Hakan GAZİOĞLU
NEO-LİBERAL KİME DENİR?
NEO-LİBERAL KİME DENİR?
ÜLKEMİZDEN NEO-LİBERALİZM MANZARALARI
Neo ön eki; yeni anlamında olup,1991 sonrası Sovyetler Birliği'nin çözülüşüyle iki kutuplu dünyanın artık tamamen emperyalizme kalmasının ardından,ABD'nin dünyayı kendine bağımlılaştırma ve serbest piyasaya uyarlama politikasının ideolojik başlığı olmuştur.
Neo-liberal ideoloji önce var olan gerçeklikleri yadsıyarak yola çıkar.Ona göre SSCB'nin çözülüşüyle tarih sona ermiştir.Sınıflar ve sınıf mücadeleleri ortadan kalkmış dolayısıyla sağ-sol kavramları tarihe karışmıştır.(Francis Fukuyama.Tarihin Sonu)
Neo-liberalizm tarihin motor gücü olan sınıflar mücadelesini ve sınıfların taraflaşmasının bir sonucu olan solculuk ve sağcılık kavramlarını yadsırken, yerlerine serbest piyasayı,küreselleşmeyi ve tüketim ideolojisini koymaktadır.
Oysa değişen sınıfların ortadan kalkması değil;emekçi sınıfların sermaye sınıfına karşı yenilgisi olmuş,sağ ve sol ortadan kalkmamış,sol,sağ ideoloji karşısında gerile(til)miştir.Dolayısıyla solun yenilgisi işçi sınıfının mağlubiyetiyle sonuçlanmıştır.Durum böyle olunca "köpeksiz köyde,değneksiz gezen" neo-liberaller bol keseden sallamaya başlamışlardır.
Çok uzatmaya gerek yok!Bugün yaşadığımız dünya da;savaşlar,işgaller,ekonomik krizler,tarımsal yıkımlar,yoksullaşma,proleterleşme gibi kimi olgular;neo-liberal politikanın; iki kutuplu dünya döneminde kendine görece bağımsız kalabilme alanı bulabilmiş Irak,İran,Suriye,Lübnan,Mısır gibi ülkeleri kendine bağımlı hale getirme çabaları ve Türkiye gibi bağımlı ülkelerde ki yansımaları olmuştur.
Fındık konusu bunun bir boyutudur.Lübnan'a asker gönderme meselesi bununla ilişkilidir.Burada ABD'nin Dünya'yı kendi çıkarlarına göre belirlemesi söz konusudur.İşte bunun adı "Neo-Liberalizm'dir".
Peki biz neo-liberalleri nasıl tanırız?Çok uzatmadan anlatalım.
Neo-liberal arkadaş küreselleşmecidir,yani onun için ülkesinin Brüksel'den veya
Washington'dan yönetilmesinin bir önemi yoktur.Sadece sermayenin çıkarları önemlidir.
Neo-liberal arkadaş,Orta doğuda ki işgalleri bir özgürleştirme operasyonu olarak görür.ABD ve İsrail'in yaptıklarını doğru bulur.Buralarda ki acılardan ve göz yaşlarından para kazanmayı düşünür.Bu yüzden Mehmetçiğin; Lübnan,Irak,Afganistan veya olası bir İran işgaline gönderilmesini ister.Bunun ulusal çıkarlarımız olduğunu söyler.Ulusal çıkardan anladığı ABD'nin artıkçılığıdır.
Neo-liberal arkadaşlar yabancı sermayeyi çok severler.Ülkeye davet etmekle kalmayıp her türlü kolaylıkları sağlarlar.Bu yüzden ülkenin krizlere girip çıkması kolaylaşır ve ülke emperyalist şirketlerce yönetilir.Ülke birkaç emperyalist şirketin yanında önemsizleşir.Karlı kamu kuruluşlarını bu şirketlere devrederler ve ülkenin ekonomisi piyasalarda ki doların kaçışına ve gelişine endekslenir.
Neo-liberal arkadaş Avrupa Birlikçidir.AB'nin refah seviyesini yükselteceğini söyler.Ama AB'de ki işsizlikten ve yoksullaşmadan bahsetmezler.Yada tarımda ki yıkım yasalarından!Bu arkadaşlar Türk-İsrail dostluk grubunda yer alırlar.İsrail'le askeri anlaşmalar yapar,İsrail'e silah sevkiyatının Türkiye üzerinden geçmesini sağlarlar.Hatta İsrailli pilotlar Konya'da alçak uçuş eğitimi alırlar.(bu eğitim Lübnan'da tecrübe edilmiştir.)
Bu arkadaşlar yalan konuşmanın ustasıdır ve iyi yalan konuşmanın,ara sıra doğruları söylemekle başladığını çok iyi bilirler.Bu yüzden ülkede ki işsizlikten bahseder ve çözüm olarak AB kriterlerini gösterirler.Mesela Lübnan'a barışın sağlanması için Türk askerinin gitmesi gerektiğinin altını çizerler oysa amaç Lübnan'ın parçalanıp İran savaşın da rol kapmaktır.Halk ABD'ye tepki duyduğu zaman ABD'nin yanlış yaptığını,cani olduğundan bahsederler ama ABD'yle "Stratejik Vizyon" anlaşması imzalayıp her zaman ABD'nin yanında olduklarının teminatını verirler.
Mesela tarım konusunda ki yıkımdan bahsederler,örneğin Fındık üreticisinin durumunun çok kötü olduğunu söylerler.Çözüm olarak fındığın markalaşması gerektiğini önerip,reklamın az olduğunu,tanıtım yapılması gerektiğini buyururlar.Ama markalaşmadan kasıtları;fındığın şirketleşmesidir.Yani fındığı tamamen özel şirketlere devretmektir.Aslında üreticiyle alay ederler.
Bu arkadaşlar devletin ekonomiden elini çekmesini isterler.Hatta tarımda ki devlet desteğinin bir zarar olduğunu söylerler.Ama aynı arkadaşlar;batırdıkları bankaların ve özelleştirip aldıkları kamu kurumlarının zararlarını devlete ödettirirler.
Bu arkadaşlar "yanlış yapıyorsun" diyen ve hak arayan herkesi eskiden Komünist olmakla suçlarlardı fakat artık darbeci olmakla,dünyayı anlamamakla,sermaye düşmanlığıyla yada ulusalcılıkla suçluyorlar .Lafa hep "böyle gelmiş,böyle gider" diye başlayıp ABD ve AB yanında olmakla sorunların çözüleceğini söyleyerek bitirirler.
Sanırım aklı başında okuyucu bu ülkede ki en neo-liberalin AKP olduğunun farkına varmıştır.Fakat tarih bu adamaların iki yüzlülükleriyle dolu olduğu gibi aslında nasılda savundukları tezlerin çarpık,yürüttükleri politikaların akıldışı ve krize endeksli olduğunu gösteriyor.Buyrun son günlerde yaşanan büyük Amerikan rüyasının krizine.
Bir anda liberalizmin "tek ve gerçek" düzen olduğu yanılgısı dağılıverdi.Devlet hiçbir şeye müdahale etmesin,yeni dünya düzeninde ekonomiler devletsiz işlemelidir diyenler iflas etmiştir.Batan finans şirketleri, devletleştirilerek kurtarılmaya çalışılan bankalar gösteriyor ki serbest piyasa ekonomisi akıldışıdır ve çökmüştür.Şimdi devlet hazinesinden Emekçi insanların ödedikleri vergilerden bir fon hazırlayıp zararı tazmin etmeye çalışıyorlar.Kısaca insan emeği sömürüsüne dayanan kapitalist sistem onun sahiplerinin yaşadığı finans kapitalin krizini emekçi insanlara ödettiriyor.Kimse bu kurtarma paketinin "sosyalist" olduğunu filan düşünmesin bu düpedüz bir kapitalizm içi krizi yönetme ve işçilere yükleme taktiğidir ve düpedüz kapitalizme özgüdür.Oysa bir gerçek var ki ekonomik ve toplumsal alandan devleti reddeden liberalizm devletsiz yapamamıştır.
Çok uzattım biliyorum ama söylemeden edemiyorum.Bu adamların bütün hüneri emperyalizmle el ele vererek halkı düze çıkaracaklarına inandırmalarında yatmaktadır.Oysa tarih onların vaatlerinin birer yalandan ibaret olduklarını göstermiştir.
Yeni dünya düzeni olarak kodlanan küreselleşme denen garabet,ulus-devleti yadsırken yerine yeni bir sistem koyamamıştır ve yerine koyamadıkları ulus-devlet sistemi ile dünya kapitalist sistemi büyük bir kriz yaşamaktadır.Bu amerikan krizinin dünya ölçeğinde ki derinliğini bulan ve yeni kriz dinamiklerini siyasal olarak tetikleyen bir unsurdur ki bu krizin derinden sarsacağı ülkelerden biri Türkiye'dir.Bunu aşacak olan ise emekçi iktidarı sosyalizm olacaktır. İşte o zaman bankalar kamulaşırken "bakın sosyalizm uygulanıyor" diyeceğiz ve bu gerçek hepimizin kurtuluş gerçeği olacaktır.Şimdi amerikanın krizi bizim ülkemize girmek üzereyken bu kriz ve bağımlılığı yaratan mekanizmaları karşıya almanın,bağımsızlığı ve sosyalizm mücadelesini yükseltmenin zamanıdır. "Yağma yok sosyalizm var" demek emekçiler için bir zorunluluk olmanın ötesinde yaşamsaldır ve AKP'ye bu noktadan karşı durulmalıdır.Gerisi liberalizmi tekrarlamak olacaktır ki o zaten bitmiştir.