Salim MERİÇ
SİYASİ PARTİLER KANUNU VE ERKAN MUMCU
Son günlerde oyum AKP’ye diyen Mehmet Ağar, akıllara 2007’deki seçim ittifakının neden bozulduğu sorularını gündeme getirdi..Cüneyt Özlemir’le 5N1K’ya konuk olan Anavatan Partisi Eski Genel Başkanı Erkan Mumcu, 2007 seçimlerinde Demokrat Parti’yle yapacakları ancak son anda iptal olan ittifakın ayrıntılarını anlatarak Ağar için şunları söyledi; "Biz saat 3'te Ağar'a listemizi verdik. Saat 5'te YSK'ya sunulan listede o isimlerden tek bir kişi yoktu.
Ben hayatımda böyle bir kalleşlik görmedim. Bunu Ağar'a neden kimse sormuyor? Çünkü bu sorunun cevabını verecek tek kişi Mehmet Ağar. Ne oldu? Eğer o birleşme olsaydı, AK Parti yeniden tek başına iktidar olamayacaktı. Birilerinin neden ve niçin himaye altında tutulduklarını anlamak daha kolay olur. Bir davanın onlarca sanığı mahkum olmuş, sadece bir tanesi mahkum edilmemiş.
Cüneyt Özdemir soruyor: Kim o?
Erkan Mumcu: Mehmet Ağar. Nasıl oluyor da mahkum olmayan tek sanık olarak kalabiliyor? Bunu merak eden sadece ben değilim. Gazeteciler olarak siz de bunu cevabını araştırın.
Erkan Mumcu, 1995 yılında Anavatan Partisi'nde siyasete atıldı ve 20. dönem Isparta Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdi. Son olarak 5 Mayıs 2007 tarihinde Anavatan Partisi'nin Doğru yol Partisi ile birleşmesiyle oluşan Demokrat Partinin Mehmet Ağar ile birlikte eşbaşkanı oldu. Ancak seçim listelerinin verilmesine az bir zaman kala aradaki anlaşmazlıklar nedeniyle bu birleşim sonlandırıldı ve Mumcu 2007’den bu yana aktif siyasetten çekildi. Erkan Mumcu’nun siyasete atıldığı Anavatan Partisi döneminden bugüne Türk Siyasi hayatında neden yalnız bırakıldığını, Mesut Yılmaz ile arasındaki anlaşmazlıkların sebebini, neden siyasette ön planda tutulmadığını, neden 2007 seçimlerinde büyük bir siyasi tezgaha düşürüldüğünün ana sebeplerinden birini inceleyelim.
Erkan Mumcu siyasi kültürü ve söylev yeteneği en güçlü parti liderlerinden birisiydi. Konuşurken kullandığı Türkçe ve anlatım zenginliği herkes tarafından dikkat çekerdi. Demokratik duyarlılığı ve demokratik kavramların yerleşmesi için Mesut Yılmaz’a karşı başlattığı ilk başkaldırışındaki söylevi şuydu; “Parti içi demokrasinin tesis edilmesi için siyasi partiler yasasının değişmesini, merkez yoklamasının kaldırılmasını, ön seçim sisteminin getirilmesini istiyoruz. Avrupa’daki demokratik standartlar ne ise bizde aynısını istiyoruz, demokratik sivil anayasa istiyoruz” demeçleri Erkan Mumcu’ya aittir. Mumcu bu söylevlerini yıllarca dile getirdi. Mumcu, siyasi kültürün gelişmediği nitelikli olmayan parti kadro ve teşkilatların, parti içi işleyişini ve demokratik manada uygulama yeteneğini bilmediklerinden dolayı kendini anlatamama ve tabanın nicelik yapısı sebebi ile yalnız kalmıştır. Kimseye eyvallahı olmayan Mumcu, senelerdir üzerinde durduğu demokratik hak, temsilde adalet ve fırsat eşitliğine dayanan bir seçim sisteminin getirilmesi için mücadele etmiş bunun için Siyasi Partiler Kanununun değişmesi gerektiğini dile getirmiş bu uğurda asla taviz vermemiş, ve bu davada mensubu olduğu AKP’den de ayrılmıştır. Erkan Mumcu Türk siyasetinin yetiştirdiği dürüst, sözünün eri, adı bugüne kadar hiçbir yolsuzluğa karışmamış, hiçbir siyasi oluşumdan rant menfaat sağlamamış, siyasi kültürü ve yeteneği fevkalade gelişmiş, siyaset yapılacak ender şahsiyetlerden birisidir. Böyle yetenekli bir siyasetçinin demokrasi açısından, siyasetin kurumlaşması açısından, demokrasinin Avrupa standartlarında tesis edilmesi açısından Türk siyasi hayatına yeniden dönmesi gerektiğini ve büyük katkılar sağlayabileceğini düşünüyoruz.
