Behice Boran'a "VENCEREMOS"
Babası Sadık Bey, tahıl ticareti ile uğraşan bir tüccardır. On yaşındayken (Behice Boran'ın eğitim olanaklarının çoğaltılması amacıyla) ailecek İstanbula yerleştiler. Bursada başladığı ilkokula, İstanbulda Fransız okulunda devam etti. Ortaokulu Arnavut
Behice Boran
(1 Mayıs 1910 - 10 Ekim 1987)
14 Mayıs 1910 (eski takvime göre 1 Mayıs 1326-miladi takvime göre 14 Mayıs'ta doğmasına karşın kendisi Uğur Mumcu ile söyleşisinde doğum tarihini 1 Mayıs olarak aktarır) tarihinde Bursa’da doğdu. Ailesi varlıklı sayılır.
Babası Sadık Bey, tahıl ticareti ile uğraşan bir tüccardır. On yaşındayken (Behice Boran'ın eğitim olanaklarının çoğaltılması amacıyla) ailecek İstanbul’a yerleştiler. Bursa’da başladığı ilkokula, İstanbul’da Fransız okulunda devam etti. Ortaokulu Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde okudu.
http://www.behiceboran.org/index.php W'eb Sayfası
https://www.facebook.com/behice.boran.selam.kavgana Face Book Sayfası
1927’de orta, 1931’de lise bölümlerini birincilikle bitirdi. İlk yazılarını okul dergisinde yazdı. Aynı yıl (1931) İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne girdi. 1932’de Uluslararası Çalışma Bürosunun Cenevredeki verdiği Fransızca yaz kurslarına gitti. 1933’de babasını kaybetti ve felsefe öğreniminin ikinci yılında, kendi isteği üzerine, öğretmenlik ehliyeti aldı ve Manisa Orta Mektebine İngilizce öğretmeni olarak atandı.
Doktora tezini, Amerikan toplum yapısının işleyişi üzerine yaptığı Mesleki Hareketlilik Üzerine Bir Çalışma: Birleşik Devletlerde Mesleki Gruplaşmaların Yaş Gruplarına Göre Dağılımının Analizi (1910-1930) çalışmasıyla tamamladı.
1939’da sosyoloji doktoru oldu.
1941’de bir grup arkadaşıyla birlikte Yurt ve Dünya dergisini, 1943’te “daha belirgin bir ideolojik çizgi”de yayın yapmak amacıyla Muzaffer Şerif Başoğlu ile birlikte Adımlar dergisini çıkardı.
1944’te, Yurt ve Dünya 42. sayısında, Adımlar 12. sayısında (12. sayı basılmasına rağmen dağıttırılmadı) ağır baskılar nedeniyle yayına son verdi. Boran 21. sayısına kadar Yurt ve Dünya’nın ve Adımlar’ın sahibi ve neşriyat müdürüdür.
1942’de, dönemin önde gelen yirmi dört gazetecisinin ve yazarının bulunduğu CHP Edebiyat Ödülü jürisinde yer aldı.
1941-1942’de doçentlik tezi olan Bir Köy Üzerine Sosyal Yapı ve Sosyal Değişme Tetkiki’ni tamamdı ve Sosyolojide Tekâmül sunuşuyla doçent oldu. Aynı yıl tek köy üzerine olan incelemesini saha araştırmasıyla genişleterek Toplumsal Yapı Araştırmaları (İki Köy Çeşidinin Mukayeseli Tetkiki) kitabını yazmaya başladı. Kitap 1945’te basıldı, ancak üniversite kitabı dağıtmadı.
Boran 1942’de faaliyetini gizli olarak sürdüren Türkiye Komünist Partisi’ne girdi. Adımlar’da Zeki Baştımar gibi partililerin yazılarına yer vermeye başladı. Önce gizli İlerici Demokrat Gençler Derneği’nin, 1945’te de yasal Türkiye Gençler Derneği’nin çalışmalarını destekledi. Derneğin yayını Ant Gençlik’te faşizm üzerine yazılar yazdı.
