Canan YÜCEL
GİT GİDE BÜYÜYORUZ!
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu güne çağdaş medeniyetler seviyesinde ilerlemeyi kendine ilke edinmiştir. Bunun için NATO gibi uluslar arası oluşumlarda kendini konumlandırmıştır.
İnsanlık tarihinin en büyük barış projesi olarak nitelendirilen Avrupa Ekonomik Topluluğunun (AET) 1958 yılında kurulmasından kısa bir süre sonra Türkiye bu gelişmeye kayıtsız kalmayıp 1959 yılının Temmuz ayında topluluğa üye olmak için başvuruda bulunmuştur. Daha sonra Türkiye’nin tam üye olması için yeterli olmadığı belirtilip bu koşullar sağlanana kadar geçerli olacak ortaklık anlaşması imzalanması öngörüldü. 12 Eylül 1963 yılında Ankara Antlaşması imzalandı. Bu anlaşma Türkiye ye hazırlık, geçiş ve nihai dönem olmak üzere 3 aşama öne sürdü. 1973 yılında Katma Protokolü’nün yürürlüğe girmesiyle geçiş sürecine girildi. 1970’lerin ekonomik zorlukları ve 1980 darbesiyle yavaş ilerleyen geçiş dönemi 1996 da Türkiye’nin Gümrük Birliğine girmesiyle son buldu.
10-11 Aralık 1999 yılında Helsinki’de yapılan zirvede tam üyeliğe adaylığımız onaylandı. 17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi, AB ve Türkiye ilişkisinde dönem noktası oluşturdu. 3 Ekim 2005 de müzakerelere başlaması önerildi ve müzakerelere katılımlara başlanmış olup uyum çalışmaları halen devam etmektedir.
Gelelim ekonomiye…
Birine ekonomi nedir diye sorsak; “güç” der. Ülkemizin gücünün kaynağı jeostratejik ve jeopolitik öneminden kaynaklanıyor. Buda tehditler, siyasi ve kişisel çıkarlar, çatışmalar doğuruyor. Saydığımız bu olumsuzluklar da ülkemize engel oluşturuyor.
Türkiye ekonomisinin tarihsel süreci Osmanlı Devletinin yıkılışıyla başlar. Bu dönemde ekonomi pek parlak sayılmazdı. Ülke 15 milyonluk nüfus için en basit ihtiyaçları bile dışarıdan ithal etmek zorundaydı.2000’li yılların başlarına geldiğimizde neyse ki ithalat %15 in altına düştü. Ekonomimizdeki bu yükseliş 1950’li yıllarda başlamış 2000’li yıllarda en parlak dönemini yaşamıştır. En iyi kanıtlarımızı ise şu şekilde sıralayabiliriz:
1 )Türkiye ekonomisinin G-20 içerisinde yer alması
2)Bankaların iflastan kurtulup büyümesi
3)Faiz oranlarının düşmesi
4)GAP Projesi
5)Tarım ve hayvancılık ile ilgili üretilen çözümler
6)Döviz rezervlerindeki artış vb…
Ekonomideki iyileşme sadece hükümetin değil halkında başarısıdır. Arap ülkelerinin petrol aracılığıyla sahip olduğu ekonomiyi Türkiye, halkının çalışmasıyla elde etmiştir. Özellikle belirtmek isterim ki; Türkiye cumhuriyeti sanayi toplumuna geçiş olgusunu Müslüman toplumlar arsında başarıyla gerçekleştirebilen az sayıdaki ülkelerden biridir. Buna bağlı olarak Müslüman dünyasının en zengin ülkesidir. Sadece Müslüman değil Türk dünyasının da en gelişmiş ekonomisine sahiptir.
Şuan ekonomimizi etkileyen ve acil çözüm bulmamız gereken tek konu: “hayvancılık”. Dünya genelinde 1980 yılından sonra artış gösteren hayvancılık bizde %33 lük kayıp yaşadı. Dengesiz beslenme, bitki türlerine ağırlık verilen gıda tüketimi sağlık problemlerini de beraberinde getirmektedir. Buda ekonomiyi uzun vadede olumsuz etkileyecektir.
Eğer güce güç katmak ve kültürel teknolojik askeri ve siyasi arenada çağdaş uygarlıklar düzeyine ulaşmak istiyorsak ekonomimizin eleştirilemeyecek kadar kusursuz bir işleve sahip olması gerekmektedir. İlerleyen yıllarda bu da gerçekleşecektir, çünkü; Türkiye’yi AB’ye istemeyen ülkelerin çoğu iflasın eşiğindeyken, Türkiye bu krize karşı dimdik ayakta kalmayı başarmıştır.