Kendi değerlerini çiğnemenin bedeli
Afişlere bakıldığında, Büyük insanlık için söylemine inanıp HDPye oy vermek, insanlığa ve iç barışa hizmet ve AKPden kurtulmanın en etkili yolu olarak takdim ediliyor. Bunların hepsinin büyük bir kandırmaca olduğu biliniyor ama algı yönetimiyle tersin
Kendi değerlerini çiğnemenin bedeli
Ahmet YAVUZ
Geçen hafta içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan NTV’de Oğuz Haksever’in sorularını yanıtlıyor. Bir ara, iktidara gelirken üç Y ile mücadele etmeyi taahhüt ettiklerini belirtti. Nasıl edecek de yolsuzluk konusuna temas edecek diye merak ettim. Bu üç Y’den üçüncüsü olan yolsuzluğu saymadı. Üç Y’yi sıralarken; Yoksulluk, Yasaklar ve yeniden Yoksulluk ifadesini kullandı.
Nedense, “yolsuzluk” diyemedi. Ya da demek istemedi. Dört bakanın istifası, sorun hukuken çözdürülmüş bile olsa, meseleyi yeterince izah ediyor diye düşünmüş olmalı ki, konuya girmedi.
Yasakları zaten biliyoruz. Yeni bir Gezi korkusu, Türkiye tarihinin sıkıyönetim ya da olağanüstü hal günlerinin yasalarını geride bıraktırdı.
YOKSULLUKLA MÜCADELEYE GELİNCE...
En büyük yoksulluk, iş görme becerisine sahip insanları üretimden kopararak onlara maddi yardım sağlamaktır. Ekilebilecek tarlaları işlememektir. Tabii ki düşkünlere yardım edilmelidir. Yoksullara eğitim ve sağlık hizmetinin parasız verilmesi sağlanmalıdır. Ama çalışabilecek, üretebilecek insanlara yardım etmek popülizmden ve oy kaygısıyla hareket etmekten gayrı bir şey değildir.
Başbakan’ın asgari ücrete ilişkin artış vaat eden muhalefet partilerini şikâyet için TÜSİAD’abaşvurması ve onlardan destek beklemesi de durumu trajikomik kılıyor.
AKP, iktidara gelirken verdiği sözleri çiğneyerek halk desteğini önemli ölçüde kayıp etmiştir. Bunda en büyük etken, topluma verdiği 3Y sözünü yerine getirememiş olması; yoksulluk ve yolsuzlukların ayyuka çıkması ve yasakların genişletilmesidir. Değerleri çiğnemenin bedeli ağırdır.
VİCDAN PINARLARI KURUYANLAR
Balyoz davası başladığında, müdahil olarak başvuranlar oldu. Aslında bu müracaat yasal değildi. Ancak her kararı hukuk adına kara bir leke olan 10. ÖYM, hukuksuz bir şekilde müdahillik taleplerini kabul etti. Bunlardan birisi olan ÖZGÜRDER Başkanı Rıdvan Kaya, 22 Mart 2011 tarihli 7. celsede, sahteliği daha o günden anlaşılan 11 Nolu CD’den çıkan veriler üzerinden soru sormayacağını belirterek E. Org. Çetin Doğan’a 1. Ordu Seminerinde kullandığı bir ifadeye ilişkin bir soru sordu ve yanıtını aldı.
Daha sonra 11 Nolu CD’nin sahteliği kanıtlanınca, müdahiller duruşmalara kayıtsız kaldılar. Karar açıklandığında, Müslüman vicdanına sahip olduğunu varsaydığımız bu arkadaşlardan, yapılan haksızlıklara karşı bir tepki umuldu. Tepki vermediler.
Yargıtay aşamasında, başkasına yapılan haksızlığı kendine yapılmış sayan Müslüman anlayışının normal olarak harekete geçip kararı temyiz etmeleri kendilerinden beklenirken, bunu da yapmadılar.
Bu arada Yargıtay, davada zarar gören olmadığı için müdahillerin bir zarara uğramadığından hareketle müdahil olmalarını yasaya aykırı buldu. Belki de bu davada verdiği tek doğru karar da buydu.
Peki, kendilerini özgürlük ve insan hakları savunucusu olarak gören ve Müslüman kimliklerini öne çıkarmayı tercih eden bu arkadaşların bir kısmı ne yaptılar biliyor musunuz?
4. ACM’nin bütün Balyoz sanıkları için verdiği beraat kararını, bir kısım sanıklar yönünden temyiz etmek için süre tutum dilekçesi verdiler. Mahkeme bu taleplerini reddetti ama itiraz hakları bulunuyor.
Herkes bilmeli ki, belli çevrelerin yaymaya çalıştığı “kurunun yanında yaşlar var” söylemi, beş para etmeyen bir psikolojik harp vasıtasıdır. Kendi düşmanlıklarına gerekçe arayanlar, birazcık temiz yanları kaldıysa, kendilerine şu soruyu sormalıdırlar: “Sahte CD’leri kim ve neden üretti? Bunların içindeki sahte darbe planları olmasaydı, bir darbe davası açılabilir miydi?”
Geçen hafta sonu Rıdvan Kaya ile Fatih Camii havlusunda karşılaştım. Yanında Abdurrahman Dilipak da vardı. Yaptıkları yanlışı anlattım. Dilipak’ın bu davanın bir Amerikan oyunu olduğunu söylemesinden mutlu oldum. Kendisi müdahil olmaktan çekildiğini de vurguladı. Ama Rıdvan Kaya’nın içine düştüğü tutarsızlığı anlamlandırmakta zorlandım.
Vardığım sonuç: Birilerinden öç almayı merkeze koyduğunuzda, hakikat ile bağınız kopuyor. Vicdan kendisini kör kuyuda buluyor.
Bir insanın vicdanını besleyen pınarlar kurursa da kendisine dindarım demesi sadece retorikten ibaret kalıyor. Adınız ÖZGÜRDER olsa bile...
HDP’Yİ PARLATMA GAYRETİ HIZ KESMİYOR
Afişlere bakıldığında, “Büyük insanlık için” söylemine inanıp HDP’ye oy vermek, insanlığa ve iç barışa hizmet ve AKP’den kurtulmanın en etkili yolu olarak takdim ediliyor. Bunların hepsinin büyük bir kandırmaca olduğu biliniyor ama algı yönetimiyle tersine çevrilme gayreti hız kesmiyor. Sanki eli kanlı bir çete binlerce insanın canına kast etmemiş... Sanki Demirtaş bu çete reisinin emrinin dışına çıkma hakkına sahipmiş... Sanki Güneydoğu’da parelel bir yapıyı AKP ile birlikte bu adamlar inşa etmemiş... Sanki seçimler silahların gölgesinde yapılmayacakmış... Ve işin garibi, bu “büyük insanlık için” yalanı akıllı insanlar arasında bile alıcı buluyor. Ne acı...
http://www.aydinlikgazete.com/kendi-degerlerini-cignemenin-bedeli-makale,60039.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.