Mustafa KÖKSAL

Mustafa KÖKSAL

BENİM ADIM HIDIR DERSENİZ, P…..YERSİNİZ

 

Bu kadar yanlışın yada doğrunun arasında kalan milletin ne fikri kaldı ne de zikri. 

Onca kanal, görsel, yazılı medya ve yapılan çirkinliklerin diz boyu olması hayra alamet değil. Herkesin eli birinin cebinde, ki o ceplerde sıradan cepler değil. Akıllı beylerin” Vakko, Beymen “cepleri.

Başkanlık sistemi tartışmasının yüzü nasıl olmalı, Kıbrıs halkına sunulan maaşlarla beslenenlerin pankrat terbiyesizliklerine verilen cevap kızgınlığı doğrumu idi, ögrenci affında yararlanacak olan kişilerin sayısının oldukca kabarık olmasının şaşkınlığı, birde feryatları Türkiye’de yankılanan kadınların bir bir ölümlerine seyirci kalan emniyetin tartışılmasındaki haklılık payının büyüklüğü.

Yargıtay ve Danıştayı iktidarın kontrolüne sokan yasa çıktı diyenlere hayırlı olsun demekten başka ne yapabiliriz ki? Son sözü Cumurbaşkanı söyleyecek.

Birden bire herkesin elinde bir türk bayrağı ile Atatürk posterleri. 

Benim sevindiğim ise bunları havada sallayanların dün bunların sallanmasından rahatsız olan “oraklı, çekiçli, kırmızılı gençlerdi”. Ne de güzel haykırıyorlar ; ” Hepimiz Mustafa Kemal’in askerleriyiz”. Dün bu sözlerin muhatabı ya “Lenin'di ya da Mao”..

Nelere kadirsin mevlam!, bu ne kadar güzel insan seli.

Asker hepimiz için yüreğimizin içinde çınarlaşan ikinci sevdanın adı idi. 

Ölüm bile bu sevdayı içimizden alamaz, ölüm bile ailelerin yüreğini fazla incitmezdi. ”şehitlik” yok mu..

Ama dün saygı duyduğumuz kocaman devin, birdenbire içini oyan siyasi ellerin çıkıp, vıcık vıcık sözcüklerle ekranlarda konuşması birden bire türk milletinin içindeki ikinci sevdayı ne hallere getirdi. “Şüphe ve acabalar “karateler” gibi ruh denizine doğru binlerce olup akmaya başladı.

Gençleri fikir fikir ayırıp, kimine “selamnaleyküm, kimine ise “kim bunlar polis seti” yollayan bir demokratlar ülkesindeki, kardeş coplarının, gençlere hergün milletin gözü önünde inmesine sevinenlerin yanında, bu ne biçim adalet diye içinden yüzbin kez ilenen insanların ahıda bir başka feryat.

Bir gencin dediği gibi,” vurmayın dedikce daha sert vurdular”. 

Siz kimin milletisiniz beyler? O dövülen çocukların babası sayın içişleri bakanımız olsa idi.. Ünversiteye giden bakanların yuhlanmasına tahammül edemeyen polislerin demir coplarının kalkan ellerinin numaraları tek tek kayıt altına alınıyormuş diyorlar.

Yazık değilmi onlara, onlarada vur diyen bir ağız var bu işten zevk alan, besbelli.

Eğitimin binbir surat hallerini, üniversiteye girmek için entrikaların ÖYS içinde fırıldak olup dönmesini bile haberden saymıyorum. 

Bunlar bu devirde normal olan şeyler. 

Çalınan cevap anahtarları bile devede kulak işler, ondan önce limanlarda, gümrüklerde vurulan altın vurğunlar, hayali zenginlikler birbiri ile yarış ederken..

Ha, birde Almanya’dan kopupta saklanmak için Türkiye ye gelen deniz fenerinin aşk hikayesi ve bu filmde oynayan aktörlern binbir surat halleri ile bunları unutan adaletin nerde oldukları..

Entresan durum. Bunca hayali Ergenekonla köşe kapmaca içinde olanların, asıl denizkonu unutmaları bir Levent Kırca parodisi değilmi?

Arkadaşım gözüme bakıyor, açılırken yırtılan Apovari kürt kardeşler gizli örgütünün verdiği tahribatın boyutu ne halde diyor. “Yakılan arabalar, evler, yolcu otobüsleri, kırılan camlar, tahrip edilen iş yerleri” ile meclisteki yüce türk milletine yapılan hakaretlerin fotoromanlaşmasını niye yazmıyorsun diyor. Millet bu meclisten memnunsa bana ne kardeş..

Adamlar diyor ki, “biz çok bekledik, acelemiz var, giderayak bu kanunları çıkaralım tez elden işimize bakalım”..

Torbalara dolmuş bir çok kanun mal kaçırırcasına meclisten bir bir çıkıp giderken, feryat edenlere bakıyorumda, niye diyorum.

Hükemetin başındakiler “benim adım hıdır dediğim budur” diyorsa, ne kadar doğru ne kadar yanlış buna millet cöm cöm bakıyorsa, yemin ediyorum p…..yedik..

Sonumuz ya herro yada merro..

Benim alfabemin harfleri bunlara yetmiyor. Burda kesiyorum yazımı. Gerisini patron bilir, ya yazar ya da yazmaz...

Önceki ve Sonraki Yazılar