Mithat BAŞ:Toprak altındaki tarih

Mithat BAŞ:Toprak altındaki tarih

u kalıntıların önemi konusunda İl Kültür Müdürlüğümüzün Sayın Valimizi gereği kadar bilgilendirildiğini sanmıyorum.Çünkü üzülerek belirtmeliyim ki, Mesudiye-Kale Köyü’ndeki minberi bileaçıkça belli olan kalenin, Hacı Emiroğulları Beyliği’nden kaldığı

TOPRAK ALTINDAKİ TARİH

MİTHAT BAŞ
Bir ülkede kültürel değerlere sahip çıkılması, doğal çevre ve özellikle de tarihi
kalıntıların korunması, hem uygar davranışın hem de aydın duyarlılığının bir sonucudur. Ama her iki konuda da siz söyleyip siz dinliyorsanız, burada bir eksiklik var demektir. Ya siz eksiksiniz, inandırıcı değilsiniz, ya da bu konularla ilgili görevliler duyarsız ve vurdum duymazlar. Üçüncü bir yol aramak sorumluluktan kaçmak demektir.

Aşağıda belirteceğim hususlarda kimlerin haklı olduğunu kamuoyu takdir edecektir.
Bu gazetede gerek şahsım, gerekse söz konusu konulara duyarlı arkadaşlarım İbrahim Dizman ve Muzaffer Günay, defalarca tarihi kalıntılara sahip çıkılması gerektiğini yazdık.

Bu atalarımıza karşı, geçmişte yaşamış uygarlıklara karşı bir insanlık borcudur.

Tarihi kalıntıların, kimlerden kalırsa kalsın, artık insanlığa mal olmuş kültürel değerler olduğunu her aklıselim sahibi insan kabul edecektir.

Son günlerdeki “ Rum evleri, Ermeni evleri, Osmanlı evleri” restorasyonları hakkında yapılan tartışmaları abartılı buluyorum. Bu konuda evlerin tadilatıyla ilgilenecek kişi ve kurumların ağızlarından çıkan sözlerin nereye gideceğini, nasıl yorumlanacağını algılamaları gerekir.

Siz evlerin tadilatını etnik bir temeli ölçü alarak yaparsanız, size de o anlamda karşı
çıkanlar olacaktır. Aslında bu duruma düşmemek gerekir. En doğrusu “Eski Osmanlı Evleri
Restorasyonu” olmalıydı.


Bu tartışmaların dışında, sözü fazla uzatmadan Eskipazar’daki Hacı Emiroğulları Beyliği’ nden kalma cami ve hamam kalıntılarına değineceğim.

Bu kalıntıların önemi konusunda İl Kültür Müdürlüğümüzün Sayın Valimizi gereği kadar bilgilendirildiğini sanmıyorum.

Çünkü üzülerek belirtmeliyim ki, Mesudiye-Kale Köyü’ndeki minberi bile açıkça belli olan kalenin, Hacı Emiroğulları Beyliği’nden kaldığı “tarihlendirilmiş” kitabe ve kümbetlerin, hiçbir araştırma yapmadan 1500 yıl önceki Ortodoks Türklere ait olduğunu söyleyerek sayın valiyi yanlış bilgilendiren ve belki de söz konusu kale ve kümbetlerin hakettiği kültürel değerin tanınmasına engel olan Ordu Üniversitesi görevlilerine tanık olduk.

Eskipazardaki Caminin, “Hacı Emir der Alevi Camii” olarak 14. yüzyılda yapıldığı, Ordu yöresindeki ilk cuma camisi olduğu, caminin yaşatılması için aynı adla yöredeki en eski vakfın kurulduğu 1455 tarihli Osmanlı Tahrir Defterlerinde ve daha sonraki yüzyıllarda düzenlenen Avarız Defterlerinde açıkça belirtilmektedir.

1642/43 yılına ait yöreyle ilgiliAvarız Defterinde, söz konusu caminin ilk onarımının o yıllardaki çevre köylerden toplanan 20’den fazla ustanın çalıştırılmasıyla yapıldığı, Bucak ve Karakarlı köylerinin bu caminin bakım, onarım ve ihtiyaçlarının karşılanmasından sorumlu oldukları, bu sorumlulukları

karşılığında her iki köyün de vergiden muaf tutuldukları açıklanmaktadır.

Aynı cami, 1782-83 yılında da ( Hicri 1197) o zaman Ordu Kazası’nın bağlı olduğu Karahisar-ı Şarki Mutasarrıflığı’nca da onarılmıştır. Mutasarrıf Battal Hüseyin Paşa camiyi onartarak bir de kitabe yazdırmıştır. Kısacası Osmanlı, bu toprakları kendilerine kazandıran Hacı Emiroğullarının bu kutsal yadigârını o zamanki imkanlara rağmen yüzlerce yıl yaşatmıştır.

