HAYAT, YASA VE HUKUK

 

  [email protected]

 İnsan ve toplum yaşamının temel sigortası, asli güvencesi, vazgeçilmez dayanağı ve garantisi hukuktur. Ana rahminde başlayan ‘hukuk’ ihtiyacı, mezarda bile gerekmektedir…

            Çağımız insanının ihtiyacı ve talebi, sadece kaleme dökülmüş metinler değil, temel hakları ve insan değerini temel alan hukuksal yasalardır. Her türlü sistem, rejim ve yönetimin yasası vardır, ama yönetimlerin çoğunda hukuk yoktur.

            Çağdaş, gelişmiş toplum ve devletlerin genel karakteristiği, yapılarını hukuk temeline oturtmaları, hukukun bireylere aynı oranda dağıtılması, yurttaşlar eşit mesafede durması ve aynı hizmeti üretmesidir.

            Hukukun varlığı ve eşit dağılımı toplumsal barış ve sevgiye kaynaklık yapacağından, ortak yaşama iradesini güçlendiren etkin bir demokrasi elemanı olarak değerlendirilebilir.

            T.C. kuruluşundan bu yana hukuki sorunlar ve rahatsızlıklar yaşıyor. Süreklilik kazanan Anayasa tartışmalarımızla, paralelleşen yasa tartışmalarımızın da sonu gelmiyor. Toplum ve yurttaş taleplerini karşılayacak yeni yasalara ihtiyaç olduğu gibi, mevcut yasaların da sorunlara çözüm getirecek doğrultuda revize edilmesi kaçınılmaz görünüyor.

            Anayasamızı çok sık değiştirmemize karşın, uyumluluk mecburiyeti olan yasalarımızı kolay kolay değiştiremiyoruz. Yasaların sabit kalması zaman içinde toplumsal ilerlemenin ve hakların önüne engel olarak çıkabiliyor.

            Almanya, Fransa, Japonya ikinci paylaşım savaşının, Rusya’da Sovyetlerin dağılmasının yasal ve hukuki sarsıntılarını on-on beş yılda atlatıp, sistemlerini stabilize ederken, biz, 1980 darbesinin kötü izlerini silemediğimiz gibi, hâlâ darbe yasalarının baskısı altında bocalayıp duruyoruz.

            Toplumsal Manifesto olarak kabul edilen Anayasa, devletlerin ve yurttaşların varlıklarının oturduğu alan ve temel olduğuna göre, devlet tüzel kişiliği de, yurttaşlarda o anayasaya uymak zorundadır, asla ayrıcalık kabul edilemez.

            Anayasamızın, değiştirilmesi istenmeyen temel maddelerinden biri, T.C.ni

 
 tanımlar. Madde der ki: “T.C. Demokratik, Lâik ve Sosyal bir Hukuk devletidir.” Bu tanımlama çok güzel de, acaba uygulama tarife uyuyor mu? Gerekli olan, işin kâğıda dökülmesi değil, insan ve toplum yaşamında ne kadar hayat bulduğudur.

 

            Ömrünün yarısını darbeler, sıkıyönetimler, olağanüstü hal yönetimleri ile geçiren bir ülke, nasıl olacak da ‘Demokratik’ olarak nitelenecek?  Kendi içlerinde demokrasi olmayan partiler, nasıl olacak da demokrasiyi işletecekler? Bu meçhulleri gidermek kaçınılmazdır.

            Çeşitli inanç gruplarının olduğu bir ülkede, Devlet, bir dinin bir mezhebini kendisi ile bütünleştirerek, okullarında öğrencilerine dini öğretim veriyor, hatta eğitiyorsa, diğer dinleri ve inanç gruplarını yok sayıyorsa, ‘Lâik’ bir sistemi nasıl oluşturacak, kendilerini dışlanmış addeden diğer gruplar devlet ve toplumla nasıl barışık kalacak?

            On Üç milyon yurttaşı yoksulluk içinde yaşayan ve açlıkla boğuşan, milyonlarca işsiz genç yurttaşına iş bulamayan, can derdine düşmüş hastası, yoksulluk içindeki emeklisi, yaşlı yurttaşlarına bakmaktan aciz, Üniversiteye okumak için imtihan kazanmak isteyen öğrencilerle para pazarlığı yapılan eğitim sistemini kabullenen bir devlet yapılanmasında nasıl ‘Sosyal’ olunabilir?

            Mahkemelerde yargılamaların çeyrek asır, yarım asır sürdüğü, tutukluluk tedbirinin mahkûmiyete dönüştüğü, binlerce insanı katleden terörist için, sokakta insan boğazlayan katiller için, hırsızlık ve yolsuzluğu yaşam biçimine dönüştürenler için, halk ve devleti soymayı sektör haline getirenler için, siyasi ikbal uğruna sık sık af çıkarıldığı, her türlü sınavda hile ve dalavere yapıldığı sabitlenen, rüşvetin ve yandaş kayırmanın zımnen yasaya dönüştüğü bir ülkede ‘Hukuk devleti’ nasıl olabilir?

            Sadece Anayasaları ve yasaları değiştirmekle Demokrasi olmuyor, devlet lâikleşmiyor, sosyalleşmiyor, hukuk temeline oturmuyor. Kâğıt üzerinden okunurken kulağa hoş gelen yasa maddelerinin, yurttaş hayatına ve devlet uygulamalarına yansıması gerekiyor.

            12 Haziran seçimleri sonrası için, özellikle AKP iktidarı ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın en büyük vaadi, Anayasa değişikliği yapma sözüdür. Bu değişikliğin ülke gerçeklerine uygun olması ve toplumsal ihtiyaçlara cevap vermesi bu ülke insanını elbette memnun edecektir. Verilen sözler, seçim meydanları heyecanı sona erince uçup gitmemelidir.    Oluşacak yeni Parlamentoya büyük görev düşüyor. Demokratik ve çağdaş yasalar yapmak, bu yasaların uygulanmasını sağlayacak ortamı oluşturmak, Devletin ve yeni oluşacak hükümetin, anayasa maddesinde belirtilen görevlerin gereğini yapmaları konusunda denetim etkinliğini arttırması gerekmektedir.

            Seçim sonuçları ne olursa olsun, seçim meydanlarında söylenen ve yayınlanan belgelerdeki sözler unutuluyorsa, oluşacak parlamento denetim görevini yerine getirmiyor, getiremiyorsa, yarın unutulacak meydan sözlerinin toplumu aldatmaktan öte hiçbir değeri olmayacaktır. Yapacağımız seçim, kendi kendimizi aldatmak olacaktır.

            ‘Demokratik, lâik ve Sosyal bir Hukuk Devleti’ kolay olunmuyor ki!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.