1982 ÖNCESİ ÖN SEÇİM SİSTEMİ
1961 seçimlerinden sonra İçişleri Bakanlığı tarafından bir rapor hazırlanarak, 2.10.1963 tarih ve 1560 sayılı hükümet tasarısı olarak Başbakan İsmet İnönü'nün imzası ve tezkeresi ile Siyasi Partiler Kanunu T.B.M.M’ne verilmiştir. “ Bu tasarıda, siyasi partilerin çalışmalarına ilişkin birtakım görüşler yanında, aday tesbit sorununa da değinilmiş ve bütün parti üyelerinin katılacağı bir önseçimin yararları belirtilmişti. (T.B.M.M. Tutanak Dergisi, cilt 26 S. Sayısı 527, s. 3 vd)
Bu dönem, 648 sayılı Siyasi Partiler Kanununun kabul edildiği 13.7.1965 tarihinde başlamıştır.
648 sayılı kanun seçim çevrelerinde parti adaylarının tespiti konusunda, 29 ve 30. uncu maddelerinde, birbirinden farklı iki usule yer vermiştir; Önseçim kenar başlığını taşıyan 29. maddede; Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği için yapılacak seçimlerde, siyasi partilerin gösterecekleri adayların, her seçim bölgesinde, parti seçmen kütüğüne kayıtlı bulunan bütün parti üyelerinin katılacağı bir önseçimle tespit edileceği kabul edilmiştir. (İl Yoklamaları) kenar başlığını taşıyan 30. maddede ise, siyasi partilerin adaylarını, kendi tüzük ve yönetmeliklerine göre tespit edecekleri üyelerin katılacağı ve Seçim Kurullarının denetimi altında yapılacak bir önseçimle tespit edecekleri hüküm altına alınmıştır. (T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Cilt. 4 s. 2. * Cilt.39. s. 207-211)
1982 anayasasından önce siyasi partiler milletvekili ve belediye başkan aday adaylarını ön seçim sistemi ile belirliyorlardı. Yani 1982’den önce parti listelerini bir ön seçim ile seçmenler belirliyordu.
1982’den bu yana Merkez yoklaması ile Siyasi partilerin aday belirlemede sahip oldukları tekelci durumları, demokrasi idealiyle bağdaşmamaktadır. Millet temsilciliğinin, partilerin tekelci bir şekilde belirlediği kişilere verilmesi, temsil müessesindeki irade serbestliği ile bağdaşmamaktadır. Özellikle aday belirlemede parti içinde dar bir grubun yetkilendirilmesini öngören bir siyasi parti yapısı, hem demokrasi idealine hem de temsil müessesindeki irade serbestliği unsuruna aykırı olmaktadır. 1982 anayasasında siyasi partiler yasası ((Ek: 31/7/1998 – 4381/7 md.)’de ön seçim sistemini zorunlu halden çıkararak, partilerin tüzüklerine bırakmıştı. Böylece adayların bir ön seçim sistemi ile belirlenmesini sağlayan parti içi demokrasi uygulaması olan ön seçim sistemi partilerin insiyatifine kalmış ve 1983 bu yana 2011 seçimlerine kadar milletvekili ve belediye başkan adayları merkez yoklaması ile seçilmiştir. Bu nedenle, aday belirlemenin demokratikleştirilmesinde, geniş katılımlı bir yöntemin benimsenmesi gereklidir. Demokratikleşme için aynı zamanda parti merkezinin ve yerel parti örgütünün rolünün azaltılması da gerekir. Adil, eşit ve özgür seçimlerle parti yönetici kadrolarının ve adayların belirlenmesi sürecine de, işaret eden parti içi demokrasi kavramı bünyesinde hukukun üstünlüğünü ve oligarşik eğilimlerin ortadan kaldırılmasını da ifade etmektedir. 1982 anayasasından önceki dönemlerde milletvekili ve belediye başkan adayları önseçimler ile belirleniyordu.
