Adnan YILDIZ
SOYTARIOĞLU İSMAİL
Osmanlının son yıllarında içine düştüğü buhranın neticelerinden biri olarak memleketin her yanında eşkıya faaliyetlerinin arttığı görülmektedir. Dolayısıyla Ordu kazasında da durum pek farklı değildi.
Daveroğlu, Şeyhoğlu, Taktakoğlu Hasan, Hacıoğlu Hakkı, Gürcü Ali, Gürcü Süleyman, Gürcü Copoğlu Osman, Açpa oğlu Ohannes, Serop, Kirkor, Topuzoğlu, Meletlioğlu, Davutoğlu, Güpür, İstanbulluoğlu Ramiz, Hekimoğlu ve Soytarıoğlu gibi isimler Osmanlının son yıllarında Ordu kazası topraklarında faaliyet gösteren başlıca eşkıyalardı.
Dönemin şartlarında Ordu topraklarında ortaya çıkmış olan bu eşkıyalardan, Hekimoğlu ve Soytarıoğlu ise halk arasında ve yazılı kaynaklarda önemli bir yer tutmaktadır. Bu yüzden kaynaklarda yer alan bu bilgilerin derlenip bir bütün olarak ortaya konması, Ordu ilinin sosyal ve folklorik tarihinin parçalarının ortaya konması olacaktır.
Bu amaçlarla Hekimoğlu ile ilgili bugüne kadar yapılan çalışmalarda birçok önemli bilgi ortaya konmuştur.[1] Ancak Soytarıoğlu konusunda ise henüz kapsamlı bilgilere sahip değiliz. Halbuki Soytarıoğlu, Ordu kazasını ve devletin birimlerini en fazla meşgul eden eşkıyadır. Dönemin sözlü kaynakları, gazeteleri ve diğer eserlerinde bunu görmek mümkündür. Bu yüzden bizler de bu kaynaklardan elde edebildiğimiz bilgilerin ışığında Soytarıoğlu’nu ortaya koymaya çalışacağız.
Eşkıyalıktan önce Soytarıoğlu ve Ramazan Köyü
Soytarıoğlu (nam-ı diğer Kadıoğlu) İsmail, Perşembe ilçesinin Ramazan köyünde doğmuştu. Doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir. Ancak 1987 yılında Yumrutaş köyünde yapılan derleme çalışmalarında 84 yaşında olan Şerif Yılmaz (Kasap Şerif), Soytarıoğlu’nun askerde olduğu yıllarda kendisinin 13 yaşında olduğunu belirtmektedir.[2] Bu durumda Soytarıoğlu’nun doğum tarihi 1880’li yıllar olmalıdır.
Ramazan köyü ise bu yıllarda birçok acılar çekerek memleketlerini terk etmiş olan Acaralı Müslüman muhacirlerin de yerleştirildiği bir köydü. Böylece Ordu kazasının bütününde olduğu gibi Ramazan köyünde de zaten dar olan topraklar iyice daralmış ve geçinmek daha da zorlaşmıştı. Böylesi bir ortamda muhacirler yeni yerlerinde tutunabilmek, yerli halk ise ellerinde olanları kaybetmemek için mücadele vermekteydi. Ancak muhacirler bu konuda biraz daha şanslıydı. Çünkü yerleştirildikleri mevkilere çok kısa bir zamanda okul, cami, değirmen gibi her türlü hizmet götürülmüştü.[3] Ancak yerli halkın yaşadığı yerler yıllarca bu hizmetlerden mahrum bırakılmıştı. Bunların yanında, muhacirlerin bölgeye yerleşmesini sağlamış olan Çürüksulu Ali Paşa’dan cesaret alan bazı muhacir beylerinin ve onların himayesinde olan eşkıyaların baskıları da yerli halkla benzer kültür ve aynı dine mensup muhacirler arasında husumet oluşmasına neden olmaktaydı.[4]
Köyün yerlilerinden olan Soytarıoğlu böyle bir zamanda ağabeyi Ömer’le birlikte askere gitmişti. Evliydi. Birinci Dünya Harbi’nde Ruslara karşı savaştığı da söylenmektedir.[5] Ancak daha sonra askerliği bitmeden köyüne dönmüştü. Askerden dönüş nedeni ise bir rivayete göre; “Soytarıoğlu İsmail askerdeyken ona bir mektup gönderiliyor. Mektupta, “Muhacirlerden birileri karına musallat oldu, acele gel” yazarmış. Bu şekilde tam üç kere mektup gönderilmiş. Komutanı mektupları Soytarıoğlu’na vermiyor. Üçüncü mektup gelince komutan dayanamayıp “Oğlum git şu meseleni hallet” diyerek Soytarıoğlu’nu gönderiyor.” [6]
Diğer bir rivayete göre de; “Soytarıoğlu İsmail Ağa asker olup vatani hizmetini yapmakta iken kendi köyünde olan çirkin bir hadise onu pek üzmüş, kendisi asker olduğu halde memleketinde kendine yapılan bu hareket ona çok dokunduğu gibi memleketine gelmek için komutanından izin istemişti. Komutanı İsmail ağaya izin vermemişti. İzin alamayınca İsmail Ağa artık askerlikten firar edip silahı ile kaçmaya karar veriyor. Ve bir gece firar edip memleketi olan Ordu’nun yolunu tutuyor.” [7]
Dağa çıkış
Soytarıoğlu köyüne geldikten bir müddet sonra köyün bekçisi oluyor ve muhacir beyleriyle ilk kapışması da bir düğünde yaşanıyordu.[8] Bu olay büyümeden yatıştırılmıştı. Ancak Soytarıoğlu’nun başlarına bela olacağını anlayan muhacir beyleri, düğün dönüşünde bir derede pusu kurmuşlardı. Çıkan çatışmada Soytarıoğlu’nun arkadaşı 17 yaşındaki İsa öldürülmüş, Soytarıoğlu da topuğundan vurulmuştu.
