Devletin Bütçesi Baba Malı Değil
Bizler devlet adına vatandaş için hizmet üretiyoruz. Kimsenin kölesi ya da stresini atacağı nesneler değiliz. Bu vahim tabloların bir daha yaşanmaması için acilen genelde ve yerelde tedbir alınması şart. Bu noktada valimize çağrıda bulunuyorum: Acilen
Devletin Bütçesi Babanızın Malı Değil
Kamu-Sen Ordu İl Temsilcisi Ömer OKUMUŞ yaptığı açıklamada; Aralıksız olarak 10 yıldır ülkeyi dilediği gibi yöneten AKP iktidarının hazırladığı bütçeyle bir yıl daha geçirmeye hazırlanıyoruz. 2012 yılı boyunca memurları, emeklileri enflasyona ezdirmedik deyip, ülkenin kaymağını yandaş çevrelere dağıtanları gördük. Günlerce, sözde sendikaların ve siyasetçilerin büyük bir nimetmiş gibi anlattığı, toplu sözleşme tiyatrosunu izledik.
Eşit işe eşit ücret getireceği söylenen 666 sayılı KHK ile kamu görevlilerinin fazla mesailerinin, ikramiye haklarının gasp edildiğine, bazı kurumlarda yol ücretlerinin kaldırıldığına, öğretmen, akademisyen, KİT çalışanı gibi birçok memura ise hiç ek ödeme artışı yapılmadığına şahit olduk.
Şimdi bu çarpık anlayışın hazırladığı 2013 yılı bütçesi Meclis’te görüşülüyor. Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz. Hükümetin elindeki terazi bozuk, cetvel eğri, bu nedenle de yaptığı hesapların hepsi yanlış çıkıyor. Bir yanda milyonlarına milyonlar katan mutlu azınlık varken diğer tarafta ek ödemeden, fazla mesaiden, ikramiyeden bile mahrum bırakılan, %3+3 zamma mahkûm edilen memurlar bulunmaktadır.
Bilinmelidir ki, devletin bütçesi kimsenin babasının malı değildir. Bütçe de milli gelir de milletin ortak kaynağıdır. Hükümetin görevi, herkesin ortak malı olan bütçeyi adaletle yönetmek, elde edilen geliri, hakça paylaştırmaktır. 75 milyonun ortak kaynağından; milletin %99’u için ayrılan pay, milletin geri kalan %1’lik ayrıcalıklı kesimi için ayrılan pay kadar bile olamamıştır.
Son bir yıl içinde tavuk eti, fasulye %15, deterjan %13, sabun %18, şampuan %25, tren %27, vapur %19, otobüs %10, doğalgaz %29, odun %20, kömür %16, elektrik %20, okul masrafları ve tüp %10 zamlanmışken; memurlara %3+3 zammı reva gören anlayışın hazırladığı bütçenin adalet getirmeyeceği açıktır.
Bir saatlik fazla çalışma karşılığında ödenen ücretin 1,35 TL olduğu bu ülkede gelir adaletinden bahsetmek mümkün mü?
İddialara göre Türk ekonomisi büyümektedir. Ancak, bu büyüme dar gelirliye, ücretli çalışana, emekliye ve işsize yansıyacak tarzda gerçekleşmemektedir. Ülkemizde, gelir dağılımda yaşanan adaletsizlik hızla artmakta, zengin daha zengin, fakir daha fakir hale gelmektedir. Türkiye Kamu-Sen olarak itirazımız ekonomik program hazırlanırken, sosyal ayağının eksik bırakılmasınadır. Vatandaşına yansımayan büyümenin kime ne fayda sağlayacağı tartışmalıdır. Küresel sermayenin taleplerine uygun olarak hazırlanan ekonomik programlar, sermayeyi büyütürken; başta kamu çalışanları olmak üzere dar ve sabit gelirlileri ezmektedir. Milletin sırtına binilerek adalet sağlandığı, bütçe açıklarının kapatıldığı nerede görülmüştür?
Bütün bu verileri göz önünde bulundurarak soruyorum; siz bizim yerimizde olsanız bu hükümete dua mı ederdiniz, yoksa beddua mı?
Bu vesileyle son günlerde devlet memurlarına yapılan şiddet ve baskıdan duyduğumuz kaygıları sizlerle paylaşmak isterim: Ülkemiz genelinde ve ilimiz özelinde devlet memurları sözlü ve fiziki şiddete maruz kalmaktadır. Ne yazık ki bu saldırılar neticesinde yaralanan hatta hayatlarını kaybeden arkadaşlarımız var. Üzülerek görüyoruz ki sevgisizlik almış başını gidiyor. Ama bu sevgisizliğin kaynağının toplumun gözleri önünde bulunan ve bizleri temsil noktasında yer alan siyasilerden kaynaklandığı aşikardır. Bunun için TBMM’ndeki görüşmeleri izlemek yeterli gelir kanaatindeyim. Eleştiri yapmakla hakaret etmek arasındaki farkı unutan temsilcilerimiz toplumun şiddet eğlimini ve çatışma güdülerini körüklemektedir. Diğer taraftan devlet memurlarının çalışmadığını hatta yan gelip yattığını dillerine dolayan yetkililer memurlarını itibarsızlaştırarak adeta vatandaşın önüne olumsuzlukların sorumlusu olarak memurunu atmaktadır. Spor müsabakaları bile yarışmanın ötesinde savaş meydanına dönüyorsa bunun en önemli müsebbibi bizleri temsil etmekle görevlendiklerimizdir.
Geçtiğimiz günlerde Ordu’da sağlık çalışanlarımıza ve eğitimcilerimize saldırılar gerçekleştirildi. Son olarak Cuma günü Cumhuriyet Lisesi’nde öğretmen arkadaşımıza okuldan uzaklaştırılan bir öğrencinin bıçakla saldırması bizi vehamete düşürmüştür. Allah’a şükürler olsun arkadaşımız yaralanmadan kurtuldu. Ama olayın sonrasında aynı gencin sokakta bir şahsı bıçakla yaraladığı düşünülürse geldiğimiz nokta sözün bittiği yerdir.
Bizler devlet adına vatandaş için hizmet üretiyoruz. Kimsenin kölesi ya da stresini atacağı nesneler değiliz. Bu vahim tabloların bir daha yaşanmaması için acilen genelde ve yerelde tedbir alınması şart. Bu noktada valimize çağrıda bulunuyorum: Acilen ilimizdeki kamu kurum yöneticileri, sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarıyla şiddetin önlenmesi konusunda bir çalışma başlatalım. Dilerim bundan sonra hiç kimsenin şiddete maruz kalmadığı ve sevginin hakim olduğu bir gelecekte ömür boyu mutlu yaşarız" dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.