30 MART KÖPRÜ MÜ, UÇURUM MU OLACAK?
Kim olursa olsun, hangi Siyasetten olursa olsun, ülkemizin ve insanlarımızın geleceğini çalan hırsızlarla mücadele etmek, soyguna, talana dur demek, insanlarımızın emeğinin ve artı değerlerinin birilerince yutulmasını engellemeye çabalamak insanlık görevi
30 MART SEÇİMLERİ KÖPRÜ MÜ, UÇURUM MU OLACAK?
ABDULLAH AYDIN
Toplumlar geleceklerini özgürce yapabilecekleri tercihleri ile belirler. Belirlemenin doğru veya yanlışlığında, birçok faktör etkili olduğu gibi, en büyük etki, siyasi yönetenler ve siyasi örgütlenmelerden gelir. Değişimin, yön, kalite ve karakteri siyasal yapılanmalar ile paraleldir; o yapılar ve yapılanmaların özelliklerini taşır.
Yerel seçim öncesi siyasi liderleri dinlerken, toplumun ve Türkiye’nin önünde zorlu ve dolambaçlı yolların olduğuna, geleceğimizi belirlemede hayli zorlanacağımız, yüksek ve çetin engebeleri geçmemiz gerektiği kanaatine varıyoruz. Umudumuzu dik tutmaya çalışırken, umutsuzluğa kapıldığımız anlar da olmuyor değil…
Saklamaya çalışılmasın, Türkiye her yanıyla işgal ve kuşatma altında bir ülke. Dış kıskaç ve prangalarından kurtulmaya çalışan bu ülke, son yıllarda bazı çevrelerin ve iktidar sahiplerinin işgaline de uğramış durumda. Ülkemizin canı, iç kuşatmalar sorunu nedeniyle daha çok yanacağa benziyor…
Hak ve Adaleti temel alan İslâm inancı, Siyaset ve Ticaret delili olarak kullanılıp, günlük her türlü iş ve ilişkinin içine çekilmekte ve baskı aracı olarak kullanılarak iç kuşatmada önemli rol oynamaktadır. Karşı duruşlar, itirazlar, hatta öneriler, siyasiler tarafından Dini söylemlerle karşılanmakta, Demokratik çözüm yolları tıkanarak, inançsal bir kuşatma yaratılmaktadır…
Ekonomi ve sermayenin yapılanması, iç kuşatmada bir başka güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bankacılık ve egemen sermaye, sermayesiz iş dünyamızı avucunun içine alırken, Devlet eliyle yapılan kamu yatırım harcamaları olan ihaleler, hukuk dışı yollarla ve partizanca dağıtılarak yeni bir haramzadeler sınıfı yaratılıyor ve bu kesim kuşatmanın etkin bir elemanı ve Finansörü olarak kullanılıyor…
Mezhep, Tarikat, Cemaat ve Aşiret örgütlenmeleri Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hep sorun ve rahatsızlık odağı olmuşlar, özellikle siyasi alanda belirleyici rol oynamışlardır. Ülkemizdeki gerici, tutucu, muhafazakâr ve baskıcı iktidarların hayat kaynağı bu tür örgütlenmelerdir. Siyasete doğrudan ve dolaylı müdahil oluyor, toplumu çağ dışı yapılara çekmeye çalışıyorlar. İşi çatışma ve ayrışma noktasına taşıyan bu karanlık örgütlenmeler, ülkenin başını daha çok ağrıtacak eylemlerden uzak durmuyorlar. Kimi sağ siyasetlerde, ülkenin gerici kuşatılmasında bu oyunculardan yeterince yararlanıyorlar…
Bölgesel Sosyal, Siyasal ve Ekonomik sorunları teğet geçerek, Demokrasi ve İnsan Hakları söylemiyle, terör ve dış destekli etnik siyaset yapanlar da kuşatmanın etkin elemanı olarak işlev görüyorlar. PKK terör örgütü ise, onun la eylem ve kadro ilişkisi içinde olan BDP’nin legal bir Siyaset kurumu olarak kabul edilmesi hukuksal ve Siyasal hiçbir tanıma sığmaz. Etnik bir ayrımcılığı ve terörü gündeminden çıkarmayan ve legal siyaset içinde cirit atan bu yapılanma, Türkiye’nin göstereceği çoğu gelişme ve atılımı bloke etmekte, kuşatmanın baş aktörleri arasında yer almaktadır…
Demokratik devletlerin temel direği ve halkın son sığınağı olan Adalet mekanizması, tehdit, şantaj ve kanun oyunları ile iş göremez hale getirilmiştir. Çaresiz kitlelerin son sığınağı olan Adalet, yandaşlaştırılarak iç kuşatmanın etkin elemanlarından biri haline sokulmuştur. Toplumun ve Adalet mekanizması içinde emek veren insanlarımızın bu uygulamaya karşı oldukça sert tepki vermeleri kaçınılmazdır ve uzak değildir…
Kim olursa olsun, hangi Siyasetten olursa olsun, ülkemizin ve insanlarımızın geleceğini çalan hırsızlarla mücadele etmek, soyguna, talana dur demek, insanlarımızın emeğinin ve artı değerlerinin birilerince yutulmasını engellemeye çabalamak insanlık görevidir. Dağıtılan paketlere, zarflara konan üç-beş liraya onurlar satılmamalıdır. Küçük çıkar ve menfaatler karşılığı Kula kulluk etmek onurlu insanlara yakışmaz. Kula kulluğun sonu yoktur. Kula kulluk etmenin sonu köleliktir. Kula kulluk edenler hem kendilerine, hem de inançlarına ihanet ediyor demektir…
30 Mart günü yapılacak yerel seçimlerde halkımız yapacağı siyasi tercihlerle gerçek Demokrasiye, Hukuk Devletine, özgürce birlikte yaşamaya, kardeşliğe, iç ve dış kuşatma zincirlerini kırmaya köprü kuracağı gibi, yaşadıklarından ders çıkarmayarak, gerçeklere gözlerini kapayıp, yıllarca aldatılmışlığı doğrultusunda oy kullanırsa, düşeceği uçurumun derinliğini kendisi bile ölçemez…
Karanlıklara, küçük paketlere, öte dünya vaatlerine aldanıp oy kullanarak, ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğini çaldırmayalım. Halkımızın akıl, mantık, onur ve dürüstlük yolunu seçeceğine inanıyorum!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.