Bu olaydan sonra Soytarıoğlu, Bolaman dağlarının yolunu tutmuştu. Bir yıla yakın da hiç köye gelmeden dağlarda gezmişti. Habercileri vasıtasıyla köyde olup bitenleri de devamlı takip etmekteydi. Ancak köyde olanlara daha fazla dayanamamış olmalı ki, bir akşam altı arkadaşı ile birlikte köyüne gelmişti. Yanındaki arkadaşlarından biri daha sonraki yıllarda da beraber olacakları Kürt Hasan’dı. İlk vukuat olarak aralarında önceden husumet bulunan muhacir Kâmil’i ve Kâmil’in arkadaşı olan Yusuf’u, Yağmurlar denilen yerde öldürmüşlerdi. Ölenlerden Yusuf aynı zamanda Soytarıoğlu’nun çocukluk arkadaşıydı. Köyden ve civar yerlerden bu olayı duyan bazı kişiler ise Soytarıoğlu’nun etrafında toplanmaya başlamıştı. Bu arada hem Kamil’e hem de Soytarıoğlu’na türküler de yakılmaktaydı.
Kamil’in belinde Alman bombası
Kamil’im nasılmış adam vurması
…
İsmail dedikleri güzel bir uşak
Bir omuzdan bir omuza binbir fişek
…
Kamil’im Kamil’im aslan Kamil’im
Sulu gürgen dibine yaslan Kamil’im [9]
Soytarıoğlu daha sonra yanında toplanan elli-altmış kişiyle birlikte Milli Mücadele içerisinde yer almış, Samsun civarında Rum çetelerle çatışmış ve onlara büyük kayıplar verdirmişti. Bu kahramanlığı, Emrullah Nutku’nun 1973 yılında yazdığı “Denizden Sesler Geliyor” adlı romanında da anlatılmaktadır. Ancak bir müddet sonra yine eşkıyalığa başlamış ve öldürülene kadar özellikle muhacir köylerine baskınlar düzenlemiş ve yağmalamıştı. Birçok kişiyi dağa kaldırmıştı. Kuşatıldığı anlarda çıkan çatışmalarda ise bazı askerler de şehit olmuştu.[10] Bu yüzden ölü veya diri yakalanması için hükümet takibine alınmıştı.
Mutasarrıf Faik Bey ve Topal Osman’ın Teşebbüsleri
Soytarıoğlu’nun teslim olmasını sağlamak ve böylece cezasını hafifletmek amacıyla, ilk olarak 1921 yılında Ordu Mutasarrıfı (Valisi) olan Ahmet Faik (Günday) devreye girmiş ve Soytarıoğlu’na görüşmek için haber salmıştı. Ama aynı gün görevinden ayrıldığı için bu görüşme gerçekleşememişti. Ahmet Faik Bey hatıralarında bu durumu şöyle anlatmaktadır.