Hürriyet & 01.11.1987
1980 askeri darbesinden sonra 1982 anayasası ile şekillenen Siyasi Partiler Yasasından ön seçim sistemi uygulaması kaldırılmış, partilerin tüzüğünde isteğe bağlı olarak bırakılmıştır. Bu süreç ile ön seçim sistemi uygulaması yerini lider sultası dediğimiz merkez yoklamasına bırakmıştır.
1980 darbesinden sonra Siyasi partiler kanunundan, seçimlerde aday gösterilecek milletvekili ve belediye başkan adaylarının parti üyeleri tarafından belirlenmesini sağlayan önseçim sistemi, sistematik ve planlı olarak kaldırılmıştır. Bunun nedeni, sabetayist (İbrani) asıllı olmayanların listelere girmelerini önlemek içindir. Ön seçim sistemi, sabetayist olmayanların kilit noktalara gelmelerini ve devletin milyarlarca dolarlık rant kapısının kendi ellerinden çıkmasını, önlemek için sistematik bir şekilde kaldırılmıştır. Seçim göstermeliktir. Önemli olan seçilmiş kavimden doğmaktır. 1982 anayasası en çok sabetayist hegemonya’nın ekmeğine yağ sürmüştür. 1982 anayasası ile şekillenen siyasi partiler kanunu, böylelikle sabetayist hegemonya’nın siyasette ve bürokrasi’de güçlenmesine zemin hazırlanmıştır. Bu süreç bizlere, birbirleri ile iş ortağı ve akraba olan bakanlar, siyasetçiler, milletvekilleri ve bürokratlar kazandırmıştır. Siyasette, parası olan siyaset yapar mantığı yerleşmiştir. Siyaset sahnesi, hiçbir birikimi olmayan, tecrübesiz, bilgisiz, para sahibi kabiliyetsizlerin siyaset yaptığı bir arenaya dönüşmüştür.
Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı önseçim seçmenlerinin, 648. sayılı kanunun 29. maddesinde yer alan şekilde, bütün parti üyelerini kapsayacak kadar genişletilmesini savunmaktadır. (Nermin Abadan, Anayasa Hukuku ve Siyasal Bilimler açısından 1965 seçimlerinin tahlili, Ankara 1965, Ön Seçim, s. 40.) Aynı Aldıkaçtı, hazırladığı 1982 anayasası siyasi partiler yasasını ön seçim sistemini zorunlu değil partinin vicdanına bırakan kanunlar ile düzenlemişti. İşte bu liderlik sultasının, merkez yoklamasının önünü açtı. 1982 Anayasasını hazırlayan Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı sabetayist asıllıdır. O kadarki Aldıkaçtı, İsrail’in anayasasının hazırlaması için Telaviv’den bile davet almıştır.
