“EMEK EN YÜCE DEĞER OLMAYA BİZİM ARAMIZDA DEVAM ETMELİDİR.”

Bu yazıyı bana yazdıran bugün 2 Temmuz Sivas Katliamının zaman aşımı davasıdır.

2 Temmuz 1993 katliamının üzerinde 18 yıl geçti.

 Acıların herkese yansıdığı, asıl sorumluların hala ortaya çıkmadığı bu katliam aramızda da çok önemli ayrışmaları getirdi. Asıl suçluların serbestçe yaşıyor olması yaşamın akışı ne ise onu devam ettirmeleri, hatta bir kısmının tutukluyken çocuk sahibi olması, yurt dışına kaçışlar, askere gitmeler bütün bunlar yaşandı.

Büyük bir katliamdı karşımızda duran acı ise elbette tartışmasız çok büyüktü. Bu büyük acı en fazla başta analar olmak üzere, evlatlara, bütün aile bireylerine ve toplumun ne yazık ki bir kısmına yansıdı. Kendi kendimize kaldığımızda çok düşündük zaman zaman kendi aramızda değerlendirdik bu katliam tarihe de bir ders olmalıydı. Bizlerin yüreklerine kazınan bu acı devletin tarihine yazılmalıydı ve “BU BİR KATLİAMDIR” notu tarihe düşülmeliydi. Ancak ne yazık ki her zaman yanlış yazılan tarih bu 2 Temmuz tarihini de yanlış yazdı, kendi istediği düşündüğü gibi yazdı.

 

Çeşitli değerlendirmeler, siyasilerin yorumları sıcağı sıcağına söylenen sözler bu katliamı bazen futbol maçına, bazen sigortadan çıkan yangına kadar çeşitli ifadelerle yazdırdı tarihe. Hatta “  OTELİN İÇİNDEKİLERLE HALKI KARŞI KARŞIYA GETİRMEDİK” sözleri ülkeyi yönetenlerin en tepesindekinin ifadesiydi.

Yazılan bu yanlış tarihin en doğrusunu bilen ve sürekli içinde olan önemli şahitleri elbette ki bu acıları  ve dava sürecini en yakın yaşayan aileler, mağdur avukatları  ve bu katliama karşı duyarlılığı hiç eksilmeyen örgüt yöneticisi olsun, görevi bitmiş olsun hiç fark etmeden her davaya katılan mahkeme kapılarından ayrılmayan “ İNSANLARDI.”

Aslında bu ifadelerim biliyorum ki yine tartışılacak asıl anlatmaya çalışacağım kişi hiç  kimseyi rahatsız etmesin eğer bu emeği inkar eden varsa, bu ismi tartışacak varsa ona söylenecek hiçbir söz yoktu onlara da tarihi yanlış yazanlar gözüyle bakacaktım. Benim bakışım belki bir şey ifade etmese de, rahatsızlığa neden olsa da tarihi yanlış yazanlar bir gün doğruyu söyleyenler karşısında kaybedecekti.

Bir gün doğru tarih yazılacaktı 

Haksızlık yapmadan Sivas Davasının ilk başlangıç sürecinden başlamak istiyorum her şeyi bir kez daha anımsamaya, unutanlara hatırlatmaya bilmeyenlere duymayanlara duyurmaya. Davanın başlangıç sürecinden itibaren katkı koyan yüzlerce avukat vardı onların hepsi çok büyük destek vermişlerdi bu tarihi katliamının mahkeme sürecine.

Türkiye Barolar Birliği, Ankara Barosu, Çağdaş Hukukçular Derneği avukatları çok iyi hatırlarım yüzlerce kez toplanıyorlardı. Baronun bir toplantı  odasında başlayan çalışmalar gece geç saatlere değin sürüyordu ve mahkemeler ne yazık ki bir sürü hayal kırıklıklarıyla geçiyordu. Sahipsizlik en büyük sorundu avukatlar vardı, aileler ve daha önce bahsettiğim “İNSANLAR” vardı ama ne yazık ki şimdi çok konuşan insanların büyük bir bölümü yoktu ortalarda. Unutulmamalıydı çok sayıda poliste vardır.

Evlerinden dışarı çıkmaya cesaret edemeyen milyonlarca insan Mozaik radyoyu dinleyerek kendi görevini yapmış olmanın rahatlığı içinde sıcak evinin içinden destekledi yıllarca süren Sivas Katliamı davasını. Gelen yıllarda bunun belki de hiç utancını dahi yaşamadan hak iddia etti, meydanlara çıktı bir kısmı, bir kısmı da daha ileri giderek “ Sivas Şehitlerinin Karşıyaka’da mezarlarını yaptırdık gördünüz mü? ” deme ciddiyetsizliğini dahi gösterdi. Ama yazımın başında dediğim gibi tarih zaten hep yalanlarla yazılmıştı topraklarımız da.Ne yazık ki en fazla bu yanlış yazılan, yalan yazılan tarihten mağdur olanlarda ayni yöntemi kullanmaya çok çabuk alışmışlardı.

İşte bir kadın zaman zaman uğradığı haksızlıklara rağmen hiç yılmadan, yorulmadan mücadele eden bir kadın bugün yüzyılın savunmasını ve uyarısını yaptı, taleplerini dile getirdi ve” bu dava zaman aşımına uğrayamazbu dava sıradan bir dava değildir bu katliamdır, 2 Temmuz insanlık suçudur tarihe doğru yazılmalıdır” diyordu Şenal Sarıhan.

Bunları elbette hukuksal terimlerle dile getirdi, elbette uluslararası sözleşmeler ve hukuk ilkelerini dayanak gösterdi. Ve sonuçlandırdı avukatlar sözlerini “eğer bu dava zaman aşımına uğratılacak olsa da toplumun vicdanında bitmeyecektir, kapanmayacaktır” dediler.

Toplum unutkan, toplumda hafıza kaybı  var, toplum korkuyor, çekiniyor, sıkılgan, utangaç ama bütün bunlara rağmen herkes saklansa da utansa da devlet denilen mekanizma topraklarındaki yaşayan insanları değil toprağı kutsal sayıyor.Bu kutsal topraklar ve devlet, bu işleyiş vatandaşlarının kimliğini, dilini, cinsini öylesine arşivlemiş ki işe yaramıyor bu başı öne eğerek durma! Şimdi başı dik tutma zamanı ya başımızı dik tutacağız ya da yok olacağız.

Bu yazıma neden olan, başı dik yorulmayan, her türlü baskıya rağmen ayakta kalan zaman zaman vefasızlık örneği sergilememize rağmen bir gün “OF” demeyen Avukat Şenal Sarıhan’a bir dünya vatandaşı olarak, İnsan Hakları Derneğinin ilk kurucularından olarak, Kadın Hakları savunucusu olarak ve Alevi Örgütlerinde 21 yıl emek vermiş biri olarak minnetlerimi sunuyorum. Av. Şenal Sarıhan emeklerini her daim hatırlayacağımı bu emek karşısında her zaman saygı duyacağımı bir görev olarak ifade etmek istedim. 18.10.2011 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar