Değerli Yanlızlık Ve Komşularla ...!

Değerli Yanlızlık Ve Komşularla ...!

Suriye’nin ve Irak’ın üçe bölünmesinin Türkiye’nin politikalarının çöküşü ve adeta kabile ve şehir devletlerine geçisin eşiği olduğunu AKP içinden birilerinin Erdoğan-Davutoğlu ikilisine anlatamaması da çok fena ve dış politikadaki çöküşü hazırlayan ciddi




Değerli Yalnızlık ve Komşularla Sıfır Sorun

 

Politikasının Geldiği Nokta!

Yıllardır Ülkemiz dış politikası ile öğünürdü bilirsiniz. Her türlü ekonomik, siyasi,politikalar atillaünal-7.jpegdeğişime uğrar ama yılların tecrübeli hariciyecilerinin de etkisi ile dış politika değişmezdi. AKP iktidarında durum ne idi ne oldu?

AKP Hükümetlerinde Dışişleri Bakanlığını dört isim üstlendi. Abdullah Gül’ün kurduğu hükümette ilk olarak meslekten gelen bir milletvekili, E. Büyükelçi Yaşar Yakış görev aldı. Sonra da Abdullah Gül ve Ali Babacan Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturdu.

Adı geçen üç bakan döneminde de Türk dış politikası büyük ölçüde geleneksel olarak yürütüldü. Dışişleri bürokrasisi devredeydi. ‘Fabrika ayarları’ ile pek oynanmadı. Bu dönemde CHP’nin dış politikasını yürüten kurmaylar Osman Korutürk ve Faruk Loğoğlu bile önemli misyonlar yerine getirdiler.

Erdoğan daha önceden dış politika danışmanı olarak yanında yer alan Davutoğlu'nu ülkenin dış politika dümenine oturtması ile ne olduysa oldu.

Hem içerden hem dışardan çok yoğun ve sert eleştirilere maruz kalan Türk dış politikasının bu dönemdeki seyrine damgasını vuran tanımlama kuşkusuz “değerli yalnızlık” oldu. Ayrıca komşularla 0- sıfır- sorundan sorunsuz olmadığı ülke kalmayan pozisyona yükseliş.

Hatalı politik tercihler sonucunda bölgesinde hem yalnızlaşan hem de etkisizleşen Türkiye, Gezi Parkı süreci ve sonrasında uygulanan anti-demokratik yöntemler nedeniyle de Avrupa Birliği ve ABD ile ilişkilerde ciddi gerginlik dönemi geçirdi

Bu dönemde gerçeklerden kopan ve hayallere dalan Türk dış politikası ilk olarak direnç göreceğini düşündüğü Dışişleri bürokrasisini büyük ölçüde devre dışı bıraktı. Hatta, önceden çıkarılan torba yasa ile istisnai büyükelçilikleri amacından saptırarak çoğalttı ve hayal dünyasına uygun isimleri ekibine kattı. ‘Yeni Osmanlı’ rüyası ile gücünü abartarak tehlikeli eğilimlere yöneldi. Bırakın ümmetçiliği, çok daha tehlikeli biçimde mezhepçi yaklaşımlara girişti. Bunun sonucunda IŞİD gibi örgütlere kadar içli dışlı olmadığı yapı kalmadı. Vekalet savaşlarına yönelerek Türk dış politikasının hiç sapmadığı yollara girdi. Suriye’deki iç savaşta ve Mısır, Irak gibi ülkelerdeki iç ihtilaflarda taraf olmayı yeğledi.

Bütün bu süreçler Erdoğan-Davutoğlu kontrolündeki son dört beş yılın Türk dış politikasını tanınmaz hale getirdi. İstikrar yerine istikrarsızlık egemen oldu. İstikrar içinde güçlenen ve adım atabilen Türkiye, istikrarsızlıktan medet umarken adım adım batağa saplandı. IŞİD’in Musul’daki başkonsolosluğumuzu basarak başkonsolos da içinde olmak üzere 49 kişiyi rehin alması adeta içine girilen batağın son noktası oldu. Tarihimizde rastlanmadık karanlık bir sayfa olarak kayda geçti. Bu kara sayfanın kuşkusuz kaynağında mezhepçi politika adına, Şii Maliki’nin izolasyonu ve Sünnileri destekleme adına birkaç yıldır IŞİD gibi İslamcı örgütlere verilen destek rol oynadı. IŞİD, sadece ve sadece Musul baskınından sekiz gün önce adeta ‘lütfen’ terörist ilan edildi.

