Abdullah AYDIN
BİZ ORDULULAR
Kişiler, söylem ve eylemleriyle simgeleşirken, Yöreler, Beldeler ve Toplumlar gelenekselleşmiş davranışlarıyla simgeleşirler, algılanırlar ve anılırlar…
Bu algı bir yere kadar doğrudur, ancak mutlak değildir; çoğu kez bütünü kapsamaz. Yerel hücrelere inildiğinde, durumun bütünüyle göründüğü ve algılandığı gibi olmadığına tanık oluruz...
Örneğin:
Erzurum ve Doğu insanı mert ve güvenilir, Karadeniz insanı esprili, çalışkan, tez canlı, aynı zamanda sinirli, Ege insanı da daha rahat ve sakin olarak algılanır, nitelenir…
Şayet, algılar tanımlandığı gibi olsa idi, talepler ve yöresel bazı Sosyal, Ekonomik ve siyasi gelişmelerde o doğrultuda olurdu. Hâlbuki durum hiç de algılandığı ve söylendiği gibi değil. İstekler, talepler, davranışlar ve hedefler benzerlik gösteriyor, ama kimi zaman da çelişmeler ve sapmalar görüntüye ve neticeye damgasını vuruyor…
Karadenizli olan biz Ordu’luların çalışkanlığından ve canlılığından şüphe duyamayız. Bireysel talep, hedef ve davranışlarımızı kenarda tutarak, toplumsal davranışlarımıza göz atmak ve irdelemekte yarar var.
Siyaseten, çok Partili döneme geçtiğimiz 1950 yılından itibaren yapılan seçimlerin sonuçlarına göre, ülke halkımız siyasi tercihini yoğun biçimde sağ siyasetlerden yana kullanmıştır. Yapılan 16 genel seçimde seçmen tercihi ortalama %67,1 oranında sağ partilere verilirken, sol partilere verilen oy oranı %32,9 da kalmaktadır.
İlimiz Ordu’nun, yapılan 16 genel seçimlerdeki seçmen tercihi de, Türkiye’nin bütününe paralel olarak %65,1 oranında sağ partileredir. Ancak %2 oranında ortalamadan daha fazla seçmen tercihini sol partilerden yana kullanmıştır. Ordu’nun sol oyları ortalaması %34,9 dur.
Türkiye genelinde yapılan 16 seçimin hepsinde, sağ oylar sol oylardan fazla çıkarken, Ordu’da durum biraz değişiktir. İlimizde 1951 ve 1957 seçimlerinde, bu günkü partilere göre sol partiler % 50 den fazla oy almışlardır. Ayrıca İlimizde 5 seçimde sol partiler birinci parti olurken, 11 kez sağ partiler birinci parti olarak çıkmışlardır.
Ordu merkezde 1948 yılından buyana yapılan yerel seçimlerde 7 kez sol partiler, 6 kez de sağ partiler seçimlerden galip çıkarken, 1960 ve 1980 darbelerinin ardından üç vali 5 yıl Belediye başkanlığı yapmış, 2 yılda atanmış Belediye başkanı görev üstlenmiştir.
Bu durum gösteriyor ki; Ordu seçmeninin partilerde sabit olmadığına, zaman içinde, nispeten farklı arayışlara girdiğine tanık oluyoruz. Demokrasi açısından bu küçük farklılığı olumlu niteleyebilir, olması gereken de budur diyebiliriz…
Arayış içinde olduğuna inandığımız Ordu seçmeni, kimi konularda çekinik ve çelişkili davranıyor. 110 yıllık hayalimiz olan Dereyolu konusunda son otuz yıldır işbaşındaki iktidarlarca kandırılışına sessiz kalıyor; gecikmelerden ne kadar zarara uğradığını görmek istemiyor. Bu konuda yalan yanlış kelâm eden siyasetçiyi de alkışlamaktan da geri durmuyor…
İlimiz halkının büyük bölümünün tarımsal tek geçim kaynağı Fındıktır. Fındık ürününün değerini almak için, Ordu halkı bir canını da kurban vermekten çekinmedi. 1970 li yılarda Sol çoğunluğundaki bir koalisyon hükümeti Fındık fiyatını bir misli arttırmıştı. Halkımızın o zamanki söylemi “Allah Hükümetten razı olsun; bizi faizcilerin elinden kurtardı” şeklindeydi. Ama seçimlerde “Allah razı olsunun” gereğini yerine getirmemiştik… Bu durumun akabinde kurulan sağ partilerin oluşturduğu koalisyon hükümetinin Başbakanı Ordu’da yapılan seçim mitinginde, halkın, “fındık fiyatlarına zam yapılsın” talebine, “ne zammı istiyorsunuz; fındık orman ürünüdür” diyerek, halkın talebini reddetmiş ve kürsüden konuşamadan indirilmişti. Yapılan seçimlerde ne yapmıştık biz? Gittik kürsüde konuşturmadığımız siyasetçisinin partisine oy yağdırmıştık…
