Doç. Dr. Birol ERTAN
Uzay ve Zaman Boyutunda HAYATIN ÖNCELİKLERİ
“Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak”
Ahmet Haşim’in güzel şiiriyle başlamak istedim yazıma. Bu şiiri her okuduğumda, aklımda iki sözcük kalıyor : Merdiven ve Zaman. Merdiven, hayatın önceliklerini anlatmak için eşsiz bir sözcük. Gerçekten de hayat, bir merdivenden çıkmaya benziyor.
Zorlukları, yorgunlukları, her bir basamak sonrasında yeni başmaklarıyla merdivenler, hayatımızın özeti sanki.
Zaman ise üzerine binlerce sayfa yazılabilecek kavramlardan birisi. Stephen Hawking'in ilk kez 1988'de yayınlanan popüler kitabının ismi, “Zamanın Kısa Tarihi” idi.
Zamanın kısa tarihi, aslında çok uzun bir dönemi anlatıyordu. Uzay ve zaman konularına girince, ister istemez insanın evrendeki yerini sorgulamak kaçınılmaz oluyor.
Uzay, bugünkü kavramlar ve sayılarla düşünürsek, sonsuzluğa işaret ediyor.
Evrende Dünya’nın ve insanın hacmini düşününce, minicik bir bölgenin içinde yaşadığımızı söyleyebiliriz. Peki, bir gezegen olarak Dünya, uzayda ne kadar yer kaplıyor? Bu soruya yanıt vermeye çalışalım.
Evrende yüz milyarın üstünde Galaksi bulunuyor. Yüz milyarın üstündeki Galaksiden birisi de Dünya’nın da içinde bulunduğu Samanyolu Galaksisi. Samanyolu Galaksisi içinde yüz milyardan çok Güneş mevcut. Her Güneş, bir Güneş Sistemi anlamına geliyor. Konuyu dağıtmamak için iki Güneşli sistemler konusunu bir yana bırakıyorum. İlgilenenler, konu hakkında bilgi edinmek için sayısız kaynak bulabilir.
Yüz milyardan çok Galaksi içinde bir tanesi, Samanyolu’dur.
Samanyolu galaksisi içinde yüz milyardan çok Güneş sistemi mevcut.
Bu Güneş sistemlerinden birisi de Dünyamızın içinde bulunduğu sistem. Güneş Sistemimiz, milyarlarca yıl (4,6 milyar yıl) önce dev bir moleküler bulutun çökmesi sonucu oluşmuş.
Güneş sistemimizde gezegenler, uydular ve diğer gök cisimleri bulunuyor.
Güneş Sistemimiz; Güneş ve onun çekim etkisi altında kalan 8 gezegen ile onların bilinen 166 uydusu, beş cüce gezegen ile onların bilinen 6 uydusu ve milyarlarca küçük gök cisminden oluşuyor (http://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BCne%C5%9F_Sistemi). Her birimiz, “yüz milyar x yüz milyarda bir” olan bir Güneş sisteminin minnacık bir gezegeni olan Dünya’da milyarlarca insandan birisi olarak evrenin merkezine kendimizi yerleştirmiş bir birey olarak yaşamımızı sürdürmekteyiz. Oysa ki, yüz yıl önce yoktuk ve yüz yıl sonra da olmayacağız.
Bizden önce mevcut olan hemen her şey, bizden sonra da mevcut olmaya devam edecek.
Kaynağını hatırlamadığım bir hikâyecik ile hayatın önceliklerini açıklamaya çalışacağım. Hikâye şöyle gelişiyor: Profesör, sınıfa elinde bir çuval ile geliyor. Çuvalın içinde ne olduğunu öğrenciler merak ediyor elbette. Profesör, masasına oturuyor ve öğrencilerine “Günaydın” diyerek masasının altına yerleştirdiği çuvaldan boş bir akvaryum camı çıkarıyor. Öğrenciler şaşkınlık içinde seyrederken, Profesör öğrencilerine dönerek soruyor : Bu akvaryum şu anda boş mu?
