Abdullah AYDIN
KİTAPLAR DA ALDATIR
Yaşam serüvenimizin düzenlenişinde, aldatmak ve aldatılmak azımsanamayacak bir yer tutar; adeta yaşantımızın bir parçası gibi takip eder bizi. Aldatmak ve aldatılmak tuzağına bilerek ve isteyerek bastığımız gibi, kimi zaman da bu tuzağa irademiz dışı düştüğümüz olur.
Kimimizde aldatmak bir yaşam felsefesi gibidir. Bu anlayış zaman zaman yazıya, kitaba da dökülüyor ki: bu durum daha incitici, acı verici olabiliyor ve nesiller arası aldatmaya ve aldatılmaya neden olabiliyor.
Halkımızın, yaşadığımız ülkenin ve tüm insanlığın iyiliği için bir gram da olsa emek veren, en ufak bir canlının acısına ortak olan her kişi, eli öpülesidir, övgüyü ve saygıyı hak ediyor demektir. Bu tür insanlardan biri çoğumuzun tanıdığı Sayın Fahri Çelebi"dir. İlimizde tanık olduğumuz çoğu Sosyal, Kültürel ve Siyasal uğraşın içinde o"nu görmemiz mümkündür.
Yakın geçmişte Fahri Çelebi"nin anılarını içeren, "Şehirde bir Gökkuşağı: FAHRİ ÇELEBİ" adlı bir kitap yayınlandı. Ordu sevdalısı olarak bildiğimiz Sayın İbrahim Dizman"ın, "araştırarak"(!) kaleme aldığını Önsöz de söylediği kitabı okuma şansım oldu.
Bir tanıdığın yaşam akışını ayrıntılarına kadar görme fırsatını yakalarken, kitabın kurgulanması ve içeriğindeki bazı anıları okuyunca üzüldüm. Üzüldüm, çünkü aydın bir yazarın böyle bir şikenin içine nasıl düştüğünü anlayamadım. Araştırmaların, kanıt, tanık ve kaynak gerektirdiğini Sayın İbrahim Dizman benden daha iyi bilir. Dolayısıyla bu konuda yazarın aldandığını düşünüyorum.
Aslında bir "Mono-Diyalog" olan bu kitap, doğrudan sahibinin kaleminden çıksa idi daha isabetli ve inandırıcı olabilirdi. Araştırılarak yazıldığı söylense de, "ben sorayım, sen sormuş ol", "ben anlatayım, sen araştırmış ol" babında kaleme alınmış içsel bir övgüleşme
Kitabın ana fikri ve gizi l29. sayfada saklı. Bu sayfada olayın kahramanı "Günlük tutmadığım için, bazı şeyleri hatırlamakta zorlanıyorum" diyor. Sahibinin zorlandığı anılarını, kitabın yazarı olan Dizman hatırlayabiliyor! Bravo doğrusu. Gökkuşağının(!) aktörü bazı şeyleri anımsamadığı(!) gibi, bazılarını da işine geldiği gibi hatırlıyor.
Kitabının l55.sayfasında adımın geçtiği, anılardaki kendisini "aracı koyma" ifadesi yazıldığı gibi olmayıp, yetkili makama, kişinin iletmek istediği kendi talep ve durumunun aracı olarak kullanılmıştır. Adı geçen bendenizin, yazıldığı gibi bir talebi olmamıştır.
Bu şekilde bir talep biçiminin, hayat felsefemizin ve sosyal duruşumuzun hiçbir aşamasında olmadığının bilinmesini isterim.
Kitabın l56. sayfasındaki itiraf ise, semalarımızdaki Gökkuşağının(!) kişilik itirafıdır. Yargıyı okuyucuların görüşlerine bırakıyorum. Sayın Çelebinin Başkan yardımcılığına atanması, benim, mensubu olduğum siyasi yapının yetkilileri ve mesai arkadaşlarımla karşılıklı görüşme ve danışmam aşamasında gerçekleşmiş olup, bilmeden de olsa sürecin hızlanmasına katkıda bulunmuş oldum.
Atamayı yapan makamın tercihine hiçbir itirazım olmadı olamazdı da; bu bir tercih sorunudur. Üzüntüm, adımın hayatımın hiçbir döneminde benimsemediğim bir aracılık talebi yöntemiyle anılmasıdır. Sayın Çelebi 21 Mayıs 2009 tarih ve 4709 sayılı ORDU OLAY gazetesinde düzeltme yapmış gibi görünse de, namludan çıkan kurşunun geri döndürülmesi olası değil. İstemeden de olsa birilerine isabet etmiştir ve tedavisi zor bir yara açmıştır.
Üzülerek belirtmek isterim ki: Ordu"nun üzerindeki Alâim-i Semâ kendi üzerini lekelemiş ve kendi kendini defolamış
Yazıyı Montaigne"in bir sözü ile bitireyim. Vermede nasıl bir üstün olma özelliği varsa, almada da bir boyun eğme niteliği vardır. Sayın Çelebi: şayet siz de böyle düşünüyorsanız, düşüncenizi biraz daha derinleştirirseniz yanıldığınızı anlayacaksınız
İnsanlar aldattığı gibi, kitaplarında aldattığını hiç mi hiç unutmayınız!
Not: Kitap Yardım Sevenler Derneği yararına satışa sunulmuş. Dernek üyelerinin ve okuyucuların bazı yanıltmaların doğrusunu bilmelerini istedim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.