DAHA ON BEŞ YAŞINDA!
Babamın iş gömleklerini hep ben ütülerdim. Yani genellikle ütü işini ben devralırdım annemden. Çok da severdim ütü yapmayı. Bin bir hayal birden kurardım ütü masasının başında. Büyüyünce evlenip yuva kuracağım adamın gömleklerini de aynı titizlikle ütül
DAHA ON BEŞ YAŞINDA!
“Yaşıtlarım kalem tutarken içim titrerdi” dedi. Sonra ardı ardına boğazına düğümlenen kelimeler çıkmakta ve sesle buluşmakta hayli zorlandı.
Anlatırken gözyaşlarına sahip olamıyordu. Bırak aksın dedim. Fısıldarcasına.
Sonra başladı anlatmaya bende dinlemeye…
“Dünyanın en vahşi yaratığıyla karşı karşıya kalmıştım. Ne yapacağımı bilemedim. Çaresizdim. Küçüktüm. Ve en önemlisi daha çocuktum. Dedem yaşındaki o vahşi adam. Adı batsın diyorum her zaman. Akşam saatlerinde alt geçitten geçmek için merdivenlere yaklaştım. İçimde bir korku olurdu her zaman. Sakin hafif loş bir geçitte, üstelik akşam yaklaşıyordu. Alelacele geçeyim derken o hayvani duyguları kabarmış adam önüme çıktı. Kaçmaya çalıştım izbandut gibi dikildi karşıma. Mümkün değildi kaçmak. Kaçmayı geçtim sesimi dahi çıkaramadım. Ya da çıkardım da bana çıkaramadım gibi geldi. O akşam tek bir Allah’ın kulu da mı geçmedi oradan. Hafızam siliniyordu bir bir. Çığlık feryat figan olmuştu. Ses tellerim zedelenmiş, aklımı yitirmek üzereydim. Oysa daha çok küçüktüm.”
Tüylerim diken diken oluyordu her kelimede. Kendimi yerine koymaya çalıştım. Bu mümkün değildi. Böyle bir şeyin hayali dahi mide bulandırıcıydı.
“Babamın iş gömleklerini hep ben ütülerdim. Yani genellikle ütü işini ben devralırdım annemden. Çok da severdim ütü yapmayı. Bin bir hayal birden kurardım ütü masasının başında. Büyüyünce evlenip yuva kuracağım adamın gömleklerini de aynı titizlikle ütüleyecektim. Özene bezene giydirecektim. İşe gönderecektim. Babam gibi.”
“ Babam benim ilk aşkımdı. Her genç kızın olduğu gibi. Benim de babam gibi olacaktı eşim. Zeki, çalışkan, yakışıklı… Daha ne isterdim ki. Babamdan bir tane daha. Hem de onu kardeşlerimle paylaşmak zorunda kalmayacaktım.”
Bir an durakladı. Derin bir nefes aldı. Gözlerini öylece yere dikmiş susuyordu. Aslında susmuyordu. Çığlık çığlığa aynı anı tekrar tekrar yaşıyordu. Her saniyesini…
Kalktı oturduğu yerden, ağlayan bebeğinin altını değiştirdi. Mama hazırladı. Karnını doyurdu. Ve tekrar konuştu:
“Kalem tutmam gerekiyordu benim, kitaplar okumam gerekirdi. Bebek bakmam değil!” dedi.
Sustum. Sustum zira söyleyecek sözlerim kalmamıştı. Zihnim bulanmıştı.
Şimdi sorarım size; böyle sapkın zihniyetler varken bu toplumda biz nasıl güvende hissedeceğiz kendimizi? Kime güveneceğiz? Nasıl sokağa çıkacağız? Nasıl yaşayacağız?
NASIL YAŞAYACAĞIZ?
“Ben istemedim böyle olmasını” dedi.
Ve o bana döndüğü karanlığa tekrar yol aldı. Kucağında bebeği. Daha on beş yaşında…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.