Hastalar günde 15-20 tablet almak zorunda kalıyorlar. Aşı çalışmaları henüz başarılı sonuçlar vermese de devam ediyor. AIDS'le mücadeleye ayrılan uluslararası fonlar artmasına rağmen yayılan hastalığın önlenebilmesi için yılda 10 milyar dolar harcamak gerektiği söyleniyor. Önlenebilir bir hastalık olan AIDSten korunma önlemlerinin, tedaviden daha ekonomik olduğu da biliniyor. Güvenli cinsellik, partner sayısının sınırlı tutulması, kan nakillerinde dikkat ve ortak yaşanılan ortamlarda vücut sıvıları ya da kanla temas etmemeye özen gösterilmesi en önemli korunma faktörleri. Ancak Türkiye'de toplum bu konuda duyarlı davranmıyor, erkekler prezervatif kullanmaktan, kadınlar da ''erkeğin kullanmasını istemekten'' kaçınıyor. Oysa gelişmekte olan ülkelerde kadın hasta sayısı gün geçtikçe artıyor, Afrika ülkelerindeki hastaların yüzde 76'sı kadın. Damar içi uyuşturucu kullanan gençler arasında hastalığın görülme sıklığı daha fazla olduğu için bazı ülkeler bulaşmayı önlemede uyuşturucu kullanımından vazgeçiremediği gençlere steril enjektör dağıtıyor. AIDS, özellikle kadınları ve gençleri tehdit ediyor. AIDSin dünyanın güvenliği açısından terörizm kadar tehlikeli olduğunu bildiren Birleşmiş Milletler, kulağa çok acımasız gelen bir saptamada bulunarak "en zengin ülkelerin sağlık güvenliğinin, en yoksulların salgın hastalıkları önleme becerisine bağlı olduğunu'’ vurguladı.
Bu gerçekliği fark etmesi gereken Türkiye’nin eğitimle korunmayı öğrenmek ve öğretmenin özellikle gençler arasında hastalığın yayılmasını ve sosyal savunmasızlığı azaltmada etkili rol oynayacağını mutlak anlaması, ciddi önlemler alması gerekiyor.
Prof.Dr. Şengül Hablemitoğlu
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı
Odatv.com
Kaynaklar: WHO 2010 Universal Access Progress Report: http://www.who.int/hiv/pub/2010progressreport/report/en/index.html
http://www.who.int/mediacentre/news/releases/2010/hiv_universal_access_20100928/en/index.html
Haberin tamamı için linki tıklayın
http://www.odatv.com/n.php?n=turkiyede-aids-hastasi-kac-kisi-var-0112101200
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.