MHPnin Duruşu
BU TOPRAKLARIN GERÇEK AÇILIMI HACI AHMET YESEVİ, HAMEDANİ, MEVLANA, HACI BEKTAŞ VELİ YOLUDUR BİLESİNİZ. HAYDİ HEP BERABER BİR ŞEYLER YAPILACAKSA TANZİMATLAR ( AÇILIMLAR ) ÖNCESİNE .! BİZİM BİZ İÇİN VAR OLDUĞUMUZ ZAMANLARA. MHPlilerin kapısı işte o
MHP’nin Duruşu
a/y
YCHP’nin siyasi bir manevrayla hesapta ‘‘Kürt Sorunu’’ nu çözmeye ve bu konuda bir ‘‘Tanzimat Fermanı’’ ilan etmeye yönelik kapılara müracaatlarında MHP’nin kapısı açılmamak üzere kapandı.
Ama diğer kapılarda sorun yok zaten hep açıktı Habur kapısı!
Oralarda hiç zorlanmadılar.
Çözecekler inşallah.
Kim istemez ki çözülmemesini?
Hele MHP!
Bu toprakların her karışını can bedeli bilen MHP’liler istemez mi bu toprakların her karışında huzur olsun, bereket olsun, ekinlerde baş veren her başak hepimizin olsun.?
Öyleyse MHP yöneticileri kapıları neden kapattı?
Öncelikle belirtmeliyiz ki, bunun cevabını karar alıcılar verecektir ama öncelikle bu toprakların bir yolcusu olarak sığınacak tek emin han olarak gördüğümüz MHP hanında konakladığımızdan, bu duruştan memnun olduk.
Neden mi?
Şu sorulara cevap bulamadığımız için…
1- Hesapta ‘‘Kürt Sorunu’’ nu ortaya çıkaranlar kimdir?
2- Sorunların çözümünde ne istemektedirler?
3-Mesela ana dilde konuşmak (pardon zaten halledildi). Ana dilde eğitim. (hadi onu da halledildi diyelim) başka ne istemektedirler?
4-Eşit siyasi haklar mı? Zaten var. Başbakan, Bakan, milletvekillerimizin etnik oranlarını bugüne kadar sayalım mı?
5-Bu ülkede sadece Türklerle Kürtler mi var? Başbakanımız saymıştı. 36 tane etnik unsurumuz varmış. Onların da benzer haklara kavuşturulması gerekmiyor mu? Kürd’ün ya da Türk’ün ayrıcalığı ne? Bugünlerde öngörülen ana dilde seçmeli dersler neden 36 tane değil. Mesela bir okulda 36 etnik unsur var ise bu okulda sadece 36 tane ana dil öğretmeni istihdam edilmesi ve öğretilmesi gerekmiyor mu?
6- Hadi bu da çözüldü. Bu dilleri konuşanların devletle ilgili yazışmalarının da kendi ana dilinde olması bir hak değil mi? Bu yüzden bütün resmi kurumlarda sadece evrak kayıt bürolarında dahi en az 36 memur gerekli değil mi?. Hepsini hallettik diyelim!
7-Özerk olmak hakları değil mi?
8- Hadi özerk de oldular bağımsız olmaları hakları değil mi?
9-Velhasıl emperyalizm bize yüzyıl öncesinde bunları ‘‘Tanzimat’’ olarak adlandırılan açılımlarla uygulatmadı mı?
10-Osmanlı uyguladı da ne oldu? Önüne tekrar Sevr getirilmedi mi? Ve bizler o Sevr’i yırtarak Lozan da bu topraklar da yaşayanlarla soframızı, hüznümüzü, sevincimizi paylaşmadık mı?
11- SONUNU NASIL GETİRECEKSİNİZ BU İŞLERİN EY YCHP VE AKP?
BU TOPRAKLARIN GERÇEK AÇILIMI HACI AHMET YESEVİ, HAMEDANİ, MEVLANA, HACI BEKTAŞ VELİ YOLUDUR BİLESİNİZ.
HAYDİ HEP BERABER BİR ŞEYLER YAPILACAKSA TANZİMATLAR ( AÇILIMLAR ) ÖNCESİNE .! BİZİM BİZ İÇİN VAR OLDUĞUMUZ ZAMANLARA.
MHP’lilerin kapısı işte o zaman size sonuna kadar açık olacaktır.