1945’te, Tan gazetesinde demokrasi üzerine bir dizi makalesi yayınlandı. Yine aynı yıl tek parti yönetimine karşı muhalefet eden farklı çevrelerin yayın organı olması amacıyla çıkarılan Görüşler’de yazmaya başladı. İktidarın bu çevrelerin yakınlaşmasını önlemek için şiddet eylemlerini kışkırtmasıyla Tan gazetesi ve matbaası tahrip edildi ve Tan’ın yayın yaşamı son buldu.
Bu ortamda Boran’ın 1945’te başlayan (ve 15 Aralık 1951’de sona erecek olan) üniversiteden koparılma süreci başlar. Tan baskınından sonra Niyazi Berkes, Pertev Naili Boratav’la birlikte Bakanlık emrine alındı. Danıştay kararıyla görevlerine geri döndüler.
1946’da İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer Meclis kürsüsünden solcu öğretim üyelerini hedef gösteren bir konuşma yaptı. Hükümetten gelen baskılar üzerine, Fakülte Yönetim Kurulu kararıyla ders vermeleri yasaklandı. Üniversiteler Arası Kurula itirazda bulundular. Kurul uzaklaştırma kararını bozdu. Ancak üniversite işleyişi içinde atılmalarını başaramayacağını gören iktidar 1948’te, TBMM’de Ankara Üniversitesi’nin kadro kanunu çıkarırken Boran, Berkes, Boratav’ın isimlerini tek tek zikrederek üniversitedeki kadrolarının ödeneklerini kesti. Böylece haklarında özel kanun çıkarılmış oldu. Memuriyetleri devam etti, ama ders vermeleri engellendi. İdarenin başvurduğu Danıştay bir suç oluşmadığına karar vermesine rağmen baskılar sonucunda “sağcı talebeleri sınıfta bırakmak, komünizmi ve Rus rejimini methetmek” suçlamalarının mahkemelerde görülmesine karar verdi. Yargılanma sonucunda üçer ay ceza aldılar, ama karar Yargıtay tarafından 1950 Haziranında bozuldu. Ancak bütün bu bozmalar idari ve hukuki bir sonuç doğurmadı. Böylece beş yıllık bir usulsuzlük ve hukuksuzluk sonucunda üniversiteden kopartılırlar. Boran açısından sonuç şu oldu: “Bilim büyük bir kıymet kaybetmişti, ama sosyalizm militan bir lider kazanacaktı.” Boran, Berkes, Boratav resmi makamlarca yurtdışına çıkmaya teşvik edildiler, hatta zorlandılar. Bu arada yurtdışındaki üniversitelerden teklifler almaktaydılar. Ama ülkede kalmak için uzun süre direndiler. Sonunda Boratav 1952’de Fransa’ya, Berkes 1950’de Kanada’ya gitti.
1946’da, Boran, çevirmen Nevzat Hatko ile evlendi.
1947’de yazdığı, sosyolojinin ana akımlarını ve temel konularını ele aldığı Geriye Dönüp Baktığımızda Sosyoloji başlıklı makalesi American Journal of Sociology’de yayınlandı. Makalenin önemli yankıları oldu ve uzun süren tartışmalara yol açtı. Boran içinde bulunduğu koşullar nedeniyle tartışmayı sürdüremedi. (Boran o tarihlerde Amerikan Sosyoloji Derneği’nin Türkiye’den tek üyesiydi.)
1946’da TKP lideri Şefik Hüsnü Deymer’in kurduğu Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi’ne destek verdi. Partinin gazetesi Söz’de demokrasi, demokrasinin sınıf karakteri ve halkın siyasete katılımı üzerine makaleler yazdı.
1949’da Basın Yayın Umum Müdürlüğü’nde çalışan, Anadolu Ajansı ve Radyo dış yayınlar bölümünde tercümanlık da yapan eşi Nevzat Hatko’nun da işten çıkarılmasından sonra, İstanbul’a taşındılar.
1950’de “Nâzım Hikmet’e af” çalışmalarına katıldı. “Nâzım Hikmet’in Büyüklüğü” başlıklı yazısı Hür Gençlik’te yayınlandı.