Devletin milyarlarca dolarlık rant kapısı, sabetayist hegemonya’nın tekelindedir. Sabetayist hegemonya’nın en büyük korkusu bu rantı kaybetme korkusudur. Önseçim sisteminin getirilmesi ile bu rant, sabetayist hegemonya’dan halkın tercih ettiği kesimlere geçecektir. Sistemin en büyük endişesi bu büyük rantı kaybetme korkusudur. Lakin bu rant’ın halkın eline geçmesi, sabetayist hegemonya ile cemaatin egemenliklerini de bitirecektir. Ön seçim sisteminin getirilmesi sistemin işine gelmemektedir. Partiler kanununa ön seçim sisteminin getirilmesi Sabetayist hegemonya’nın en büyük korkusudur. Lakin bu sistemin hayata geçmesi, Sabetayist hegemonyanında sonu olacaktır. Buda sabetayist hegemonya’nın tekelindeki siyasi partilerin işine gelmemektedir. İşte Erkan Mumcu’nun siyaset sahnesinde yıllardır yalnız bırakılmasının, Anap döneminde Mesut Yılmaz ve ekibi tarafından tasfiye edilmesinin, 2007 seçimlerindeki seçim tezgahına düşürülmesinin ana sebebi budur. Çünkü Erkan Mumcu siyasi partiler kanununun değişmesi ve ön seçim sisteminin getirilmesi için yıllardır meclis’te, toplantılarda, Tüsiad’da bunları dile getiriyor ve bu kanunun onaylanması için girişimlerde bulunuyordu. Bugün Erkan Mumcu’nun ardına düştüğü bu dava hiçbir siyasi partinin işine gelmediği gibi AKP’ninde cemaatinde işine gelmemektedir. Bu yüzden Mumcu’nun önünün kesilerek siyasetten tasfiye edilmesi gerekiyordu. Mehmet Ağar’ın 2007’de son anda seçim listelerini değiştirerek Mumcu ile seçim ittifak’ını bozması da bunun bir neticesiydi.
1982 anayasası ile Merkez yoklaması uygulaması, genel anlamda Özal tarafından uygulanılmaya konulmuştu. Özal önseçim sistemini kaldırmakla, Sabetayist hegemonya’nın siyasete hakim olmasının önünü açmıştı. Bu öyle bir kökleşmeydi ki bugünün siyasileri Özal’ın liderliğini yaptığı partinin tabanlarından geliyordu. Bugün hürriyetin ve eşitliğin kısıtlanmasına yol açan en büyük faktör, siyasi partilerin genel merkezleri ve siyasi partiler kanunudur. Anayasada bunca yıl ufak çaplı değişiklikler yapıldı, yıllarca uyum yasalarının çıkarılmasına rağmen, hala Siyasi Partiler Kanunu demokratik ilkelere uygun hale getirilememiştir.
ANAP Isparta milletvekili Erkan Mumcu’nun 5 Mayıs 1997’de TÜSİAD’ın düzenlediği Siyasi Partiler Yasası adlı toplantıda yapmış olduğu konuşma;
19. dönem parlamento yürürlükteyken, DYP ile işbirliği halinde meclis gündemine getirmek istediğimiz, ancak daha sonra DYP’nin bilemediğimiz sebeplerle imtina ettiği bir yasa teklifimiz vardı. Partilerin üye kayıtlarının nüfus müdürlüklerine bağlı, siyasi partilerin kayıtlarını tutmak üzere devletin görevlendirilmiş olduğu bürolarca tutulmasını teklif ettik. Parti içi demokrasi ve Siyasal Partiler Yasası ile ilgili bir takım sorunlar tartışırken bu fevkalade önemli ve anlamlı bir şey. Türkiye’de siyasal sistemin yozlaşmasının temelinde yatan en önemli faktör, devletin rant dağıtan bir mekanizma olarak yapılanmış olmasıdır. Yani ekonomik yapı içersinde, pazarda, üretimde son derece etkin bir mekanizma olan devlet eğer siyasi irade tarafından yönetilecek ve yönlendirilecekse, siyaset yapan, siyasete yönelen insanlar bakımından bunun bir anlamı da rant dağıtım paylaşım sisteminde söz sahibi olmak demektir. Paylaşımda temel espri, paylaşanların mümkün olduğu kadar az sayıda olması olduğu için, partileri işgal eden insanlar o siyasi parti içinde herhangi bir konumu kapattıkları zaman, deyim yerindeyse akıllarına ilk gelecek şey oradan elde edecekleri inisiyatifi, rantı başkalarıyla paylaşmamak olduğunda, Türkiye’de siyasal sistem halka bizzat siyaset profesyonelleri tarafından kapatılmaktadır. Yasal alt yapı içinde bunun önüne geçmenin belki de kısmen mümkün olabileceği