“…Soytarıoğlu’nun çetesi hakkında takibat yaptırdım. Çete efradının kimler olduğunu ve kaç kişiden ibaret olduğunu tespit ettirdim ve nihayet Soytarıoğlu’na haber gönderdim. Senin yapmaya çalıştığın işi hükümet yaptı. Hiçbir tane Gürcü şakî (eşkıya) kalmadı. Senin başıboş dolaşmana lüzum kalmamıştır. Senin Türk milletine yaptığın hizmetler gözümüzün önündedir. Seni himaye etmek ve elimden geleni yapmak kararındayım. Teslim olduğun takdirde af demek olan tecile tabi tutulmanız için icap eden her yardımı yapacağım. Bu işlerden evvel bir gece Ordu’ya gel, benim ile görüş bundan sonra yapacağınız muameleyi tayin ederiz şeklinde haber gönderdim ve geleceği günü tespit ederek cevap verdi. Gününde de Boztepe köyüne gelerek bana gelmek için geceyi bekliyordu. Halbuki o gün ben mutasarrıflıktan istifa etmiştim. Soytarıoğlu’na “Artık görüşmekte bir fayda kalmamıştır” tarzında haber yolladım…”[11]
Ahmet Faik Bey’in 2 Ağustos 1921 tarihinde gerçekleştirdiği bu teşebbüsü başarılı olmayınca daha sonra Topal Osman da devreye girmiş ve Soytarıoğlu ile görüşmüştü. Topal Osman’ın milislerinden biri bu görüşmeyi şöyle anlatmaktadır:
“… Jandarmalar emir almışlar, ölü veya diri olarak (Soytarıoğlu’nu) teslim almak için amansız bir şekilde onu takip ediyorlar. O sıralarda Osman Ağa da izinli olarak Giresun’a gelmişti. Ağa, Soytarıoğlu İsmail Ağaya haber gönderdi. “Benim yanıma gelsin, onu affettireceğim” diye söz vermişti. O da Osman Ağa’ya güvenip doğru yanına geldi. Bir gün biz birkaç arkadaşla gazinoda otururken gazinoya geldiler. 7-8 kişi gazinoya girdiler. İçerde şöyle bir dolaşıp oturmadan dışarıya çıktılar. Arkadaşlarının bir kısmı da dışarıda bekliyorlardı. Peşlerinden ben de dışarı çıkıp, baktım. Hiçbir yerde oturmadan gittiler. Osman Ağa Ankara ile muhabere yapmış, İsmail Ağanın affını istemiş. Fakat suçu büyük olduğu için hükümet onu affetmemişti. Cezası büyük olduğu için cezasını çekecek, idam edilecekti…
Osman Ağa bu Soytarıoğlu İsmail Ağaya affedilemeyeceğini anlatmış ve serbest olduğunu da ona bildirmişti. İsmail Ağa da Osman Ağa’ya Allahaısmarladık deyip Giresun’dan çekip gitti. Daha sonra hükümet İsmail Ağayı sıkı sıkı takibe girişmişti.” [12]
Mutasarrıf Rıfat (Vona) Bey’in Esir Edilmesi
Topal Osman’ın teşebbüsleri de başarılı olmayınca tekrar Çambaşı-Mesudiye civarındaki yaylalara çıkan Soytarıoğlu’nu yakalamak için, 1338 (1922) yılı ilkbaharında Şebinkarahisar Jandarma müfrezesi takibe başlamıştı. Tabur’un başında ise yine Perşembeli (Vonalı) olan Şebinkarahisar Mutasarrıfı Rıfat (Vona) vardı. Soytarıoğlu müfrezeyi Çambaşı yaylasında pusuya düşürmüştü. Çıkan çatışmada liva doktoru ile birlikte 10 kişi vurulmuş, mutasarrıfla birlikte takip müfrezesinin bir kısmı da esir alınmıştı. Mutasarrıfın esir edildiğini duyan Şebinkarahisar Tahrirat Müdürü Ragıp Bey ise tabancayla kendini vurarak intihar etmişti. Bu intiharın başka bir nedenin olup olmadığı ise anlaşılamamıştır. Soytarıoğlu esir ettiği Jandarma kumandanına ve Mutasarrıf Rıfat Bey’e çok iyi davranmış ve bir müddet sonra da serbest bırakmıştı. Bu olay üzerine Rıfat Bey görevinden alınmıştır.[13]
Soytarıoğlu İsmail’in Yakalanması ve Öldürülmesi
Hükümet, Şebinkarahisar Jandarma Müfrezesi’nin başarısızlığından sonra Soytarıoğlu’nun yakalanması için Seyyar Jandarma Taburunu görevlendirmişti. Birlik, karargâhını Erbaa’ya kurmuştu. Bu arada Ordu’dan da jandarmalar yola çıkarılmıştı. Soytarıoğlu özellikle yayla civarlarında aranıyordu. Soytarıoğlu’nun yanında ise beş-on adamından başka kimse kalmamıştı.
