Birileri dini yaşantıya yasak getirirse!,…

 

 


   Hepimiz çok iyi bilmekteyiz ki, bilhassa 1950 öncesi ve darbe süreçlerinde ülkemizde dindar insanlarımızın dini yaşantılarına karşı baskı, dayatma ve yasaklar uygulanmıştır. 1950 öncesi, resmi ideolojinin de dayatması ile vatandaşlarımızın dini yaşantıları zorlaştırılmıştır.

Eğitim sisteminin de etkisiyle toplum dini yaşantıdan uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Kur-an kursları yasaklanmış. Namaz, oruç ve diğer dini ibadetlerin yerine getirilmesine karşı yasaklar uygulanmış. Camiler ihtiyaç fazlası denilerek kapatılmış ve hatta bazı camiler ahıra çevrilmiş. Vatandaşların dini ibadetlerini yerine getirecek kadar dini bilgi almalarına dahi müdahale edilmiş. Hatta öyle bir zaman gelmiş ki, cenaze namazı kıldıracak imam bulunmasında bile sıkıntıya düşülmüş.

Kendi imkânları ile namaz kılacak kadar dua öğrenmek isteyenler bile jandarma tarafından takip edilmiş ve yakalanan hem öğretici hocalar, hem de öğrenmek isteyen çocuklar karakollara götürülmüş. Din adamları olsun, dini bilgi almak isteyenler olsun devamlı jandarma baskısı ve dayatmasına muhatap olmuşlar.

1950 sonrasında ise, 1960 darbesi, 12 mart muhtırası, 12 eylül darbesi ve 28 şubat postmodern darbeleri dönemlerinde de, dini yaşantılar üzerinde resmi ideolojinin baskı, dayatma ve yasakları hep hissedilmiştir. Bilhassa 28 Şubat sürecinde baskı, dayatma ve yasaklar zulüm derecesinde ağır bir şekilde uygulanmıştır. Üniversitelerde başörtüsü yasağı yoğun bir şekilde uygulamaya geçilmiş. Başörtülü kızlarımız son sınıfa gelmiş olsalar bile okullarından atılmıştır. Başörtülü kızlar okula girmeye kalkışınca, polisler tarafından başörtüleri başlarından zorla alınarak saçlarından çekilerek sürüklenmiştir. Hatta dini eğitim görülen İHL’leri ve İlahiyat fakültelerinde de başörtüsü yasaklanmıştı.

İHL mezunları ile birlikte meslek lisesi mezunları için Üniversiteye girişte uygulanan sınavlarda ayrı bir katsayı uygulaması getirilerek, bu okul mezunlarının üniversiteye girişleri imkânsız denecek şekilde engellenmiştir.

Namaz kılan, oruç tutan daha doğrusu dini yaşantı içinde bulunan ve hatta eşleri, çocukları ve yakınları dini yaşantı içinde bulunan subay ve ast subaylar YAŞ kararları ile sorgusuz sualsiz ve itiraz ve mahkemeye başvuru hakkı olmaksızın ordudan atılmıştır. Dini yaşantı içinde bulunan devlet memurları da takip edilmiş ve onlara da baskı, dayatma ve yasaklar uygulanmıştır. Bunlara benzer daha bir çok yasak uygulamaları da olmuştur.

Şimdi dini yaşantıya böylesine yasakları siyasiler getirdi. Yasakların uygulanması için TBMM kanunlar yaptı, kurumlar bu işin sıkı takipçisi oldu.

Durum böyle olunca da, yine dini yaşantıya getirilen yasak, baskı ve dayatmalara karşı olan siyasiler de, bu yasakların kaldırılması için mücadele vermeye başladılar. Siyasi yollardan konan yasakların yine siyasi yollardan kaldırılmaya çalışılması bazılarını oldukça rahatsız etmektedir. Sen siyasi yollardan yasaklar koyarsan, birilerine de aynı yollardan bu yasakları kaldırmak için hukuki yollardan mücadele etme hakkı doğmaktadır.

Ama, yasakçılar cephesinden bakılırsa, dini yaşantı üzerindeki yasaklar resmi ideoloji ve laiklik adına yapıldığı için hiç kimsenin bu yasakları kaldırmaya hakkı olamaz. Siyasi yollardan dini yaşantı üzerindeki yasakları kaldırmak için çalışan ve çabalayan siyasi partiler hep laiklik karşıtı davranmak ve irticai faaliyette bulunmakla suçlanmış ve bu partiler hakkında kapatma davaları açılmış ve bir çoğu da kapatılmıştır. Bu partiler aşırı dinci suçlamasına muhatap olmuşlar.

Gelelim böyle bir yazı yazmaya neden gerek duyduk. Bilindiği üzere YÖK bir karar alarak, Üniversiteye girişte meslek liseleri ile birlikte İHL için uygulanan katsayı zulmünü ortadan kaldırdı. YÖK bu kararıyla 28 Şubat sürecinin baskı ve dayatması ile gerçekleştirilen bu uygulamaya son vererek adaletin tecellisini sağlamış oldu.

Ama, temelden İHL karşıtı zihniyet bu durumdan oldukça rahatsız oldu. Geçmişte Üniversitelerde başörtüsü yasağının uygulanmasına ikna odaları kurarak büyük katkı sağlayan şimdilerin ana muhalefet partimiz Milletvekili  bayan Prof. Yanına birkaç milletvekilini de alarak YÖK’ün katsayı zulmüne son veren bu kararının  iptali için dava açmışlar.

Yine eğitim sisteminde; 4+4+4 şeklinde yapılmak istenen değişiklik teklifine de, sadece İHL’lerinin önü açılıyor denilerek muhalefet cephesi ve başta TÜSİAD olmak üzere İHL’leri karşıtı STK’ları karşı taarruza geçtiler. Bu değişiklikle sanki herkese çocuğunu İHL’ne göndermesi için baskı yapılacakmış gibi. 28 Şubat öncesi İHL’lerinin orta kısımları zaten vardı. 28 Şubat sürecinde vesayetin baskısı ile eğitim kesintisiz 8 yıl yapılmıştı. Şimdi yapılmak istenen, vesayetin baskısı ile gerçekleştirilen yanlış bir uygulamanın düzeltilmesinden ibarettir. Şayet demokrasiye inanıyorsak, herkes çocuğuna istediği eğitimi aldırabilmeli. Çocuğunu İHL’ne göndermek istemeyenin buna hakkı olduğu kadar, göndermek isteyenin de göndermeye hakkının bulunduğu kabul edilmelidir.

Hukuki yollardan, Vesayet ve resmi ideoloji dayatmasına son verilmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Ülkemizin feraha ulaşması, vatandaşlarımızın demokrasinin nimetlerinden daha çok faydalanabilmesi, her türlü özel yaşantısı üzerindeki baskı, dayatma ve yasaklara son verilmesine bağlıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar