Mustafa KÖKSAL
HERKES BU İŞİ O KADAR BİLİYOR Kİ!
Şaşı olmamak elde değil. Birde tenkit ve eleştirileri var ki, sanırsınız ki yıllarca dolmaca bu iş onların mesleği. Öylede akıl veriyorlar ki, olmadık derelerden atlayarak geliyorlar ki ne üstlerinde bir su nede kir var. Adamlar spor konusunda tertemiz, o kadar ustalar ki, bildiğin Einstein…
Bizde yazıyoruz. O kadar ki sanki metnin başında okuyucu ile bir anlaşma yapmış gibi. Aslında o veya bu. Yeter ki okuyucuya karşı düşüncelerini inandırıcı kıl, sahici ol, okuyanın inancını sarsma , bazı kin dolu tenkitlerini her yazımda bu ekrana döken insanların hesabında değilim, onlarınki tenkit değil, şahsi kinlerinin buralara bulaşmış halleri, onlar ne yazarsa yazsın, sonrada yemin olsun kırk tane insan beni arıyor, kim bu diye…Ben sadece gülüyorum. Geçen otuz yılımda bu tiplerin daha hiçbir şeyi bilmeden iş bilmişçiliğe soyunmuşları ile karşılaştım da ondan.
Hele son U14 takımının Giresun da ki başarısına bile yorum yazacak kadar gözü dönmüşse , içindeki nefret o kadar yükseklerde ise benim içinde, kimse içinde onun ne dediği umurumda değil. Onu artık spor adamı diye ne görürüm nede yazdıklarına itibar ederim. Sporda şahsilik olmaz.
Biz doğru bildiğimizi yazarız. Bilerek cümlelerimizi okuyucunun önüne dökeriz, cümle alem görsün diye. Kimse beni bildiğimden alı koyamaz. Herkesi dost bilse idik buralarda olamazdık. Asla içimdeki öfke ile işimi yapmam, hiçbir futbolcuyu da tanıyarak oynatmam, işini iyi yaptığı için formasını giyer. İnsanlar okurken yazını ilmik ilmik içine işlemeliler.
Ama bu ilde aylık verilen teknik adamlarımız yok mu, beni deli ediyorlar. Gittikleri yerde göz boyama adına işi yapıp kurumun dibine dinamit koyarak ayrılıyorlar ve oradaki her sevdayı nefrete dönüştürüp spordan kurumu nefret etme noktasına getiriyorlar. Gözler önünde.
Çarpık neticeler dengeleri de bozar. Saygınlıkta yok olur. Bozuk işlerin spora getirdiği her şey kişiliksizliğin öne çıkması olur ki, bu Ordu ilinde çok. Niteliksiz spor adamları, menajerler, simsarlar kum gibi her yerde olabilir. Bunları yazanlarda onları deşifre etmeli ki gitsinler. Bunların özel hayatları da berbat zaten.
Yazı yazmanın okuyucuya saygılı olmanın ne demek olduğunu bilmiyorsan yazmamak lazım. Boşuna yaz dur içinde sen yoksan. Bazıları dün sazı eline almış, iki aylık iki yıllık teknik adam olmuş, bir takıma gitmiş takım batmış düşmüş, akıl verecek seviyeye gelmeden derviş halleri ile toplumda gülünç işler yapmayı adamlık saymışlar. İşin köküne inmeden incelemeden gelişimini tamamlamadan ben buradayım dese de ona kızmamak lazım.
O işi yapayım derdinde ise ilerisi vardır. Öğrenir.
Alt yapıda yapılacak işleri dışarılardan sporcu toplayarak birilerine haksız para kazandırarak yapmadan, ustaca yapmanın önemini biz biliyoruz. Buraları önceden toplama kampı gibi olmuş. Her önüne gelenin akrabam diye yolladığı bir sığınma evi gibi.Biz kalıcı işler yapıyoruz taklitlerden uzak. Özgün yol seçtik. Sporcuya özgürlüğünü verirken ona gereken derslerde alt yapıda spor okullarında veriliyor. Kişiliği kazandırılıyor. Taklitten çok kendi olmasına çalışılıyor.
Hocalar inandırıcı olmalı. Kimse her şeyi tam olarak yapabilme imkanım var diyemez. Bu mümkün değil. Bazılarının geçici başarıları da hiç örnek alınacak konu bile olmamalı. Sporcu özenle çalışmıyorsa, işinin farkında değilse uğraşmanın anlamı yok. Orada hastalık var demektir.
Düşe kalka sporcu olunmaz. Açık, yürekli olacak sporcu bazıları tenkit etmeyi bir iş sansa da U 14 gibi, 19 gibi. Onların hesabı ne bilmiyorum da, bizimde umurumuzda değil fikirleri. Baş nereye ayak oraya derler ya her şey doğru yere gidiyor. Olacakla öleceğe çare olmaz, gerisine hep vardır.
Ordu sporun alt yapısı da hep doğru yerde olacaktır. Orası herkesin eli ile sporcu diye getirip te doldurduğu huzur evi olmaktan artık uzakta mükemmel olmayı hedef seçmiş bir yer. Kim ne derse desin, bizim aklımızda tecrübemizde burada neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilecek kadar var .
Her şeyden önce Ordu spor sevdalısı herkes