Nilsefa ÖNEŞ
BU AŞKTA BİR SENSİZLİK VAR
BU AŞKTA BİR SENSİZLİK VAR
Sen; En yorgun vakitlerimde çıkmıştın karşıma. Hiç kimseye benzetemediğim en verimli
topraklarımda, bereketimdi sevdan... Hiç kimseye benzetemediğim, gözlerinde ormanları geçtiğim,
sen; en sevgilimdin. En sevgili ey sevgili". Anlatamadım sana derdimi, ya da kelimeler yetmedi bu aşkı anlatmaya.
Bir şeyler hep eksik kaldı, bir şeyler hep kifayetsiz...
Seni özledim orman gözlüm! Hiç bir özlem, beni bu kadar hırpalamamıştı... Sana sensizliği
sormamıştım bana sensizliği, üstelik bunu çok iyi bildiğim halde anlatmaya koyuldun. Aşkın bunca
zamandır içimde bir yangın olduğunu söylediğim halde o ateşte cayır cayır üşüdüm…
Sevgim, büyük aşkım...
Şimdi neredesin biliyorum. Sen bensizlikte, ben sensizlikteyim. Bu adresi veremiyorum
kimselere. Nicedir halimi bilemiyorum bile… Soranlara artık bir yangın yerindeyim diyorum.
İkametim; Sensizlik,ayrılık apartmanın ,hüzün sokağında yaşıyorum artık! Kasvetlice sarıyor beni
sensizlik...
Oysaki her kuşun kanat çırpınışlarına yazıyorum seni sevdiğimi. Olabildiğince özgür ve bir
o kadar sana tutsak... Esir olmanın bir bedeli yoktur sevgilim! Ben sensizliğin esiriyim. Ben sessizliğin kalesinde sana tutsak. Bu aşkta, bir sensizlik var. Bu aşkta sensizlik var... Özlemek… Hem korkunç hem güzel…
Hem olabildiğine ve mütemadiyen beni varlığımdan iten o çekici duygu… Bu aşkın ateşi seni
korkutmasın. Çünkü ateş önce başladığı yani düştüğü yeri yakar… Ben içimdeki o yangınla yanmışım kimi ne…
Hatta sana ne! Bırak, aşkımı içimden geldiği gibi yaşayayım. Âmâ bu aşkı sensiz yaşamak ağır
geliyor bana. Özlüyorum orman gözlerini, hırçın bakışlarını, hoyrat yanını... Aşk, iki kişilik devrimdir!
Ben olabildiğine solcu! Ya İstiklal ya aşk! “İşgal edin ey harfler; tüm satırları,mısraları.Sana olan
aşkımın ihtilalidir bu. Sensizliğin isyanıdır bu! Yüzünü toprağa sür de gel sevgilim. Ateş olmak canını
yakar senin de. Topraktır en yakının unutma yârim! En yârim, en sevgilim.Hiç bir kitapta yer almayan
en görkemli şiirim.
Ne olursa olsun, ilk buluştuğumuz günü asla unutamıyorum.29 Ekim’di… Bayram gibiydi işte… Sen
karşımdaydın ilk defa. Yavaş yavaş alnını terk etmiş saçların, küçücük kulakların, baharı anımsatan
gözlerin ve çehrendeki kahvemsi sakalların…
Hepsi Bir haritada ki dağlar, ovalar gibi yerleşmişti aklıma. Nasıl da asiydin bir şeyelere kızarken, sonra uysal bir çocuk gibi susmaların. Ardından sevgi dolu bakışların, tatlı dilin, kehribar kokusunda yüreğin, Kızgın olduğun zamanlarda aniden büyüyüşün biraz kurnaz biraz edalı gülümsemelerin, ve su gibi vazgeçilmez oluşun…
Şimdi her halinin desenlerini
çiziyorum ey aşk. Adını ‘aşk’ koyduğum ey sevgili; Şimdi sensizliği anlatıyorum satır satır… Bu aşkta
sensizlik var. Bu aşkta, sen yoksun ben hep varım! Ve şunu unutma. Benim ruhum sadece sana
göçebe ne kakar zaman geçerse geçsin uslanmam ben. Yaşadıkça, yaşlandıkça. Zamanla kocadıkça
hep seni arar ruhum, hep seni yazar, hep seni yaşar efuli…