Doç. Dr. Birol ERTAN
TÜRK DIŞ POLİTİKASININ FİZİKSEL TAHLİLİ
Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi (USGAM – www.usgam.com) için “Türk Dış Politikasının Temel Yanlışı Nerede?” sorusuna bir yanıt vermek için masa başına oturdum. Bu konuda en can alıcı yanıtı vermek kolay değildi. Çünkü, dış politikadaki yanlışları sıralamak için birkaç ciltlik bir dizi kitap yazmak gerekiyordu. Sonunda, “Türk Dış Politikasının Temel Yanlışı Nerede” sorusuna en uygun yanıtı buldum. Bu yanıta ulaşırken, fizik biliminden yararlandım diyebilirim.
*****
Yazının başlığını okuyunca, birçoklarınızda bir tereddüt oluşacağının farkındayım. Bazılarınız, “dış politikanın fiziksel gerçeklikleri mi olur” diyerek itiraz ederken, bazılarınız ise sosyal bilim disiplinlerinden birisinin alt dalı olan uluslararası ilişkilerde fiziksel gerçeklikler aramanın doğru olmayacağını ileri sürebilir.
Makalenin başlığındaki “fiziksel gerçekler” kavramı, doğa bilimleri ile sosyal bilimlerin iç içe geçmeye başladığını savunan çok sayıda bilim insanının görüşleriyle uyumludur.
Günümüzde sosyal bilimlerin değişik dalları iç içe geçmiş bulunmaktadır. Bu konuda siyaset bilimi disiplininden örnekler vermek yararlı olabilir. Örneğin, siyaset biliminin alt dalları arasında Politik Ekonomi, Siyaset Felsefesi, Siyaset Sosyolojisi, Siyaset Psikolojisi, Din ve Siyaset gibi birçok yeni alan ortaya çıkmıştır. Gerek sosyal bilimlerin diğer disiplinlerinde, gerekse de doğa bilimlerinin kendi aralarında bu tür örneklere sıkça rastlıyoruz. Bugün fizik ve matematiğin iç içe geçtiği matematiksel fizik, biyoloji ve mühendislik disiplinlerini birleştiren biyo-mühendislik ya da biyoloji ve kimyanın bütünleştiği biyokimya gibi yeni alanların varlığı gösteriyor ki, değişik bilimsel disiplinler arasındaki çizgiler giderek belirsizleşmeye başlıyor.
Daha da ileri gidersek, sosyal bilimlerin değişik disiplinleri ile doğa bilimlerinin bazı disiplinleri arasında da ciddi ortak alanlar bulunduğunu görmeye başladık. Bu konuda çok ciddi bilimsel araştırmaların yayınlandığı ve özellikle çevrebilim gibi yeni alanlarda doğa bilimleri ve sosyal bilimler ayrımları yapılamayacağını ortaya koyan iddialar seslendirilmeye başladı.
Makalemizin başlığı, yukarıdaki doğa bilimleri ve sosyal bilimler yakınlaşmasıyla ilgilidir. Fizik biliminin amacı olan fiziksel gerçekleri aramak ve bulmak hedefi ile siyaset biliminin bir alt dalı olan uluslararası ilişkilerdeki teoriler ve genellemeler (gerçekler) arasında da yakın zamanda ciddi yakınlaşmalar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu nedenle, uluslararası ilişkilerde fiziksel gerçeklikler arama çabasının hiç de yabana atılacak bir konu olmadığına inanıyorum.
Gelin, kısaca ve kabaca, fiziksel gerçekliğin ne olduğunu açıklamaya çalışalım. Gündelik dilde “eşyanın tabiatı” kavramı ile anlatılmak istenen, fiziksel gerçekliktir. Gerçekliğin maddî alanını kapsayan, elle tutulup gözle görülebilir, deney, algı ve gözlem yoluyla varlığını kavradığımız nesneler ve olgular dünyasına “fiziksel gerçeklikler” diyebiliriz. Bu konuda çok sayıdaki bilim insanının ve özellikle fizikçiler ile kuantum fizikçilerinin derinlemesine araştırmaları bulunmaktadır. Ancak, biz burada, konunun detaylarına girmeden “fiziksel gerçeklik” kavramını ele alacağız. Bizim dışımızda, bizden bağımsız var olan ve gözlem, deney, araştırma ve algılarımız ile varlığını kavradığımız gerçekliklere “fiziksel gerçeklikler” diyeceğiz.
Fiziksel gerçeklikler, bizden bağımsız olarak vardırlar ve etki-tepki ilişkisi içinde değişim ve dönüşüm süreçlerinin içinde yer alabilirler. Örneğin, bir taşın varlığı, fiziksel bir gerçekliktir. Bu taşı ezip kumyaptığımızda, fiziksel gerçeklik ortadan kalkmaz, sadece şekil değiştirmiş bir başka fiziksel gerçeklik ile karşı karşıya kalırız. Taş ya da kumun moleküler yapısı ya da atomlarını değiştirmiş olmayız.
Bu yazıda, Türkiye’nin dış politikadaki yanlışlarından birisini, fiziksel bir gerçeklik ile çözümlemeye çalışacağım.
Veri bir alanda, veri bir miktarda bir sıvı düşünün. Bu sıvının etrafını ya da çevresini ısıtırsanız, sıvıda da ısınma meydana gelecektir. Çaydanlıktaki suyun altını tüpü yakarak ısıttığınızda, çaydanlığın içindeki su da ısınmaya başlayacaktır.
Son dönemde Türkiye, komşularıyla öylesine ilişkiler geliştirmeye başlamıştır ki, komşu ülkelerde iç karışıklıklar ve istikrarsızlıklar yaratarak aslında kendi içinde de karışıklıklar ve istikrarsızlıkların zeminini hazırlamaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün Yurtta Sulh, Cihanda Sulh (Ülkede Barış, Dünyada Barış) politikası, aslında yukarıda sözünü ettiğimiz fiziksel gerçekliğin kavranmasından başka bir anlama gelmez.
Komşularınızın emperyalist ülkelerce işgal edilmesine yardımcı olursanız, komşu ülkelerde iç savaşları desteklerseniz, komşularınızda istikrarsızlıklar yaratılmasına yardım ederseniz, sonunda bu istikrarsızlık ve karışıklığın sizin ülkenizi de etkilemesi kaçınılmaz olur. Bunu, Irak’ın işgali sürecinde yaşadık. Irak, emperyalist güçlerce işgal edildikten sonra, Türkiye’yi de tehdit eden bir Kuzey Irak Kürt bölgesi tehlikesi gündeme geldi. Bu tehlike, ileride başımıza büyük işler açmaya adaydır. Aynı durum, Suriye politikası için de geçerli olup Türkiye’nin fiziksel gerçekliklere aykırı dış politika uyguladığının açık bir kanıtıdır.
Bir ülkenin iyi yönetilebilmesi için dış politikada karar alma ve uygulama makamlarını işgal edenlerin yalnızca klasik uluslararası ilişkiler bilgisi ile yetinmeyip siyaset bilimi, tarih, fizik gibi diğer bilimlerde de bilgi sahibi olması, olaylara at gözlüğüyle bakmamayı öğrenmesi ve her şeyden önce de bugün uygulanan politikaların ilerideki sonuçlarını düşünme becerisine sahip olması gerekir. Kısacası, Türkiye’yi başka ülkelerin hesapları için değil, Türkiye’nin çıkarları için yönetme kararlılığında olması gerekir.
Daha ne söyleyelim …