2006 yılı Temmuz ayında Fındığımızın değerini talep ettiğimiz, yüz bin kişiye yaklaşan bir kalabalıkla yaptığımız mitingle, talebimizi daha etkinleştirmek için Karadeniz Sahil Yolunu trafiğe kapattık. Yol, uzun uğraşlardan ve yetkililerin samimi çabaları ile açılırken, o yıl fındığın değerini yine alamadık. Ertesi yıl yapılan seçimlerde ne yaptık? Fındığa hiç para vermediği gibi eski değerinin üçte birine satılmasına neden olan iktidar partisine çuvalla oy yağdırdık…
Ordu sahilinin bozulmaması için, şehir merkezinde yolun genişlemesine kalabalık bir yürüyüşle tepki göstererek önledik. Mutlak ihtiyaç olan Çevre Yolunun yapılmasını sağlayabildik mi? Hayır! Yine binlerce ağır vasıta şehrimizin göbeğinden geçerek, kentsel yaşamımızı menfi yönde etkiliyor, rahatsız ediyor… Biz ne yapıyoruz? Dertlerimize bigâne olanlara oy topluyoruz, iktidarlarını güçlendiriyoruz…
Başbakan ve iktidar partisi yetkililerinin son zamanlardaki söylemleri incitici ve tahrik edici. Atatürk’ün Gençliğe hitabesinden, Okullarda çocuklarımızın Andımızı okunmasından 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramından şikâyetçiler. Hitabeyi ve Andımızı “Ayet mi bunlar?” diyerek değersizleştirmeye çalışıyorlar. Bundan rahatsız olan Ordu halkı, Stadyum dolusu insanla buna cevap veriyor ve AKP’nin bakış açısına tepki veriyor, reddediyor, Cumhuriyet değerlerine sahip çıkıyor…
Fazla zaman geçmeden, Aybastı İlçemizin Belediye Meclisi Ordu gençliğinin tepkisine cevap veriyor. AKP’li Belediye başkanı ve Belediye Meclisi cevabında, Cumhuriyet, İstiklâl, Hürriyet ve İnönü caddelerin isimlerini değiştirerek, adeta “bizi Cumhuriyet ilgilendirmiyor” demek istiyorlar… Başbakan da boş durmuyor ve AKP gençlik kongresine gönderdiği tele mesajında “kininizin peşinden gidin” diyerek, adeta sosyal savaş tohumları ekiyor…
Bunları bir bütünlük içinde değerlendirdiğimizde, biz Ordu’luların tanımlanamayan bir paradoks içinde olduğumuz görünüyor. Sosyal, Siyasal ve Ekonomik çelişkiler sergiliyoruz. Fındığımıza değer veren siyasetçileri reddedip orman ürünüdür diyenleri, Fındığımızı, olması gereken fiyatın yarısının altında sattıranları, çevre yolu yapmayıp, şehrimizi hâlâ uluslararası trafiğe kurban edenleri, Dere yolunu yapıyoruz, yaptık diyerek bizleri aldatanları, derelerimizin bir avuç suyunu kiraya verenleri, her türlü kamu ihalesinde, her türlü sınavda hile yapanları destekliyoruz da, işi doğru yapacakları ve doğruları bir türlü aramıyoruz…
Bu davranışlarımızla güvenilir bir imaj sorunumuz var. Yalpalamalarımız keskin karşıtlıklar içeriyor. Türkiye Ordu’luları değerlendirirken, Devrimci, Demokrat bir yapının olduğu, haksızlıklara tepki verecek sosyal medeni cesarete sahip, gelişkin bir kültürün, çağdaş bir görüntüsünün olduğu imajıdır ki; bu bizleri gururlandırır ve bununla övünebiliriz…
Ancak bir başka görüntüsü hiç de kıvanç duyacağımız doğrultuda değil. Binlerce kişiyle haklarını gasp edenlere karşı direnip yol kestikten sonra, tepki verdiklerine oy yağdıran, binlerce kişiyle 8-10 dakika Atatürk’ün gençliğe hitabesiyle Cumhuriyet değerlerine saldıranlara karşı tepki veren Ordu halkının bir başka bölümü, Hürriyet, Cumhuriyet, İstiklâl, İnönü gibi adlara dayanamayarak silmeye çalışması, biz Ordu’lular için kötü ve güvenilmez bir imajın oluşmasına neden oluyor…
Biz Ordu’lular galiba ne istediğimize, nasıl yaşayacağımıza, nasıl bir sosyal elbisenin kendimize yakıştığına karar verememişiz. Siyaset besinimiz yeterinden fazla yalana dayanıyor. Haklarımızı yeterince savunamıyoruz. Çocuklarımıza, torunlarımıza geçmişin Ordu’sunu anlatırken günümüz ordusunu nasıl tanımlayacağız?
Biz Ordu’luların, Siyasi Partiler, Dernekler, Sendikalar, diğer kurumlar ve halkımızla bu konuda biraz kafa yormamız, bu çelişkilerimizin ve sallanmalarımızın nedenini bulmamız gerekiyor. Yoksa adımız, ne yaptığını bilmeyen, hiçbir ölçütü ve simgesi olmayan, imaj ve değer kaybetmiş bir yer olarak anılabilir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.