MEĞER BEN AKİL DEĞİLMİŞİM
Ben yaptım oldu mantığı ile bu çağda ülke yönetmeye kalkışanlara, bu çağdışı mantığa çanak tutanlara, bu aptal oyunlarını seyretmekten bir türlü bıkmayanlara ne demeli? Bu ülkede yaşayan tüm yurttaşlar ne düşünüyor, nasıl bir çözüm öneriyor, doğru söyle
MEĞER BEN AKİL DEĞİLMİŞİM
ABDULLAH AYDIN
Ben de kendimi ‘Akil’ zannediyor ve tek seçici Tayyip Erdoğan’ın teklifini bekliyordum. Olmadı, biri bana ‘Pışşıık’ dedi ve ben kendimi sahnenin dışında buldum. Umutlarım yine başka bahara kaldı. Sadece ben mi kaybettim bu dışlamadan. Bütün ülke kaybetti bütün ülke(!) ‘Akil İnsan nasıl olurmuş?’ göremedi bu millet, yapacağım hizmetlerden mahrum kaldı. Ama sonuca üzülmedim dersem yalan olur. Meğer ben kendini ‘Akil’ zanneden andavallı biriymişim(!) Yemedi elin oğlu be!
Şaka gibi adeta… Sanki birileri bizimle dalga geçer gibi… Ortada bir oyun oynanıyor, ama seyirci bu oyunun anlamını bir türlü anlayamıyor veya bir türlü anlatılmıyor. Otuz yıldır devam eden ve on binlerce insanımızın hayatına, yüz milyarlarca lira ekonomik kayba, ülkenin geri kalmasına neden olan ve giderek ülkeyi ayrışma noktasına getiren bir konunun halka anlatılması ve destek alınması için komisyonlar kuruluyor. Kimden? Başbakanın ‘akıllı’(!) teşhisi koyduğu ve siyaseten kendisine yakın bulduğu kişilerden. Aradaki serpiştirme isimler kimseyi aldatmamalı…
Kimilerince Kürt sorunu, kimilerince terör sorunu, kimilerince de Demokrasi sorunu olarak nitelenen bu açmaz, temelinden değil, uç anlamlarla halka sunulmuş, perde arkası halkımızca hep karanlık bırakılmıştır. Bu oyunun tarafları ve aktörleri esas dilek ve niyetlerini saklı tuttukça sorunun çözümü zorlaşmaktadır. Sadece ‘Analar ağlamasın’ tiradı üzerine gösterilen çabalar, kimi çevrelerin ve perde arkası aktörlerin temel amacı ile uyuşmuyorsa, var olan karmaşa artarak devam edecektir…
Can alıcı, can yakıcı bir konuda, Başbakan tarafından atanan ‘Akil İnsanlar’ komisyonunun kuruluşunda, niyet iyi olsa da biçim yanlıştır. Bir Devletin varlığını ilgilendiren bu tür oluşumlar, kişisel tercihlerle değil, kurumsal çalışmalar ve araştırmalar sonucu oluşturulmalıdır. Kurumsal varlıklar yok sayılarak, ‘sen, ben, bizim oğlan’ mantığıyla ve siyasal güce yakınlığıyla tanınan insanları bir araya getirerek sağlıklı sonuç almak pek mümkün görünmemektedir. Komisyonlara atanan isimlerin neredeyse tümüne yakını, zaten geçmişte AKP doğrultusunda düdük çalmış insanlar. Aynı insanlardan yeni yaklaşımlar beklemek yeni bir kandırmaca değil de nedir?
Kurumsal tartışma ve kanaatler dikkate alınmadan oluşturulan bu komisyonlara atanan insanlarda kimi nitelikler aranırken, aynı zamanda bazı görevler de tevdi ediliyor.
Akil insanlardan oluşan komisyonlarda bulunanlar:
Sözüne güvenilir (Kime göre?),
Sorunla ilgili bilgi birikimi olan (Kim nasıl tespit etmiş),
Toplumun çeşitli kesimlerinin itibarını kazanmış (ya itibar görmediği kesimler?) kişilerden oluşan “Temsili kadrolar ” olarak çalışacak.
Bu kadrolar Başbakanı mı, Hükümeti mi, tüm Türkiye halkını mı temsil edecek belli değil.
Bu komisyonlar aynı zamanda:
Süreci takip edecekler, (Nasıl?)
Toplum desteğini perçinleyecekler,(Ne ile?)
Çözüm iradesini güçlendirecekler, (Nasıl?)
Toplumsal olguyu olumlu yönde geliştirecekler… (Hangi yöntemle?)
İyi, güzel de, bir oradan bir buradan bir araya getirilmiş insanlar bunu nasıl yapacak, nasıl fikir ve eylem birliği oluşturacaklar belli değil…
Bu ülkenin Üniversiteleri nerede? Bu ülkenin Baroları nerede? Bu ülkenin Öğrenci kuruluşları nerede? Bu ülkenin Hekim birlikleri, çeşitli Sağlık örgütlenmeleri nerede? Bu ülkenin Öğretmen, Memur örgütlenmeleri nerede? Bu ülkenin İşçi, İşveren Sendikaları nerede? Bu ülkenin Çiftçi örgütlenmeleri nerede? Bu ülkenin Kadın örgütlenmeleri nerede? Bu ülkenin Ticaret ve Sanayi Odaları nerede? Esnaf birlikleri nerede? Kurumsal tartışmalar, raporlar nerede? Yok, ortada yok!
Şayet sorun ve kadrolar buralarda hamurlaştırılıp olgulaştırılmış olsa idi, Doğu-Batı-Kuzey-Güney fikir ve eylem birliği oluşturulabilseydi, komisyonlar bu kurumların ortak aklı ile kurulabilseydi başarı şansı daha fazla ve daha güven verici olurdu. Bu tartışma ortamını yaratamadı ülkeyi yönetenler. Hep korkuldu, hep gerçekler saklandı, sorun hep halı altına süpürülmeye çalışıldı…
‘Ben yaptım oldu’ mantığı ile bu çağda ülke yönetmeye kalkışanlara, bu çağdışı mantığa çanak tutanlara, bu aptal oyunlarını seyretmekten bir türlü bıkmayanlara ne demeli? Bu ülkede yaşayan tüm yurttaşlar ne düşünüyor, nasıl bir çözüm öneriyor, doğru söylemek gerekirse çoğumuz bilmiyoruz, yönetenlerde bilmiyor!
Asıl çözülmesi gereken sorun bu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.