1950’de bir grup arkadaşıyla birlikte, İstanbul’da Türk Barışseverler Cemiyeti’ni kurdular. Cemiyet, Türkiye’nin dış politikasını eleştirdi, Kore’ye asker yollanmasına karşı çıkan bir bildiri yayınladı. Bildiri dağıtımına Galata Köprüsü’nde katıldı. Boran ve arkadaşları bir gün sonra tutuklandı. Boran önce 3 yıl 9 aya mahkûm edildi, daha sonra 15 ay hapis, 5 ay sürgün cezası aldı.
Dava sürerken hamileliği nedeniyle geçici olarak tahliye edildi, 1951’de oğlu Dursun’u doğurdu.
Barışseverler’den aldığı cezayı tamamladıktan sonra 1953’te TKP tevkifatına dahil edildi. İki ay tutuklu kaldı, delil yetersizliğinden beraat etti. Ama dava bahanesiyle açığa alınmış olmasına rağmen devam eden devlet memuriyetiyle ile ilişkisi kesildi.
1954-1960 arasında, eşi Nevzat Hatko’yla birlikte kurdukları tercüme bürosunda çalıştı. Ayrıca kitap çevirileri yaptı.
27 Mayıs 1960’tan sonra yeniden yazmaya başladı ve aktif siyasal yaşama döndü.
1961’de kurulan Türkiye İşçi Partisi’ne −Mehmet Ali Aybar’ın Parti’ye genel başkan olmasının ardından 1962 sonunda üye oldu.
1960 sonrasında, 27 Mayıs’ın tamamlanmadığını düşünen ve aynı yolu izlemeyi düşünen çevreler oluştu. Bunlar YÖN dergisi çevresinde toplandı. Aralık 1961’de geniş bir aydın çevrenin imzaladığı YÖN Bildirisi yayınlandı. Bildiri “çözüm sosyalizmdir” demesine rağmen “asker-sivil bürokrasiye, yukarıdan değişimlere” vurgusu nedeniyle Aybar ve Boran tarafından imzalanmadı. Boran Öncü, Vatan gazetelerinde
ve YÖN, Sosyal Adalet dergilerinde 27 Mayıs darbesiyle önemli bir toplumsal ve siyasal açılış yaşandığını, ancak darbeciliğin çıkar yol olmadığını savunan, “kestirme yol”lara karşı çıkan, işçi sınıfının ve geniş emekçi kitlelerin örgütlenmesinin, mücadeleye katılmasının başat önemini belirten yazılar yazdı.
Parti’nin Etüt ve Araştırma Bürosu’nda çalıştı. Yeni parti programının hazırlaması çalışmalarına katıldı. “İşçi sınıfının demokratik öncülüğü”nün programda yer almasını önerdi. Hazırlık grubu içinde çıkan farklılıkta Boran’ın görüşü etkili oldu ve Kongre’ye bu taslak sunuldu.
1964’teki 1. Kongre’den sonra Merkez Yürütme Kurulu’na (MYK) seçildi.
1964’te Bertrand Russell’in düzenlediği “Ortadoğu ülkelerinin atomik silahlardan temizlenmesi” toplantısının çağrılılarındandı.
1965 genel milletvekili seçimlerinde Urfa milletvekili olarak TBMM’ye girdi.
1969’a kadar Parti’nin TBMM çalışmalarına aktif olarak katıldı. Dış politika, milli savunma, eğitim sorunları üzerine konuşmalar yaptı, komisyonlarda görev aldı. Türkiye-Avrupa Ekonomik Topluluğu Karma Parlamento Komisyonu’nda yer aldı, Avrupa Parlamentosu’nda konuştu.
1966’da toplanan Parti’nin 2. Kongresi’nden sonra yeniden MYK’ya seçildi. Kongrede “Milli Demokratik Devrim (MDD)” tezine karşı parti çizgisinin sözcülüğünü yaptı.
1968’de Sovyetler Birliği’nin Çekoslovakya müdahalesine karşı çıkan bir makale yazdı.