Öğrencilerden birisi, “Boş” deyiveriyor. Bunun üzerine Profesör, masasının altındaki çuvaldan büyük kaya parçaları çıkarıp akvaryumu dolduruyor. Öğrencilerine dönen Profesör, yine aynı soruyu yöneltiyor : Akvaryum, şu anda boş mu? Aynı öğrenci yeniden ayağa kalkıp “Dolu” diyor. Kafasını sallayan Profesör, “Hayır” yanıtını verip çuvalın içinden bir torba içinde çakıl taşları çıkarıyor ve akvaryumdaki kaya parçalarının arasına döküyor. Yeniden öğrencilerine dönen Profesör, yine soruyor : Akvaryum doldu mu? Tesadüf o ki, aynı öğrenci ayağa kalkıyor ve “Doldu” deyiveriyor.
Profesör yine kafasını sallıyor ve “Dolmadı” diyor.
Çuvalından bir kavanoz içinde kum çıkarıp kaya ve çakıl taşlarının bulunduğu akvaryuma dökmeye başlıyor. Kum taneleri, kaya ve çakıl taşlarının aralarından süzülerek akvaryum camının yüzeyine kadar boşluğu kaplıyor.
Bu arada, arka sıralardaki bir öğrenci, “Profesör, bu sefer doldu işte” diye sesleniyor.
Profesör yine kafasını sallıyor ve “Dolmadı” diyor.
Çuvalından bir su şişesi çıkarıp akvaryuma boşaltmaya başlıyor.
Cam akvaryumdan su taşana kadar şişedeki suyu boşaltmaya devam ediyor. Masasına dökülen birkaç damla suyu, çuvalından çıkardığı havlu ile silip masayı kuruluyor.
Sınıfa dönen Profesöre, bir başka öğrenci sesleniyor: “Dolmadı Profesör.” Profesör, “şimdi de yanıldınız, artık doldu” diyor.
Öğrenciler şaşkınlıkla izlerken, Profesör sınıfa kritik soruyu yöneltiliyor : “Bu deneyden ne çıkarırsınız?”
Bu deneyden çıkarılan sonuç şudur : Akvaryumu önce suyla doldurursak, daha sonra kumu koyamayız. Önce kumla doldurursak, sonra akvaryuma çakıl taşlarını yerleştiremeyiz. Akvaryumu çakıl taşlarıyla doldurursak kayaları yerleştiremeyiz. Her eylemi düşünerek ve önceliklerine göre yapmamız gerekir. Bu, hayatımızın önceliklerini saptamak ve bu önceliklere göre yaşamak için ilginç bir deneydir.
Hayatımızın önceliklerini belirlerken, evrende insanın yerinin çok küçük olduğunun bilincinde olmalı ve yaşam süresimizin sınırlı olduğunu asla unutmamalıyız. Hayattaki önceliklerimizi belirlerken diğer hedeflerimiz ve ihtiyaçlarımızı dikkate almalıyız.
Bizler, bireyler olarak hayatımızın önceliklerini belirlerken yukarıdaki gerçeklere uygun hareket etmeliyiz de bizleri yönetenler nasıl davranmalıdır? Ülkeyi yönetenler, yönetim süreçlerinde ülkenin ve vatandaşların önceliklerini belirlerken uzun vadeli düşünmeli, akılcı olmalı, kendi çıkarlarını ön plana çıkarmamalıdır.
Ülkemizin önceliği, gençlerin özel hayatlarına müdahale edilmesi olmamalıdır. Muhalefet partilerinin yüksek sesle eleştirilmesi olmamalıdır.
Devlet olanaklarının iktidar partisinin lehine pervasızca kullanılması olmamalıdır. İnsanların telefonlarının dinlenmesi, uzun yargılamalarla insan haklarının ihlal edilmesi olmamalıdır.
Ülkede yükselme ve yeteneklerinize göre bir işte çalışma kriteri, iktidar partisini desteklemek olmamalıdır.
Ülke yönetiminde kimsenin eleştirisine ve önerisine dikkat edilmeksizin “Her Şeyi Ben Bilirim” mantığıyla hareket etmek olmamalıdır.
Peki ne olmalıdır? Adalet, hukuk, demokrasi, eşitlik, liyakat ilkelerine uygunluk olmalıdır.
Daha ne söyleyelim. Bitti.