Soytarıoğlu’nun sıkı takibe alındığı bugünlerde konu, Canik Milletvekili Ahmet Hamdi (Yalman) tarafından 13 Şubat 1923 tarihinde bir soru önergesiyle meclise de taşınmıştı. Ancak bu önergenin görüşülüp görüşülmediğine dair meclis zabıtlarında herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. A. Hamdi Bey bu önergesinde İçişleri Bakanlığına, “Ordu livası dahilinde faaliyet göstermekte iken Giresun'da devlete sığınan Şaki Soytarıoğlu ve avanesine ne işlem yapılmıştır?”[14] diye sormaktaydı. Hamdi Bey’in önergesinde bahsettiği, Giresun’da devlete sığınma meselesi ise zannediyoruz yukarıda belirttiğimiz, Topal Osman’ın Soytarıoğlu ile görüşmesi olmalıdır.
Bu arada Soytarıoğlu da iyice sıkıştırılmıştı. Bulunduğu yer hakkında askerlere devamlı ihbarlar yapılmaktaydı. Bu ihbarlar sonucunda Soytarıoğlu’nun bazen Giresun’un Elmalı köyü civarında bazen de Çambaşı’nda dolaştığı anlaşılmaktaydı. En son olarak da Mesudiye’nin Yeveli köyünde olduğu ihbar edilmişti. Bunun üzerine Soytarıoğlu Yeveli köyünde kaldığı evde sıkıştırılmış ve yanındakilerle birlikte teslim alınmıştı.
O yılları hatırladığını söyleyen ve kendisi Batum muhaciri olan Kasımoğlu Hüsnü Öner, bir mülakatta, Soytarıoğlu’nun yakalanış anını şöyle anlatmaktadır.
“… Soytarıoğlu Çambaşı’nda milletin malını kestirip ziyafet veriyordu. Kürt Hasan (Soytarıoğlu’nun arkadaşı)babamdaki yamçıları(at yağmurluğu) duymuş. Önce filinta tüfeği istedi babamdan, verdi. Bacınoğlu Ahmet Beyin hediye ettiği eyeri de aldı. Üçüncü günün sabahı 300 asker geldi. 9 eşkıya kaçıp (Kürt Hasan ve yanındakiler) Soytarıoğlu’nun esas kafilesine katıldı. Eşkıyaların ardından askerler de köyden ayrılınca, biz orada durmadık. Ankara’dan gelen bir yüzbaşı amcama gelip Soytarıoğlu’nu takip etmek için kılavuzluk yapmasını istedi. […] adlı bir kılavuz verdiler yanına. Giresun’un Elmalı adlı bir muhacir köyünde, Soytarıoğlu’nu 9 adamı ve bir kadın ile izini buldular. Peşlerinde 45 asker var. Eşkıyanın planı Çambaşı yaylasından, Beytamı’na oradan da Melet’e(Mesudiye) kaçmak. Çambaşı’nda bekçilik yapan […] adlı kişiye sorup, Soytarıoğlu’nun Çambaşı’nda ... .Ağa’nın bekçilerinin yanında kaldıklarını öğrendiler. Sabaha karşı evden çıkmışlar. Yeveli köyünün bir mahallesinde olduklarını öğrenmişler[…]adlı birinden. Bu şahıs ile bir pusulaya teslim olmasını yazıp göndermişler. O da geri haber yollamış ve şöyle demiş; “Daha çayımı içmedim, bitirince başlarım harbe!” Bunun üzerine yüzbaşı ateş etmelerini emretmiş askerlere. Ulubeyli bir askere evin arkasından dolaşıp evi yakması talimatını vermiş. Asker de bir paçavrayla evi tutuşturunca, içerisindeki eşkıyalar teslim olmayı kabul etmişler.5 eşkıya ile 1 kadın varmış aralarında.” [15]
Hüsnü Öner’in anlatımlarına göre bu şekilde yakalanan Soytarıoğlu, adalete teslim edilmek üzere Ordu’ya getiriliyordu. 16-17 Mart 1339 (1923) gecesi Ulubey’de dinlenmek için mola verilmişti. Ancak aynı gece Ulubey’den çekilen telgrafta, Soytarıoğlu’nun kaçmaya teşebbüs ettiği ve yanında bulunan arkadaşı Davutoğlu Halil’le birlikte öldürüldüğü haberi Ordu’ya ulaşmıştı. Bu haber “Son Haber” olarak dönemin Ordu Gazetelerinde de yayınlanmıştı.[16] Başka bir rivayete göre ise, Soytarıoğlu’nun ve Davutoğlu’nun aslında kaçma teşebbüsünün olmadığı ve yolda mola esnasında uyurken muhacir iki asker tarafından öldürüldüğü de dilden dile dolaşmaktaydı.[17]
17 Mart Cumartesi günü ise çok sayıda insan Ordu’nun Ulubey yolu üzerinde bulunan Çelebioğlu mevkiinde beklemeye başlamışlardı. Çünkü Soytarıoğlu ve Davutoğlu Halil’in cesetleri Ordu’ya getiriliyordu. Bir müddet sonra jandarmalar görünmüştü. Cesetler ise atların üzerine yan yatırılmıştı. Bu vaziyette halkın arasından geçilmiş ve hükümet konağına kadar gidilmişti. Daha sonra Soytarıoğlu ve Davutoğlu burada da teşhir edilmeye devam edilmişti.[18]
Ve böylece Soytarıoğlu Ordu tarihinin sayfaları arasında da yerini almıştı.