Ekler:1
Lozan’a gönderilen bir mektup
Osmanlı Arşivlerinde HR. İM, 60/3 numarayla kayıtlı mektup. Lozan Konferansı görüşmelerinde Kürtlere bağımsızlık verilmesini isteyen Lord Curzon"a, bazı Kürt cemiyetlerince gönderilmiştir. Mektubun günümüz harflerine çevrilmiş ve sadeleştirilmiş hali şu şekildedir
“Bugünlerde (Lozan Konferansı görüşmelerinde) İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon'un Kürtlere bağımsızlık verilmesi fikrini ortaya atarak, Kürtlerin hamisi tavrını takınmasını hayret ve şaşkınlıkla karşıladık. Kürtlerin tarihi geçmişi: Biz Kürtler, Turan neslinden bir kavimiz. Milli an'anelerimiz ve özelliklerimizden dolayı Türkler bize "yiğit ve cesur " manasına gelen Kürt ismini vermişlerdir. Kürt adıyla anılan ve büyük hizmetleri geçen kahramanların isimlerinin yaşaması amacıyla Deminan, Hayderan, Kureyşan ve Lolan gibi isimler kabile ve aşiretlere verilmiştir. Bu aşiretler, bugün anavatanın Doğu Türkleri'ni oluşturmaktadırlar. Kürtlerin 1876 tarihinden önceki ve sonraki durumları araştırılacak olursa, İranlı misyonerlerin aşiretler üzerinde yaptıkları çalışmaların sonucunda Kürtler kendi öz lisanları olan Türkçe lehçesini ve öz kültürlerini yavaş yavaş kaybettiler. Bundan dolayı Erzurum, Van, Bitlis ve Musul taraflarındaki aşiretler Farsçadan başka bir şey olmayan Kırmanç adı verilen Farisi lehçeyi konuşmaya başladılar. Bu misyoner faaliyetlerinden az etkilenen Harput ve Diyarbakır taraflarındaki aşiretler ise ana dilleri olan Türk lehçesi ile karışık Zaza lehçesini konuşmaya başladılar. Bu öz Türk oğlu Türkleri Yavuz Sultan Selim Han Kürtlerin Hanı Şeyh İdris-i Bitlisi'ye gönderdiği fermanla kendi ülkesine dahil etti. O günden bu güne kadar Türk akrabalarının şefkat ve himayelerinde huzurlu ve rahat yaşamakta ve Türk lehçesi ile de konuşmaktadırlar. Yukarıda yapılan değerlendirmelerden sonra, İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon'a sorarız ki; İranlıların dilini konuşmakla, o millete mensup olunduğu kabul edilirse İngilizler de dahil her milletin durumu tartışılır. Doğu ülkelerini istila eden ve genellikle dünyayı kendi toprakları içerisinde olmasını hayal eden İngilizlerin, diğer milletlerin kabullenemediği “müstemleke” kelimesinin yerine kulağa hoş gelmeyen ve aynı manayı taşıyan “manda” kelimesinin de aslında aynı şey olduğunu Kürtler anlamıştır. Dünyadaki zenginlik kaynaklarına sahip olmak isteyen İngilizlerin 12/10'u Türk olan Musul'u ve petrol kaynaklarını biz Türklere çok görmesini hayretle karşılıyoruz. Lozan Konferansı'nda İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon'un Dersim ve Bitlis olaylarından bahsederek tek millet olan Türk ve Kürt arasına ayrılık fikirleri sokma gayretini biz Kürtler anladık. Biz Kürtler, Avrupa ve İngiliz diplomatlarının parlak vaatlerinin altında kendi menfaatlerinin olduğunu biliyoruz. Ve bundan dolayı kendi direniş kuvvetlerimizi oluşturduk. 1917 yılında İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon gibi bağımsızlık vaatlerinde bulunan Ruslara biz Kürtler:"Biz Türküz, bizi anavatandan hiçbir kuvvet ayıramaz. Bizim rahata kavuşmamız sizin hemen bu topraklardan çekilmenizle olacaktır." dediler. İşte bu gün bütün Kürtler Lozan'daki Avrupa ve bilhassa İngiliz Diplomatlarına aynı cevabı veriyoruz. Kürtler bağımsızlıklarını kendilerini yok edecek yabancılara değil kendi ailelerinden olan Türklere ve onları temsil eden Büyük Millet Meclisi Hükûmeti'ne emanet etmişlerdir. Sonuç olarak biz Kürtler, İngiltere Delegasyonu Reisi Lord Curzon'un bizler için fikirler üretmemesini rica eder ve Lozan'daki Temsil Heyeti'ne ve Reisi sevgili hemşehrimiz İsmet Paşa Hazretlerine başarılar dileriz.
(Umûm Kürt Amele ve Esnâf Cem"iyyeti Re"isi Salih Kahyâ nâmına Erzurumlu İsa-zâde Ahmet İstanbul'da Umûm Kürtler nâmına Lolan Aşîreti Re"isi ve sâbık Kürt Gençler Cem"iyeti Re"isi [Düzer]-zâde Dersimli Mehmet Sabri)
24 Kânûn-ı Sânî [1]339 [24 Ocak 1923]
Ekler:2
Kendisi de bir Kürt olan Seyit Ahmet Arvasi’nin 1986 yılında yayınlanan ‘‘Doğu Anadolu Gerçeği’’ adlı kitabından bir alıntı:
“Bir öğretmen arkadaşım anlatmıştı. 1950′li yıllarda Doğu Anadolu’da bir ilk öğretmen okulunda Türkçe öğretmeni olarak çalışıyormuş. Sınıfına bir idareciyle birlikte Amerikalı bir barış gönüllüsü gelmiş. Barış gönüllüsü, bir müddet verilen dersi dinledikten sonra, bir hayli güzel konuştuğu Türkçesiyle Öğretmenden izin isteyerek öğrencilere bazı sorular sorup soramayacağını bildirmiş. Öğretmen “buyurun” demiş. Barış gönüllüsü de sınıfı dolduran masum Doğu Anadolu çocuklarına şu soruyu sormuş: “Çocuklar, siz Türkçeden başka bir dil biliyor Çocuklar cevap vermiş:
“Şimdilik bilmiyoruz. Ama okulumuzda İngilizce, Almanca, Fransızca okutuluyor. Biz de öğrenmeye çalışıyoruz.” Barış gönüllüsü, sorusunu açmak zorunda kalmış: “Öylesi değil… Mesela siz, evinizde başka bir dil konuşmuyor musunuz?”
Çocuklar şaşkın…?
Barış gönüllüsü artık gizlemeye gerek duymamış “Canım, mesela Kürtçe bilmiyor musunuz?” Öğretmen, idareci ve öğrenciler iyice şaşırmışlar. Barış gönüllüsü riyakar bir tebessümle zehirli dişlerini göstermiş:
“Niçin şaşırdınız? Kürtçe bir dil değil midir?”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.