tek sistemin, seçmen kayıtlarının devletin resmi büroları tarafından tutulmuş olması, bunların partilere bildirilmiş olması olabileceğini düşünüyoruz. Bu şekilde partilerin üye kabul etme ya da etmeme gibi bir hakkı olmayacaktır. Bununla şunu söylemek istiyorum, Siyasal Partiler Yasası’yla belirlenen normlara uygun olduğu süre zarfında, siyasi partilerin kendilerini halka kapatabilme ya da siyaset profesyonellerinin partiyi halka kapatabilme imtiyazının elinden alınabilmesi böylece mümkün olacaktır. Ancak bu şartla ön seçim anlamlı bir şey olacaktır. Hali hazırda, belki lider sultasından daha fazla şikayet etmemiz gereken konu budur. Ön seçimin Türkiye’de siyasetin kalitesini yükseltecek, demokratikleşmenin önünü açacak mekanizma olabilmesi ancak dediğim gibi bu vasatın sağlanabilmesi ile mümkündür. Demokratikleşme vizyonunu hangi paradigmaya dayalı olarak istiyoruz ya da ortaya koyuyoruz ? Bence sorun burada düğümleniyor ve bir tercih yapmak zorundayız. Ne için demokratikleşme, devlet için mi, toplum için mi? Din, ahlak, bir takım manevi değerler için demokratikleşme mi? Yani burada bir paradigma tercihi yapmak zorundayız. (TÜSİAD,Demokratik Standartların Yükseltilmesi Paketi Tartışma Toplantıları Dizisi-1, Siyasi Partiler Yasası, Erkan Mumcu’nun Konuşması, Tüsiad-T/97-5/213, İstanbul 1997, s. 62-64, 92, 103.)
ERKAN MUMCU YILLARDIR BUNU DİLE GETİRDİ
AK Parti`den ayrıldıktan sonra eski partisi ANAP`a geçen Isparta Milletvekili Erkan Mumcu, Siyasi Partiler Kanunu`nda değişiklik yapılmasını öngören yasa teklifini tüm milletvekillerine göndererek destek istedi. Mumcu, notunda siyasi sistemin derin bir temsil ve meşruiyet krizi içinde olduğunu ileri sürdü. 12 Eylül askeri müdahalesinin ürünü olan mevcut Siyasi Partiler Yasası ile lider sultasının ortaya çıktığını, buna karşı demokratik bir açılım sağlanmasının gerekliliğine değinen Mumcu, siyasetin içine düştüğü bunalımın, toplumu ve toplumsal talepleri ne kadar temsil ettiğiyle yakından ilişkili olduğunu ifade etti. Mevcut yasanın parti içi işleyişi lider sultasına, toplumla etkileşimi ise popülizme mahkum ettiğini savunan ANAP'lı Mumcu, anti-demokratik parti tüzüklerinin de değişmesi gerektiğini vurguladı. Mumcu'nun imzasını taşıyan önerinin getirdiği bazı yenilikler şöyle: "Bir kişi en çok iki seçim dönemi genel başkanlık yapabilecek. Büyük kongre için seçilen delege sayısı 2 bin 200 kişiden az olmayacak. Milletvekili adayları, ön seçimle belirlenebilecek. ( Hazırladığı Partiler Yasası Teklifini Vekillere Gönderdi, Servet Dağ, 26.03.2005, Zaman )
Erkan Mumcu, Ruhat Mengi’nin programında senelerdir söylediği Siyasi Partiler Kanunu değişikliği için şu sözleri şöyle yineliyordu; Benim ilk yapacağım şeylerden bir tanesi de Siyasi Partiler Kanununu değiştirmek ve kimin milletvekili olacağı hususunda gerçekten milleti söz sahibi yapmaktır. Milletin söz sahibi olması durumunda seçilmiş milletvekillerinin, ve parti içinde mücadele edebilir milletvekillerinin istifa etmesine de gerek kalmayacak..diyerek 10 yıl önce Tüsiad’daki toplantıda vurguladığı sözleri Mengi’nin programında da vurguluyordu. (Ruhat Mengi ile Her Açıdan, Erkan Mumcu ile Röportajı, 14 Ocak 2007)
ANAVATAN Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, MYK toplantısından önce cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül'ün destek arayışlarını değerlendirdi. Cumhurbaşkanı adayını belirleme sürecinde AKP'nin herkesi yok saydığını belirten Mumcu, gerçek anlamda demokrasiye ihtiyaç olduğunu söyledi. Mumcu "Siyasi partiler kanunun değişmediği sürece bu ülkede adaletten söz etmek imkansız olacaktır" ifadesini kullandı. (Mumcu: AKP herkesi yok saydı, Milliyet / 25 Nisan 2007.)