Dipnotlar
[1] Hekimoğlu ile ilgili Osmanlı belgelerine dayalı en kapsamlı araştırma Ayhan YÜKSEL tarafından yapılmıştır. Bkz. Ayhan Yüksel, Doğu Karadeniz Araştırmaları,“Ünlü Eşkıya Hekimoğlu İbrahim İle İlgili Yeni Bilgiler”, İstanbul 2005, s.139
[2] Yaşar Küçük, Doğu Karadeniz Bölgesi Eşkıya ve Kabadayıları:Türküler-Destanlar, Trabzon 2006, s. 162
[3] BOA; İ.DH, 1009/79703
[4] Süleyman Beyoğlu, İki Devir Bir İnsan: Ahmet Faik Günday ve Hatıraları, İstanbul 2011, s.404
[5] Küçük, a.g.e. s.162
[6] Küçük, a.g.e. s.162
[7] Mehmet Şakir Sarıbayraktaroğlu, Osman Ağa ve Giresun Uşakları Konuşuyor, İstanbul 1975, s. 195
[8] Soytarıoğlu’na isnat edilen vukuatlar dönemin Ordu Gazetelerinde yayınlanmıştır. Geniş bilgi için bkz. Sıtkı Çebi, Ordu Şehri Hakkında Derlemeler ve Hatıralar, İstanbul 2000, s. 283
[9] Bu türkülerden bazıları Soytarıoğlu’nun kız kardeşi Hanife Aydın’dan 1987 yılında derlenmiştir. Geniş bilgi için bkz; Küçük, a.g.e, s.165
[10] Soytarıoğlu’na isnat edilen vukuatlar dönemin Ordu Gazetelerinde yayınlanmıştır. Geniş bilgi için bkz. Sıtkı Çebi, Ordu Şehri Hakkında Derlemeler ve Hatıralar, İstanbul 2000, s. 283
[11] Süleyman Beyoğlu, a.g.e, s.404
[12] Sarıbayraktaroğlu, a.g.e, s. 195
[13] Hasan Tahsin Okutan, Şebinkarhisar ve Civarı Coğrafya, Tarih, Kültür Folklor, Giresun 1949, s, 215
[14] BCA, 666/30.10.0.0
[15]Bu mülakat, Hikmet PALA tarafından, 19 Ağustos 2003 tarihinde Hüsnü Öner’in Çambaşı’ndaki evinde gerçekleştirilmiş ve kaydedilmiştir. Mülakatta Hüsnü Öner, 1902 doğumlu olduğunu belirtmesinin yanında, Soytaroğlu’nun yakalandığı (1923) yılında 10-15 yaşında olduğunu söylemektedir. Bu duruma göre Hüsnü Öner yaşını yanlış hatırlıyor olabilir. Ama verdiği bilgilerde Soytarıoğlu’nun yakalandığı anı ve isimleri iyi hatırladığı da ortadadır. Hüsnü Öner’in belirttiği isimler tarafımızdan silinerek noktalı olarak verilmiştir. Henüz yayınlanmamış bu çalışmasını bizimle paylaşan Hikmet PALA’ya teşekkür ediyoruz.
[16] Sıtkı Çebi, Ordu Şehri Hakkında Derlemeler Hatıralar, İstanbul 2000, s. 284
[17]Hikmet Pala tarafından derlenmiş mülakatta Hüsnü Öner, Soytarıoğlu’nun öldürülmesini de “Ordu’ya doğru askerler Soytarıoğlu ve eşkıyaları getirirlerken, Ulubey’de bir handa,2 tane muhacir asker, Soytarıoğlu ve Çerkez Halil’i uyandırıp vurmuşlar.” olarak anlatmaktadır.
[18] Çebi, a.g.e, s.284