Abdullah AYDIN
REZALET ÜRETİMİ
“Alışırsınız, alışırsınız!” demişti birileri geçmiş zamanda… Gerçekten biliyor, tanıyormuş adam bizi; dediği gibi gerçekten alıştık; hem de fena alıştık!
Neye alıştık kardeşim, neye alıştık?
Herhalde güzelliklere alıştığımızı düşünmüyorsunuzdur! Rezaletlere alıştık kardeşim, rezaletlere; kepazeliklere alıştık! Kişiler olarak alıştık, toplum olarak alıştık!...
Yıllardan beri düzeltmeye uğraştığımız siyasal yapı ve sistemimiz, düzelmek şöyle dursun, giderek daha da bozuluyor, rezilleşiyor, içinden çıkılmaz hale dönüşüyor… Toplum katmanlarında hoşnutsuzluklar giderek artıyor, ülkede güvensiz bir ortam oluşuyor…
Ülkeyi keşmekeşe ve güvensizliğe götüren ortamın yaratılmasına uzana merdivenin basamakları tek tek montajlanırken, kimimiz seyrediyor, kimimizde bozulmaya doğrudan katkı yapıyoruz…
Sadece son birkaç ay içinde, bizi rezalete götüren merdivene eklediğimiz basamaklara bakalım:
Normal bir rejimde değil Bakanın, Hükümetlerin bile istifa edeceği YGS’da şifre rezaleti yaşadık. Doğrudan dört milyon aileyi ilgilendiren, aslında ülkenin geleceğine kara bir leke süren şifre olayında, ilgililerin ilgisizliği ve vurdumduymazlıkları akla sığar gibi değil. Ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı yapılan açıklamalardan mutmain (tatmin) oluyorlar ve hiçbir şey olmamış gibi davranıp, bu konuda hak-hukuk ve gerçeği aramıyorlar…
Milyonlarca gencimizi ve ülkenin geleceğini ilgilendiren bir kurumun başına getirilmiş kişinin bilimsel nosyonunun (kavrayışının) olmaması, kariyer atlaması yaparken intihal (Başkasının düşüncelerini kendisininmiş gibi yazıya dökmek- bilgi hırsızlığı) yaptığı dillerde dolaşırken, olay, bu ülkeyi yönetenleri ve bilim çevrelerini pek ilgilendirmiyor!
Bir ülke düşününüz ki; haksızlığa uğradıkları kanısıyla tepki veren öğrencileri, “biz de istersek karşınıza on bin kişi çıkarırız” diye tehdit eden bir Başbakanı olsun. Mağduriyet kanısındaki öğrencileri teselli etmesi, haksızlıkları gidermesi gereken yetkilinin, sokak kabadayısı tavrıyla gençleri tehdit etmesi, akıl yitiminden başka bir anlam taşımıyor…
İlçe, İl ve YSK, Milletvekili seçimine girmek isteyenlerin adaylık taleplerini kabul ediyorlar ve YSK aday listelerini açıklıyor. Birkaç gün sonra bazı adaylara, ’sizin, yasalara göre sakıncalı durumunuz var, aday olamazsınız’ deniyor. Sonuç; ortalık yangın yerine dönüyor ve esas rezalet o zaman başlıyor. YSK, öncelikli yapması gereken işi, geri adım atarak yerine getirmeye çalışıyor ve ilgili kişilerden, mahkemelerden verilecek hak belgesi istiyor. Önceleri verilmeyen belgeler bir günde verilir hale geliyor ve ihtimaldir adaylıkları iptal edilenler adaylık haklarını elde ediyorlar… Haklı veya haksız: YSK’nun verdiği adaylık iptal kararı, birilerince bahane edilip, çocuklara kadar uzanan terör eylemleri estirebiliyor...
Anayasa torba usulü, yasalar torba usulü, mahkemeler torba usulü, milletvekili seçimleri torba usulü. YGS, KPSS çorba usulü. Ne bulursan at torbanın içine, at çorbanın içine. Geçmişte birbiriyle amansız mücadele içinde olan kişiler, günümüzde aynı suç torbasının içinde fail olarak yargılanıyorlar. Siyah-Beyaz zıtlığındaki bu kişilerin aynı suçu işlediğini iddia edip, yargılayan mahkemede, (Silivri Mahkemeleri) yargıçlar kavga eder duruma geliyorlar. Yargıçlar mahkemeyi uzatıp, hukuk içinde(!) kavga ederken, yargılananlar ne oluyor? Onlar, ömürlerinden bir kısmını daha, hukuksuzluk uğruna zindanda kaybediyorlar!
Gazete ve Televizyonlar cinayet haberleri ile dolu. Gün geçmiyor ki birileri sokakta boğazlanmasın. Hırsızlık, yolsuzluk almış başını gidiyor. Yasalar bu konularda yetersiz kalıyor, hukuk yeterince hızlı davranmıyor. Öte yanda, haklarını isteyen işçilere sekiz yıl hapis cezası istenebiliyor…
Tükürün böyle sanatın içine… Yıkın, parçalayın bu ucubeleri… Siz onlara tükürün, yıkın ki; birileri de sokakta insanlara tükürsün, sanatçıları yıksın. Yıkılıyor da nitekim. Ressam, yazar Bedri Baykam ve yardımcısı sokak ortasın bıçaklanıyor. Tahrikler yerinde durmuyor, etrafa da sıçrıyor. Birilerinin tükürüğü, birilerinin ucube benzetmesi can alma noktasına ulaşıyor bu ülkede…
Yakında seçimler yapacağız; halkın doğrudan içinde olmadığı, yandan parmak sokmaya çalıştığı seçimler… Her seçim döneminde olduğu gibi, olmadık palavralar atılacak, vaatler arşa ulaşacak. İşçinin, köylünün, yoksulun hatta memurun yeterince temsil edilmeyeceği meclis oluşturacağız ve isteyeceğiz ki; bu meclis sorunlarımıza çözüm bulsun, dertlerimize çare olsun… Yine bekleyeceğiz, yıllardır beklediğimiz gibi!
Sürekli rezalet üreten, sorunları çözmeyen, dertleri gidermeyen sistemin içine tükürülmez de ne yapılır?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.