1968’de yayınladığı Türkiye ve Sosyalizmin Sorunları’nda 27 Mayıs sonrasındaki sosyalist hareketin durumunu ve sorunlarını ele aldı, sosyalist ülkelerin kimi yönelimlerini eleştirdi.
Kasım 1968’te 3. Kongre öncesinde Mehmet Ali Aybar ile anlaşmazlık baş gösterdi. Nihat Sargın, Sadun Aren, Şaban Erik, Minnetullah Haydaroğlu ile birlikte “5’li Takrir (Önerge)” ile Aybar’a karşı bir muhalefet başlattı. Önerge, partide kişisel yönetim eğiliminin arttığı, parti politikalarının organlarca belirlenmesi ve açıklanması gerektiği belirtiliyor, TİP Tüzük ve Programında yer alan sosyalizmin demokratik yolunun sulandırılmaması isteniyordu. 3. Kongre’de Aybar etkili oldu ve Boran GYK’ya seçilemedi.
Boran, Aralık 1968’te 2. Olağanüstü Kongre’de GYK üyeliğine seçildi. Parti muhalefetinin görüşlerini savunmak, Aybarcılık ve MDD’cilik ile mücadele etmek amacıyla Emek dergisini çıkaranlar arasında yer aldı.
Parti’nin 1969 seçimlerindeki başarısızlığı üzerine Aybar istifa etti. Genel başkanlığa önce Mehmet Ali Aslan, sonra Şaban Yıldız seçildi. Şaban Yıldız’ın önerisiyle Boran Ocak 1970’te genel sekreter seçildi. Boran bu dönemde Parti’nin yeniden toparlanması için yoğun bir teorik, politik faaliyet içinde oldu.
Kasım 1970’te toplanan 4. Kongre sonrasında genel başkanlığa seçildi. Türkiye’de bir parti kongresinde ilk kez, Kürt halkının varlığına ve haklarına ilişkin kararlar alındı. 4. Kongre ile iki yıllık sarsıntıya son verip Parti’yi yeniden toparlama çalışmaları başladı. Parti’nin yalnızca “yatay değil, dikey olarak da örgütlenmesi” gerektiği kararları alındı. Parti örgütleri yeniden canlanmaya başladı.
TİP askerin siyasete müdahalesine ve Meclis’in devre dışı bırakılmasına karşı çıktı. Boran “Faşizm parlamenter kılığa büründürülmüş veya üniforma giydirilmiş şekliyle kapı ağzında boy göstermiştir” açıklamasıyla “Faşizme Hayır Kampanyası”nı başlattı. 12 Mart Muhtırası’ndan sonra erken seçim önerdi.
12 Mart 1971’deki askeri müdahaleden sonra Parti ve bazı Partililer hakkında davalar açılmaya başlandı. Mayıs 1971’de Boran, parti yöneticileri ve bazı Partililer tutuklandı. Anayasa Mahkemesi Kürt Sorunu kararını Parti’yi kapatma gerekçesi yaptı. Temmuz 1971’de TİP “bölücülük”ten kapatıldı. Sıkıyönetim mahkemesi ise TİP’in gizli bir örgüte dönüştüğüne karar vererek yöneticilerini mahkûm etti.
Boran Ekim 1972’de 15 yıl ağır hapis, 5 yıl gözetim cezası aldı. Temmuz 1974 affıyla çıktı. Sıkıyönetim Mahkemesindeki savunması 1975’te “İki Açıdan TİP Davası” adıyla yayınlandı.
Boran 1975’te TİP’in yeniden kuruluşuna öncülük etti. Parti 4. Kongre’nin politik ve örgütsel yönelimleri doğrultusunda çalışmalarına başladı. Boran’a göre TİP toplumsal meşruiyetini kanıtlamıştı. Parti bu meşruiyet üzerine inşa edilebilirdi. Yeniden kuruluş tarihi olarak 1 Mayıs 1975 tarihi seçilir.