Ankara, bu süreçte ilk olarak Şam’la, giderek Kahire ve Bağdat’la ipleri kopardı. Bu iplerin kopmasında Irak ve Suriye’de mezhep faktörü, Mısır’da ise ‘Müslüman Biraderlik’ faktörü baskın geldi. Suriye politikasında Batılı müttefiklerle bile farklılıklar yaşandı. Batı, cihatçı örgütlere karşı mesafeli ve tedirginken, Erdoğan-Davutoğlu ikilisi Şam’ı devirmek için cihatçılardan medet umdu. El Nusra ve IŞİD’le girilen ilişkilere tepki gösteren devlet bürokrasisinden kimi unsurlara bile operasyon düzenlendi. Ama sonuçta Ankara, kendi yarattığı frankeştayna kolunu kaptırdı!

Irak’ın toprak bütünlüğünü savunan Türkiye, sonunda kendi eliyle bu ülkenin üçe bölünmesinin ortamını hazırlarken, Türkmenlerin hamiliğini de -en azından şimdilik- Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ne bıraktı!

Suriye’nin ve Irak’ın üçe bölünmesinin Türkiye’nin politikalarının çöküşü ve adeta kabile ve şehir devletlerine geçisin eşiği olduğunu AKP içinden birilerinin Erdoğan-Davutoğlu ikilisine anlatamaması da çok fena ve dış politikadaki çöküşü hazırlayan ciddi bir faktör. Fren sistemi olmayan bir otomobil gibi AKP’nin dış politikası!

Özellikle son dönemde izlenen politikalarla bölgenin kaybedenlerinden birisi de maalesef Türkiye oldu. Bu enkazı temizlemek de zor ve yıllar alacak adımlar gerektirecek. Türkiye, Ortadoğu’nun sözü geçen en önemli ülkesi iken, bu alanda rekabet ettiği İran ise bölgenin kazananı olmuştur. Kısa vadede bölünmesi an meselesi olan Suriye ve Irak’a yazık olmaktadır. Eşit yurttaşlık, demokrasi ve insan haklarına saygı temelinde bölgenin güçlü ülkesi olan Türkiye’nin ne yapması gerektiğini yakın geçmişi göstermektedir. Ne yapmaması gerektiği ise yukarıda belirttiğimiz gibi özellikle son üç dört yıllık politikalarında kendisini net bir şekilde göstermiştir.
Tek tek ülkeleri ve onlarla olan ilişkilerimizi yazmaya kalksan sayfalar yetmez. Ama içine düşülen durum açıkça ortada.
Artık dosta da düşmana da guven vermeyen bir politika olarak sürdürülmektedir.

Ucuz çıkarların peşinden koşan, sözünü dinletemeyen, bir anı bir anına uymayan, bir koyup üç almayı şiar edinen, 72 saat içinde bir komşusunun başkentinde olacağını söyleyebilen, borç batağının etkisi ile kime yamanacağını bilemeyen bir politika.
Ülkenin politikasının çıkar üzerine kurulması pek yanlış olmasa da yanlış olan anlık politika değişiklikleri, ve kararsızlığımızdır.
Ülkelerin insan yapısından kaynaklı tepkilerin oluşturduğu dış politikası ile ilgili cuk oturacak bir fıkra ile sona doğru yaklaşalım.

Farklı ülkelerden gelen bir turist grubu, şehir merkezinde bir cafeye gitmişler ve birer kola ısmarlamışlar.
Kolalar gelince bardaklarinda birer kara sinek olduğunu görmüşler.
İngiliz yeni bir bardakta yeni bir kola istemiş.
İsveçli aynı bardakta yeni bir kola istemiş.
Finlandiyalı sineğibardaktan çikardıktan sonra kolayı içmiş.
Rus kolayi sinekle birlikte içmiş.
Çinli sinegi yemiş, kolayı içmemiş.
Yahudi sineği yakalayıp çinli'ye satmış.
Yunanlı kolanın yarısını içtikten sonra itirazederek yeni bir kola istemiş.
Norveçli kolayı içtikten sonra bardaktaki sineği balık yemi olarak kullanmış.
İrlandalı sineği ezip kolayla karıştırmış ve ingiliz'e içirmiş.
Amerikalı cafeye tazminat davasi açmış ve 10milyon dolar kazanmış.
Türk ise olayı şiddetle kınamış..

Çok beğendiğim bir sözle bitirelim.
Türkiye'nin dış politikası yoktur.
Diğer ülkelerin Türkiye politikaları ve bunların ülkemiz nezdindeki sonuçları vardır.

Ne demişler ;

Elimizde acının kehribar tesbihi
ki kayıp durmakta parmaklarımızdan
Ey şair
yine bölük pörçük anlattın
yine eksik bıraktın bir şeyleri
gün devrilmekte ama sen
tutmamışsın acımızın çetelesini
Sen sus artık, bize bundan sonrasını
dövüşen anlatsın..

Eksik olabilir ama benden bu kadar gerisini bu politikayı yürütenler anlatsın!

Kaynaklar:
Muzaffer Ayhan Kara
www.bbc.co.uk
Ekşisözlük

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.