“NASIL HATIRLAMAM SENİ ASAF KOÇAK”

 

“NASIL HATIRLAMAM SENİ ASAF KOÇAK”

 

 

Kimileri için anımsanmayabilir bu isim ama nasıl unuturum Asaf seni.

Arkadaşlık ve dostluğumuz çok uzun senelere dayanmadı, çok derin muhabbetler ve çok derin dostluk , anıların yaşandığı yılları birlikte yaşadık diyemem Türkiye tarihinin kara lekesi 2 Temmuz Sivas yaşanmadan 2-3 ay öncesidir birlikteliklerimiz.

 

O zamanlar bütün bu arkadaşların hep birlikte oturabildiği bazen gülmeyi, bazen geçmişi anmayı, bazense badeyi paylaştığı bir ortak  mekanımız vardı. Gündüz özellikle biz kadınların rahatlıkla yalnızda  oturabildikleri bu mekanda bazı gecelerde eşimiz, dostumuz ve arkadaşlarımızla paylaşırdık ayni mekanı.

İşte böyle bir süreçte hem Pir Sultan Abdal Etkinlikleri yanaşıyor hem de Asaf"ın sergi açılış hazırlıkları vardı. Onun  telaş ve heyecanı  hem zaten bol esprili olan yaşamının dışa vurumuna   hem de dalgalı olmasına neden olmuştu.

 

Sivas etkinlikleri, içeriği ve Asaf"ın  sergi davetiyeleri, kimlere ulaşılacağı konuşuluyordu.

Gün geldi yanlış anımsamıyorsam Atlı Spor Kulübünün karşısındaki sanat galerisinde sergi açıldı. Bu gün siyaset perdesinde olan bir kısım isimler, sendikalardan isimler ve Alevi Dünyasının, örgütlenmesinin isimleri oradaydık. Bol kahkahalı ve kimsenin ayrılmak istemediği bir açılış olmuştu ve uzun sürdü bütün bu birlikteliklerin muhabbeti.

Arkadan gelecek bizi, toplumu yakacak 2 Temmuz tarihini elbette düşünemedik ve göremedik.

 

Sergiye ve sergide sergilenen karikatürlere bu gün de gözüm takıldı bolca “Deve Kuşu” resmi

Deve kuşlarının gözleri öylesine etkileyicidir ki. İnsanı her bakışta vuran gözler. Belki de en cazip, en çekici olan yanıdır gözleri Deve Kuşunun. Aslında güzel olduğu kadar iyi gören gözleri ve uzun boynuyla bir periskop gibi çevreyi tarayan deve kuşu başı kuma gömülü olunca elbette bu özelliklerden mahrum olacaktır.

 Asaf"ın sergisinde hep gömülüdür o gözler toprağın içine çünkü; deve kuşunun başı gömülüdür toprağa.

 

Sergiden aldığım bir karikatürde evimin salonunda asılı durur yıllardır. Belki birilerine inat.

Seçtiğim karikatürde başı gömülü deve kuşlarının yanında duran “ DİK BAŞLI DEVE KUŞU”.

Ne çok ihtiyacımız var yere bakan yüzler yerine, toprağa gömülü başlar yerine “DİK BAŞLILARA”

Elbette gerektiğinde “ özümüz darda” duracağız ama artık bunca acıdan sonra, her düdük çalındığında kapımız çalınmadan dahi süngüleri düşürmekten, (eskiden elbise dolabı yerine kullanılan dolaplar vardı, kornişe basma perde takıp dolap yapılırdı) basma dolapların arkasına sığınmaktan yorulmadık mı? Sadece doğru yazılı metinleri kendimizin  okuduğunu ve yazdığını savunmaktan, başkası okurken duymamak ve önemsememekten yorulmadık mı?

 

Artık  ben varsam dünya var iddiasından ve “höt” deyince saklanmaktan vazgeçmeliyiz.

İzlediğim kadarıyla geçmişimizin belki bir kez daha gözümüzün önünden geçmesine neden olan operasyonlarda haksızlıklar bizleri üzüyor ve yoruyor. Ayrıca bu ülkenin iyi vatandaşı olan bizlerin, bu ülkeyi bu toprakları seven bizlerin yıllar önce yazılı belgelerle ülkenin asıl sahipleri olan “efendilere” sunmuş olduğumuz belge ve bilgilerin ciddiye alınmaması bizleri daha da çok  yoruyor. Seslenişlerimize  kulak tıkamalar bizleri yıldırıyor.

Ama unutulmamalı ki  bir çoğumuzun “kafamız toprağa gömülü” olduğundan kafaları dik tutmaya kalktığımızda çok geç olacak. Ayrıca yıllarca söylediklerimize, demokrasi, barış, özgürlük yolunda yitirdiklerimize öylesine haksızlık yapmış olacağız ki kalem kıranlar kadar geçmişin anılarını kıracağız.

Deve kuşlarının en güzel yanları gözleridir, toprağa gömülü olan kafalar nedeniyle elbette o gözlerden faydalanamaz ve feyiz alamayız.

 

Yine geçmişi, yaşanmışlıkları düşününce yakın tarihin önemli bir katliamı olan Ümraniye katliamı nedeniyle derhal örgütümüze  üyelerimize sahip çıkmak, onların yanlarında olmak için gittiğimiz ve toplandığımız örgüt binamıza girip “ toplantıyı bitirin, dağılın” diyen Menzir"e verilen bu yetkinin kaynağı sadece yapmış olduğu görevden mi geliyordu? Elbette böylesine bir talimatla bizler orayı, kendi mekanımızı terk etmeyecektik ancak bu gücün arkasını bugün daha fazla düşünme ihtiyacı hissettiğimde ortada duran gerçek.

 

Biz ömrünü hepimizin sığabileceği ve hepimizin eşit yaşarsak güzelleşeceği bir dünya için harcayanlar değimliyiz. Bu sessizlik neden. Yoksa bizleri üzecek bazı nüveler olsa da geçmişimizi bilmek istemiyor muyuz. Yaşam acımasız hepimizin geçmişin de geri dönüldüğünde içimizi burkan, acı veren, gözlerimizi buğulandıran yüreğini yakan ve sızlatan anılar ve tarih yok mudur. Ama bütün bunlar o yılların ve anıların geçmişimiz olduğu gerçeğini göz ardı etmemize neden olabilir mi?

 

Bu sesleniş herkese;

Canlarım, dostlarım kardeşlerim; kaldırın başlarınızı yukarı öyle yüzünüz yerde, özünüz darda suçlular gibi durup dururuz. El gövde de kaşınan yeri bilir bize düşen görev yıllardır yaşadığımız bütün katliamlara, acılara, yok sayılışlara rağmen başımızı hiç toprağa gömmeden dik tutmaktadır. 26.01.2009

Emel Sungur ANKARA

Önceki ve Sonraki Yazılar