1975 sonrasında TİP’liler, 1970 öncesi mirası canlandırmaya yöneldi. Boran demokratikleşme ve demokrasi mücadelesi sorununu üzerinde durdu. Boran’ın Yürüyüş,Çark Başak ve Yurt ve Dünya dergilerindeki yazıları ve parti toplantılarındaki konuşmaları demokratikleşme sorununa odaklandı. Partili yoldaşları ile birlikte yaklaşan seçimlere hazırlık olarak kampanyalar örgütlediler. Seçim çalışmalarının ardından “Şili Halkıyla Dayanışma”, “Yerel Yönetimler Demokratikleştirilmelidir”
1977’deki 1. Kongreden sonra yeniden genel başkan seçildi. Kongre sonrasında TİP CHP’ye demokrasiyi korumak ve güçlendirmek için işbirliği önerdi, öneri reddedildi. Parti’nin, 1977 Haziran ve Aralık seçimlerinde yüzde birin altında oy alması önemli bir tıkanıklığa işaret ediyordu. TİP solun diğer kesimleriyle temaslarını artırmaya,birlikte politika yapmaya daha önem verir oldu. Boran, 1978’den başlayarak, ilerici ve sol güçlerin işbirliği çalışmalarını destekledi.
1978’de Türkiye’nin durumunu analiz eden ve öneriler geliştiren Demokratikleşme İçin Plan kitabının çalışmasına öncülük etti.
İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığının sokağa çıkma yasağı ilan ettiği 1 Mayıs 1979’da yasağı protesto amacıyla ve 1 Mayıs’ı kutlamak için Boran, Partililer ve Genç Öncü’lülerle birlikte sokağa çıktı. Tutuklandı, bir süre tutuklu kaldı. Yargılama sonucunda bir aya mahkûm edildi.
Boran 1979 Senato Seçimlerinde İstanbul’dan aday oldu. Parti bu seçimlerde de başarısız oldu. 1977 ve 1979 seçim sonuçlarından sonra Parti siyasi rota değişikliğine karar verdi. Parti’de “Tek Parti-Tek Cephe” kararlarıyla sonuçlanan bir genel tartışma açıldı. Sonucunda TİP TSİP ve TKP’ye birleşme önerdi. Boran bu çizgiyi destekledi. 1987’de Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nin kurulmasıyla sonuçlanacak birlik süreci böylece başladı.
1979 seçimlerinde yaptığı radyo konuşması nedeniyle hakkında dava açıldı. (Dava gıyabında 12 Eylül sonrasında da sürdürüldü ve 8 yıl 9 ay ağır hapis, 2 yıl 11 ay sürgün cezası aldı.)
12 Eylül Darbesi sonrasında partili arkadaşlarının ısrarı sonucunda yurtdışına çıktı. Askeri cuntanın “yurda dön” çağrısına uymadı, yurttaşlıktan çıkarıldı. Yurtdışında cunta karşıtı faaliyetler içinde aktif olarak yer aldı. Yurtdışındayken katıldığı tüm toplantılarda 12 Eylül cuntasının faşist karakterini ve buna karşı birleşik mücadelenin önemini vurguladı. Sol Birlik çalışmalarına önem verdi ve bu amaca dönük çeşitli toplantılara (örneğin Uluslararası Köln Konferansı’na) başkanlık etti. TKP ile birlik görüşmelerinin başlayıp ortak bir partiye doğru yol alındığı ve ortak program çalışmalarının yürütüldüğü süreçte yeni açılımları destekledi.
1987 Ekim’inde birleşmenin açıklanacağı toplantıya katılarak kendini yormaması konusunda doktorların yaptığı tüm uyarılara rağmen “kararın açıklanması sırasında TİP, TKP üyeleri ve sol kamuoyu açısından bir kuşkuya yol açmamak için” ölümü pahasına toplantıya katıldı.
Ve iki gün sonra, 10 Ekim’de yaşama gözlerini yumdu.
Cenazesi Türkiye’ye getirildi. Ülke çapında geniş bir toplumsal ve siyasal sahipleniş yaşandı. 16 Ekim’de TBMM’de cenaze töreni düzenlendi. 18 Ekim 1987’de İstanbul’da on binlerce kişinin katıldığı görkemli bir törenle Zincirlikuyu mezarlığına defnedildi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.