GÖRÜNEN SONU MU UCU MU?

 

 

GÖRÜNEN SONU MU UCU MU?

 

ABDULLAH AYDIN

[email protected]

 

            Çoğu insanımızın, ‘görünen sonu mu ucu mu?’ sorusuna iç dünyalarında yanıt aradığını zannediyorum. Kimileri de, epey zamandır sinsice yaklaşan bir tehlikenin varlığını hisseder ve dillendirir oldular.

            Kimileri tehlike sinyallerini verirken, büyük yığınların tehlikenin farkında olmayışı sorunların derde ve belâya dönüşmesinin nedenlerinden biri gibi görülebiliyor. Kötü yönetici ve yönetimin, sorunların ve tehlikenin asıl hazırlayıcıları olduğunu görmezden gelmek, onların bu ülke ve insanına neyi reva gördüklerini doğru değerlendirmek zorundayız. Toplum olarak, kendi yetersizliğimizi ve tepkisizliğimizi de asla unutmamamız gerekiyor…

            Bu günümüzü daha iyi anlayabilmemiz için, altmış yıldır bizleri yönetenlerin döktürdükleri ‘siyasi incileri’ ve halkımıza reva gördüklerini hatırlamakta yarar var:

            “Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz”.

            “Bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz”.

            “İşte şimdi durum üç-üç oldu”.

            “Kadayıfın altı kızardı”.

            “Kanlı mı olacak, kansız mı?”.

            “Allah’ın ipine sarılın”.

            “Alışırsınız, alışırsınız”.

            “Hazmettire hazmettire kabul ettireceğiz”.

            “Ne yapalım, mahkemeler bizim isteklerimizi de her zaman yapmıyorlar”.

             Bu eylem içeren ve hedef gösteren söylemler, kimilerine haz verirken, çoğu yurttaş adına kötü sonuçla doğuracak türden; bir nevi savaş ilânı manifestosu gibi…               Dünya örneklerinin gösterdiği gibi, ‘ilerici ve demokratik devrimler’ her ne kadar zamanın birikimlerinin patlaması olsa da, sosyal örgüsü yeterince sağlam ve geniş oluşturulmadığından kalıcı olamıyorlar. Patlaması şiddetli ve oldukça sarsıcı oluyor, ama kalıcı yönü en zayıf halkasını oluşturuyor…

            Gerici devrimler yavaş adımlarla ilerlerken, yapısal dokusunu toplumun her kesimine ve yaşamın her alanına yayarak daha geniş kesime hükmediyor ve toplumun olası karşı tepkisini törpülüyorlar; dolayısıyla fazla sarsıcı olmuyor, ama daha kalıcı olabiliyorlar…

            Gerici dönüşümlerin bir başka özelliği de, kara dünyalarını yumuşak bir örtü altında saklayabiliyorlar. Damlanın taşı oyması gibi sakin yürüdüğünden, toplum kemirildiğini, ruhsal ve maddesel yönden iliklerinin, damarlarının boşaltıldığını fark edemiyor…

            Bu topraklar ve toplum üzerinde sinsi oyun yıllardan, hatta asırlardan beri oynanıyor. Emperyalizmin gericilik oyununun geri kalmışlığımızdaki etkisini günümüzde daha sert hisseder olduk.  

            Her son bir başlangıç olduğu gibi, her başlangıç ta bir sonu ifade eder. Ancak bu başlangıç ve sonun, ülke ve toplum yararı taşıyıp taşımadığı önceden pek kestirilemez; zaman ve uygulamalar, istekleri ve ulaşılmak istenen hedefleri belirler…

            Sosyal, siyasal ve ekonomik sistemimiz ülkemiz insanını ‘sonu mu-ucu mu?’ doğrultusunda bir yol ayrımına doğru hızla itiyor. Ülkemizdeki gidişatı tahlil ettiğimizde, kimi işlerimizin hiç de iyi gitmediğini söyleyebilir bazı sorular sorabiliriz;

            Şöyle ki:

            Hukuk Devletinin hali nedir?

            Sistemimiz Demokrasi midir?

            Toplumumuz özgür müdür?

            Ulusal artı değer hakça paylaşılıyor mu?

            İnsan hakları itibar görüyor nu?

            İşsizlik neden bu boyutlara ulaştı?

            Terörün ve cinayetlerin sonu neden gelmiyor?

            Toplum neden kendisi ile barışık değil?

            Basınımız neden özgür değil?

            Üniversitelerimiz neden bilim üretemiyor?

            Dış borçlarımız, bütçe açıklarımız her gün neden büyüyor?

            Kolonileşme söylemleri neden ortada dolaşıyor?

            Din neden bu boyutlarda siyasete müdahale eder duruma geldi?

            Aç insanlarla ne tür bir Demokrasi yaratılmaya çalışılıyor?

            Bu soruların tümü bazı şeylerin sonunu, bazılarının de başlangıcını ifade ediyor. Nüfusunu dahi doğru sayamayan, çocuklarını doğru dürüst okutamayan, ürettiğinin iki katı tüketen, gırtlağına kadar borçlanmış, çalışacak nüfusun üçte biri işsiz ve aç dolaşan bir ülkede, ‘Dünya devleti, Emperyal yeni Osmanlıcılık’ oyunları oynamayı ileri süren dangalaklar önce bu soruların cevabını doğru vermek zorundalar…

            Hayaller her zaman güzeldir, ama her zaman gerçekçi değildir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.