AK PARTİ VE SİYASİ PARTİLER KANUNU
Bugün gazetesinin 23/12/2005 tarihli haberine göre AK Parti 2003`te Adalet Bakanı Cemil Çiçek tarafından hazırlanan, ancak daha sonra buzdolabına kaldırılan Siyasi Partiler Yasası ile Seçim Yasaları`nda değişiklik öngören düzenlemeleri yeniden gündemine aldı. (Siyasi Partiler Yasası Değişecek, Bugün Gazetesi 23/12/2005) AK Parti, seçimlerin 2007 Kasım`ında yapılacağından hareketle değişiklik teklifini 2006 yılında hayata geçirmeyi planlamıştı fakat 2003’den bu yana anayasa referandumu olmasına rağmen AKP, Siyasi Partiler Kanununu değiştirmedi. 12 Haziran 2011 seçimleri için yine lider sultasına dayanan merkez yoklaması ile adayları kendileri belirlediler. Bu listeler akrabalar, cemaat, iş ortaklıklarına dayanan kadrolardan oluştu. Göstermelik seçimlere oy kullanan halkımız, yine 12 Haziran 2011 ve bundan sonraki seçimlerde de kendilerinden olmayan, tanımadıkları adaylara oy vermeye devam edeceklerdir.
Başbakanın siyasi danışmanlarından Yalçın Akdoğan’a 2007 yılında Siyasi Partiler Yasasının değişmesi yönünde hiçbir çabalarının olmadığını söylediğimde, Akdoğan bana bu yasayı değiştiremeyeceklerini, çünkü partinin çizgisinin bozulabileceğini söylemişti. Akdoğan, Avrupa birliği süreci içinde yasal değişiklikler ve yeni anayasada Siyasi partiler kanununun değiştirilmeyeceğini, parti’nin kurumlaşmadan bunun mümkün olmadığını söylemişti. Ben de kendilerine bunun demokrasi ve sistem sorunu olduğunu, bu konunun AKP’nin şahsi bir meselesi olamayacağını iletmiştim. 10 yıllık süreci göz önüne aldığımızda görüyoruz ki, AKP’nin demokratikleşme isteği samimi değildir.
Bugün Siyasi Partiler kanununda ön seçim sistemi zorunlu kılınıp da, listeler parti seçmenleri tarafından hazırlanırsa, Türkiye’deki oligarşinin siyasi ayağı ağır darbe alacaktır. Patiler kanunu eğer değişirse Milletvekili listelerine parti başkanının adamları, iş ortakları, cemaatin adamları değil, halkın desteklediği halkın içinden çıkan temsil edilen adaylar girecektir. Bu süreçte AKP kendi ayağının kendi iktidarının gitmesini istemediği için 10 yıldır Siyasi partiler kanununu değiştirmemektedir. Erkan Mumcu bu süreci görüşmek için Başbakan Tayyip Erdoğan’dan görüşme talep etmiş fakat başbakan görüşme talebini geri çevirmiştir. Erkan Mumcu’yu Türk siyasetinde Anap ve AKP’lilerin anlayamamasının sebebi demokratik kültürün bu partiler tarafından anlaşılamaması, kavranılamaması ve demokrasiye olan inançlarının samimi olmamasındandır. Mumcu’nun savunduğu şey oligarşinin hegemonyasının bitmesiydi. Türkiye’de siyasi oligarşinin en büyük korkusu Erkan Mumcu’nun yeniden siyasete dönmesini çok istiyoruz...
http://www.odatv.com/n.php?n=siyasi-partiler-kanunu-ve-erkan-mumcu--1206111200