BUYURUN MİLLET BUYURUN BİZİM SARAY SOFRASINA
Birilerinin doyumsuzluğunun sonu gelmiyor. Ülkenin tüm mal varlıklarına el koyma kolaylığı sağlayan Varlık Fonunun başına geçiyor, damadını da yardımcı olarak atıyor. Yetmiyor. Bu rezaletlerin üzerine birde uçak meselesi biniyor. Cumhurbaşkanlığı uçak fil
BUYURUN MİLLET BUYURUN BİZİM SARAY SOFRASINA
ABDULLAH AYDIN
Türkiye topraklarının her karışı, dağı taşı, düz ovası çeşitli tat ve lezzetleri içeren aşlarla, yemeklerle, insana yaşam kaynağı olan sofralarla doludur. Bu ülkede yaşayan insanların uzaklardan tat aramaya, adını ve tadını bilmediği, hatta ismini söylemekte zorlandığı yabancı yemek ve içeceklere ihtiyacı yoktur.
Milletin bunlara ihtiyacı olmasa da, birilerinin bu afili kelimelerle isimlendirilen içecek ve yiyeceklere ihtiyacı olduğunu, bu tür sofralarla kimi zafiyetlerin ve zayıflıkların üstünün örtüleceğine inanıyor. İnanıyor olmalılar ki; toplumumuzun aklının ucundan bile geçmeyen gösterişler peşinde itibar arıyorlar. Bunun somut örneğini 30 Ağustos kutlamaları için Cumhurbaşkanlığının 1150 odalı sarayında verilen kabul töreninde (resepsiyonda) yaşadık.
Bu daveti düzenleyenler ve bu davette geğirene kadar yiyip içenler, yönettiklerini sandıkları bu halkın Seksen Milyonunun bu isimdeki yiyecek ve içecekleri, yemeleri-içmeleri, tanımaları şöyle dursun, isimlerini dahi duymamışlarını bilmezler mi?
Son aylarda ‘Yerli ve Milli’ sözünü dilinden düşürmeyen, akıl yitimi ürünümüz çok maharetli siyasi yöneticilerimiz, o davet içinde şans bulan kişiler şöyle bir geriye dönüp, kendilerini iktidara ve yönetim kadrolarına taşıyan oy aldıkları kitlelerin sofralarının tas, tabak ve tenceresinin içine hangi yiyecekleri koyabildikleri veya koyamadıklarını hiç düşündüler mi acaba?
Cumhurbaşkanlığı sarayında yapılan, 30 Ağustos daveti sayesinde yemek-mutfak kültürümüz gelişti, kelime haznemiz zenginleşti. Bardağı 120 Lira olan içeceklerle, yaşamaktan zevk almanın o kadar da zor olmadığını öğrendik!
Sayılan yiyecek ve içecekleri yemedik içmedik, tadını-tuzunu bilmeyiz. Listelenen yiyecek ve içeceklerin adını bu ülkede yaşayan insanların kaçı biliyor-tanıyor, kaçı bu ‘Tanrı vergisi’ taamlardan tatmış olabilir? 2018 Temmuz ayı itibariyle 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1738 TL, yoksulluk sınırı 5662 TL. Çok nüfuslu ailelerin, işsiz dolaşanların (en az Dört Beş Milyon kişi)durumunu düşünmek bile insani duyguya sahip olanların içini burkuyor, yüreğini yakıyor.
Bu arada fazla üzülmemize de gerek yok(!) Ortalama emekli maaşı ile yaşamak zorunda olan bir yurttaş, her ay 20 bardak ejder meyveli Chia tohumlu Smoothie içerek yaşamını devam ettirip hayatın tadını çıkarabilir(!)
Birilerinin doyumsuzluğunun sonu gelmiyor. Ülkenin tüm mal varlıklarına el koyma kolaylığı sağlayan Varlık Fonunun başına geçiyor, damadını da yardımcı olarak atıyor. Yetmiyor. Bu rezaletlerin üzerine birde uçak meselesi biniyor. Cumhurbaşkanlığı uçak filosuna 400 Milyon Dolar (İki Buçuk Milyar Lira) bedelle 76 kişilik, yataklı, Mutfaklı, hastaneli bir uçak daha alınıyor.
Üretimsizlik ve borç batağına düşürülmüş bir ülkede, yöneticilerin bu tür şaşaalı, tantanalı yaşam gösterileri her türlü iflasın yalancı inkârıdır. Kişi başı Yarım Milyon Liraya yakın borç altına girmiş bu ülkede ‘kılı Kırk yarmak’ gerekirken, sefahat içinde yaşamanın her türlüsünü kendilerine hak gören yöneticiler, tarihin satır ve sayfalarına suçlu olarak geçeceklerdir.
Türkiye her geçen gün içinden çıkılmaz bir bataklığa doğru sürükleniyor, aç ve muhtaç insanların sayısı artıyor, birliğimiz ve varlığımız tehlikeli bir boşluğa itiliyor.
Toplumumuz: “komşusu aç yatarken tok gezen bizden değildir” felsefesini kanıksamış, unutmuş olmalı ki; içinde yaşadığı toplumun zorluklarını görmezden geliyor, gelişmeleri hak sahibi olarak değil, başına gelecek felâketin sonucunu hesap etmeyen bir vurdumduymazlıkla anlamazlıktan geliyor ve sessiz kalıyor. Kötülüklerin nedeni, doğru tercihler yapmayan sen, ben, o dur, hepimizdir. Varlığımızı, her türlü zenginliklerimizi hortumlayan, hortumlatan bu yanlış yönetimi birlikte oluşturduk, birlikte seçtik. Faturayı da çok ağır ödeyeceğiz.
Yazımızı Tevfik Fikret’in ‘HAN-I YAĞMA adlı şiirinin son dörtlüğü ve beytiyle bitirelim;
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bu çıtırdayan ocak!
Bu günkü mideler kavi, bu günkü çorbalar sıcak!
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Ey millet! Olanları görmek istemiyorsanız, sizde buyurun Han-ı Yağma sofrasına!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.