Orhan YÜCEL
28 Şubatta Mim kemal Ökenin yaşadıkları
Ülkemizin bir daha darbelerle anılmasını istemiyorsak 28 Şubat sürecinde yaşananları çok iyi öğrenmemiz gerekmektedir. Biz de bu konuda bir katkı sunabilmek bakımından yaşanmış somut olayları fırsat buldukça tarihe not düşülmesi için kamuoyunun bilgisine sunmaya çalışıyoruz.
Bu yazımızda, Zaman gazetesi’nden Fatih Vural’ın Prof. Dr. Mim kemal Öke ile yaptığı röportajı bilgilerinize sunmaya çalışacağız.
Fatih Vural anlatıyor: İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Mim Kemal Öke'yle 28 Şubat süreci ve devamında yaşadığı zor günleri konuştuk.
28 Şubat'ın etkisinin uzun süre devam ettiğini söyleyen Mim Kemal Öke; Tercüman gazetesi, Boğaziçi Üniversitesi ve TRT'den bu nedenle gönderildiğini belirtiyor. Öke, AK Parti'yi kapatma davası iddianamesine bile girmiş!
28 Şubat sürecinde neler yapıyordunuz?
STV'de Milletin Meclisi'ni yapıyorduk. Bu programda da demokratikleşmenin ne kadar önemli olduğunu anlatıyorduk. Çok da başarılı bir programdı, çok sevilirdi. O sırada Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nda danışmanlık yapıyordum. Vakıfta da çok ağır baskılar altında kalmıştı arkadaşlar.
Ne gibi baskılar?
Her yaptığımız batıyordu. Bütün camia tehdit altındaydı. Dolayısıyla çok sıkıntılı günlerdi. Programımız dahi ağır baskılar altında durdurulmak zorunda kalacaktı.
Bu baskıların devamı geldi mi?
28 Şubat'ı belli bir dönemle sınırlamak yanlış olur. Bu süreç, AK Parti iktidara geldikten sonra da darbe planları, açılan kapatma davalarıyla devam etti. Ben o dönemde Tercüman'da bir operasyonun kurbanı oldum. 28 kişi, kapının önüne konduk, yazar kadrosundan.
Yönetime bunun sebebini sormadınız mı?
Genel yayın yönetmeni de gitmişti.
Ya sonra?
Bir tek Boğaziçi Üniversitesi'nden part-time maaşım vardı. Bunlar olunca, full-time hocalığa geçeyim diye düşündüm. Atatürk Enstitüsü'ndeydim, o sırada. "Full-time da istemiyoruz seni, part-time da istemiyoruz." dediler. İçlerinde doçentliğine, profesörlüğüne imza attığım kişiler vardı. Bir gerekçe bile sunamadılar. Akademisyen arkadaşlarımdan biri "Hocam, İdare Mahkemesi'ne gidelim." dedi. Eşim de "Mahkemeye gidelim, bari tazminatını kurtar." dedi. Ben ekmeğini yediğim yere ihanet edemezdim. Tazminatımı almadan istifa etmek mecburiyetinde bırakıldım. Burada böyle bir adamın durması gerekmiyor dediler, herhalde... Ben de şaşırdım.
Nasıl geçindiniz?
Bir süre ailemin birikimiyle. Arkadaşlarıma telefon edip "Ben açım, bana iş verin." diyordum. "Ben açım." dedim ya, "Açım." dedim. Bir dairem vardı, satmak zorunda kaldım. (Öfkeleniyor)
Kitap yazarlığınız devam etmiyor mu o sırada?
'Din-Ordu Gerilimi' diye kitap yazmıştım. Bu kitap 2002'de çıktığında AK Parti daha iktidar olmamıştı. Dünya üzerinde, cuntalarla cemaatler arasındaki çekişmeyi küresel bazda işleyen bir kitaptır. O kitap iki baskı yaptı da, bir tek gazete ve dergide yer almadı. O gün yazdığım kitapta dedim ki: "Dinsel kurumlarla askerî kurumlar arasındaki bir çatışma, mutlaka askerî kurumların yenilgisiyle sonuçlanır. Bütün dünyada böyle olmuştur." Bir uzlaşmaya varılması için gerekenleri anlattım. Orduların, 21. yüzyılda sivil otoriteye nasıl bağlanması gerektiğini içeren öneriler de vardı kitapta. Türkiye yoktu içinde. Ama baştan sona kitabı okuyan biri, bu kitabın Türkiye için yazıldığını anlayabilir. Bu da benim 28 Şubat'a karşı tepkimdi. Sonra 'Derviş ve Komutan'ı yazdım. Derviş ve Komutan da Türkiye'deki bölümüydü. O kitap da üç baskı yaptı.
Ne zamana kadar sürdü, o kötü günler?
28 Şubat süreci, AK Parti iktidar olduktan sonra da, onunla boğuşarak devam ettirildi. 2005'te TRT'den program teklifi aldım. TRT'de 'Düşünce İklimi'ni yapmaya başladık. 'Laikçi' çevreler, bu programı hedefe koydular. Hatta öyle ki, Hayrettin Karaman Hoca'yı çok severim, bir programda miras hukukuna girmişti. "Miras hukukunun 21. yüzyılda İslam akidelerinin bozulmadan yeniden yorumlanmasında yarar var." dedi, sonra uuufff! 'Miras hukukunu getirmek istiyorlar' diye manşet attılar, aleyhimize.
Boğaziçi Üniversitesi'nde ne kadar süre görev yaptınız?
23 sene. Emekliliğimi alamadan, istifa etmek zorunda bırakıldım. Tazminatımı da yaktım! O zaman bana 'Fethullahçı' diyenlere bakıyorum da şimdi bu camiaya yanaşmak için elinden geleni yapıyor. Benim derdim iktidar değildi. İktidarda olmak da istemedim.
28 Şubat Operasyonu başladığında ne hissettiniz?
"Allahüekber" dedim. Sevinmedim; ama beşer olarak üzülmedim de! Ama insanların kibrinin, mütekebbir olmalarının Allah tarafından hiç hoş karşılanmayacağını bir kez daha görmüş olduk. "İşte ilahi adalet tecelli etti." dedim.
O günler geldi mi aklınıza?
Ya o günleri unuttum, ben. Ama insanları şimdi gülerek izliyorum. 'İrticacı' deyip, üniversiteden atılmama sebep olanlar; şimdi Kadir Gecesi'nde mesaj çekiyorlar, 'Kadir Geceniz kutlu olsun' diye... "Allah Allah" diyorum. İyi, hidayete ermişlerse güzel, buna sadece seviniriz. Bir intikam peşinde değilim; ama Allah mütekebbir olandan hoşlanmıyor. Ben hakkımı helal ettim.