Hacı Emiroğulları, Ordu yöresini, yaklaşık 150 yıllık bir mücadelenin sonunda Türkleştirerek buraları Türkmenlerin iskânına açan beyliktir. 1380’li yıllarda “Nefs-i Ordu bi ism-i Alevi” yerleşkesini Eskipazar’da kuran ve Ordu’nun ilk nüvesini atan bu atalarımıza karşı duyarsızlığımızı anlamakta güçlük çekiyorum.

17 Yüzyılın başlarında bölgede görülen nüfus krizi nedeniyle Ordu merkezinin 1640’
lı yıllardan itibaren Bucak’a taşıttırılması sonucu “Nefs-i Ordu bi ism-i Alevi” yerleşkesi yok
olmuştur. Bunun sebepleri bilinmektedir ve ayrıca irdelenebilir.

Bu tarihten sonra Ordu adı, kaza adı olarak coğrafi anlamda 1870 yılına kadar kullanılagelmiştir. 1870 yılında Bucak adı“Ordu” olarak değiştirilmiştir. 200 yıldan fazla cami çevresinde yerleşke kurulmamıştır. Bu da çok ilginçtir. Ancak cami, “cuma camisi” olarak hizmet vermiştir. Bu arada epeyce de yıpranmıştır.

Bu yıpranmayla da kalmamış, sanki cami bilerek harabeye çevrilmiştir. Caminin mihrabı Ordu Selimiye Camisine nakledilmiştir.

Minberi, iki adet kapı kanadı ve bir adet pencere kanadı Ankara Etnografya Müzesine verilmiştir.

Bu eserler Anadolu’nun diğer bölgelerindeki taş işçiliğinin karşılığı olduğu için son derece önemlidir.
Cami, hamam ve mezarlık kalıntıları ise, yürekler acısı durumdadır.

Bu ne vefasızlıktır!

Bu ne duyarsızlıktır!

Kültür Bakanlığının bu konuda yaptığı “kuru bir korumanın” ve bazı yerleri sit alanı ilan etmesinin dışında yaptığı nedir? Bu gazetedeki bazı arkadaşlarımı, başka yerlere gösterdikleri duyarlılığın yarısını da bu konuda göstermelerini bekliyorum.
Bu kalıntıların yanına geçen yıllarda bir de botanik bahçesi kurulmuştur.

Bu bahçeyle Civil Irmağı arasında Kültür Bakanlığımız tarafından sit alanı olarak tespit edilen yerde Hacı Emiroğulları’na ait beylik mezarlığı bulunmaktadır.

Mezarlar, önceleri Civil Irmağı’nın selleriyle yıkılmış, her yıkılmadan sonra da dozerlerle mezar taşları toprağın derinliklerine gömülmüştür.

Irmağın ıslahından sonra mezarlık kendi kaderine terk edilmiştir.

Bu mezarlıktaki taşlarda Orta Karadeniz’in son 700 yıllık tarihine ışık tutacak bulgular vardır.Unutulmamalıdır ki, mezar taşları ve mevki adları bu toprakların tapusudur.

Botanik bahçesine her aklı başında insan destek verir. Bu kadar güzelliğin yanına, turizmi daha da geliştirmek için hemen bitişiğindeki tarihi kalıntıları ortaya çıkarmak gerekir.

Emiroğulları mezarlığının kazılarla gün yüzüne çıkartılması, caminin Ankara’ya gönderilmişolan giriş kapısının hiç olmazsa prototipinin yaptırılarak bu mekânda sergilenmesi, caminin ve hamamın mümkün olduğunca tarihi dokusuna uygun olarak restore edilmesi eklenirse, Ordu’nun en büyük kültürel kazançlarından birisi olacaktır.

Buradaki tarihi kalıntılar, en az diğer tarihi kalıntılar kadar önemlidir. Eğer kimliğinizden rahatsız değilseniz, daha da önemlidir.

Ordulu bir “babayiğidin”, günün birinde Hacı Emir oğlu Süleyman Bey’in atlı bir heykelini Eskipazar’a, dikeceği günü bekleyeceğim.

Çünkü Ordu kentinin ilk nüvesini atan Süleyman Bey’dir.

Aynı şekilde dünyaca tanınan ve Ordu topraklarında tarih yazan Ksenofon’ un
söylevinin Kotyora’ ya, Argonotların efsanelerinin Yason Burnu’ na, hiç olmazsa bir taşa
kazıttırılması da önemlidir.

Kültürel değerlere sahip çıkmak, ancak hayata geçirmekle mümkündür.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.