Yıldız ERİŞ AKATA
Şehit Annelerinin Ellerinden Öperim
1995-1999 Yılları arasında Ankara da Cebeci Askeri Şehitliğini sık sık ziyarete giderdim. Şehit ailelerinin acılarını paylaşmak için.
Siz hiç şehitlik ziyareti yaptınız mı? ? O gül bahçesinden içeri girip o anaların, babaların, eşlerin, kardeşlerin mezarların başlarında, öbek öbek toplaşıp da sessizce toprağı koklamalarını gözyaşları ile toprağı sulamalarını hiç gördünüz mü ?
Ben gördüm. O kış günü Ankara'nın dondurucu soğuğunda ,insan yüreğinin dayanamayacağı yangını gördüm. Mezar taşlarındaki şehit fotoğraflarında, cennetin gonca güllerini gördüm. Henüz gonca gül iken toprağa düşmüş, cennete misk-ü amber kokmaya giden fidanları gördüm. Onlar şehitlik mertebesine ermiş Mehmetçiklerimizdi. O mezar taşlarındaki fotoğrafları öyle nurlu,öyle nurluydu ki. O şerefli alınlarda, o derin bakan gözlerinde pırıl pırıl parlayan gururu gördüm. Baktım,onlar ölmüş olamazlardı, inanamadım, henüz 18-19-20-22 yaşlarında Şemdinli'de, Eruh da, Hakkari'de, Yüksekova'da, Tunceli'de, Şırnak da... daha birçok yerde vatan topraklarında, ne yazık ki yine bu topraklardan beslenen, hainler tarafından acımasızca, alçakça ve haince pusularla şehit edilen Mehmetçiklerimiz yatıyordu. Onlar asla ölmüş olamazlardı. Şehitler zaten ölmezdi. Capcanlıydılar, taptaze bakıyorlardı, derin derin bakan ateş gibi gözleri vardı. O hain alçaklar, o gözlerle göz göze gelemezlerdi. Mehmetçiğin karşısına çıkamazlardı, çünkü onlarda, o gözlerin içine bakacak ne yürek nede cesaret yoktu. Cesaret ve yürek Mehmetçiğin imanındaydı vatan ve bayrak sevgisinde ve damarlarındaki kandaydı . Hain ve kansızlarda ise ne iman,ne cesaret, ne de yürek olabilirdi. Olsaydı hain olmazlardı.
O kış günü orada Ankara'nın dondurucu soğuğu ve tipinin altında bütün şehit annelerimizle bir aradaydık. Bir şehit annemiz ise o fırtınada yarım kollu bir gömlekle gelmişti şehidinin ziyaretine.Yanına yaklaştım usulca elimdeki karanfillerden birini ona uzatırken: üşütmeyin sakın deyip, şalımı ona verecek oldum , ellerimi engelleyerek,''ben üşümüyorum, yanıyorum, yanıyorum ,, dedi. O gün orada o karda boran da neden üşümediğimi onunla el ele gelince anladım , ona sıkıca sarıldım, o da bana öyle bir sarıldı ki, o güçlü sarılışta bir annenin yanan yüreğindeki şehit annesi olmanın ulaşılmaz gururunu hissettim. Onlar, Şahadet şerbetini içip şehit düşmüş Mehmetçiklerimizin anneleriydiler. Onların ellerinden öperim.
Saygılarımla.
Yıldız ERİŞ AKATA.