KUYULAR DERİNLEŞİYOR

KUYULAR DERİNLEŞİYOR 
                                                                     ABDULLAH AYDIN

                                                                [email protected]


Bu toprakların kültüründe, bu halkın toplumsal yaşantısında kuyunun acı-tatlı anıları, derin izleri, çoğu zaman ve yerde de yaşamsal önemi olmuştur…

Düşmanların, küskünlerin değil, dostların, sevgililerin sözleşme, buluşma noktalarıdır kuyu başları… Sevgilinize ilk öpücüğü kondurduğunuz, ömür boyu saklayacağınız ilk hediyeyi aldığınız yerdir belki de kuyu başı… Doğumunuzda da, ölümünüzde de yıkar bedeninizi kuyuların suyu… O kadar mı? Değil elbet! Yediğiniz ekmeğin hamurunda, içtiğiniz çorbada, yaz sıcağında içmeye doyamadığın ekşi ayranda, damla damla akıttığın terinde vardır kuyunun katkısı… Bağından, bahçenden topladığın meyvenin, sebzenin tadında, kokladığın gülün, çiçeğin kokusunda vardır kuyunun emeği… Kuyular Petrol, kuyular maden, kuyular zenginlik doludur...

Bu ülkede, bu ülkenin dilinde her zaman iyilikle, güzellikle anılmaz kuyular. “Kör kuyular” da vardır toplumsal yaşantımızda. Birileri hakkındaki kötü düşüncelerinizin başlangıcıdır, ayağını kaydırmaya çalışmaktır; ölüm çukurudur; yok olmaya, yok etmeye yol almanın ilk adımlarıdır “kuyusunu kazmak”, “kuyuya düşme” tehlikesi. Gelişi bazen derin ve sessiz, bazen de oldukça gürültülüdür… İlençlerimizdeki “kör kuyular alsın seni” sözü, çaresizliğimizden karşıtlarımızın üzerine yağdırdığımız melânetler yağmurudur… Tarihimizde de epey sevimsiz yere sahiptir kuyular…

Ülkemiz uzun yıllardır “kuyuya düşmemek” için zaman, emek, insan ve para harcıyor; zenginliklerini kaybediyor. Kimi zaman kendinin, kimi zamanda başkalarının kazdığı kuyulara düşüp çıkıyor. Aksaklıkların nedenleri çoğu kişi tarafından bilinse de, yapılan hatalar, noksan kalınan yerler, aksamalardaki kişisel ve örgütsel hatalar bir türlü itiraf yoluna gidilmiyor, siyaset ve yönetim trafiği hâlâ yanlış yolda yürümeye çalışıyor!

Siyasal söylem ve rivayetlerimize göre, "her yeni gelen bir öncekinden enkaz devralmıştır". Öncekinden enkaz devralanlar, kendilerinden sonra gelenlere "güllük-gülistanlık" devretmiştir ülkeyi, ama devralana göre durum enkazdır! Bu ülke iktidarlarına göre "muhalefet partilerinin hiçbir eleştirisi ve önerisi doğru değildir"! Muhalefet partilerimize göre ise "hiçbir iktidar taşı taş üstüne koymamıştır, her şeyi berbat etmiştir; ülkeyi felâkete sürüklemiştir"! Karşılıklı saygısızlığı ve yok saymayı kabullenmiş bu siyasal yapının, ülke yararına iş üretmesinin mümkün olmadığını yaşayarak, ağır faturalar ödeyerek görüyoruz…

Siyaset ve üst düzey bürokrasimizin egemen bakışına göre, kimi siyaset ve toplumsal çevrelerin öne sürdükleri düşünceleri, eleştirileri, talepleri ve ülke sorunları konusundaki hassasiyetleri tamamen "Paranoya"! İddiaların ve öne sürülenlerin bir kısmı paranoya olabilir. Ama unutuluyor olmalı ki: tedavi edilmeyen ufak endişeler, şüpheler ve paranoyalar, bu gün cebelleştiğimiz çoğu sorunumuzda olduğu gibi, kalıcı ve tedavisi zor hastalıklara dönüşüyor ve dönüştü de!...

Kimileri akıllarınca Devletin ve toplumun "ezberini" bozuyorlar, sözüm ona "ötekileştirme" ye karşı çıkıyorlar. Bu ifadeler tam doğruyu da, tam yanlışı da yansıtmıyor, toplumun kimi kesimlerine çekici, kimi kesimlerine de itici geliyor. Her Devletin ve toplumun, siyasal sistemine ve yaşantısına göre değişmesi mümkün olmayan ezberleri vardır. Asıl olan, ezberlerin Hukuk ve Demokrasi içinde olup olmamasıdır. Hukukun, Demokratik ve yurttaşlık haklarının kullanımında ötekiler olamazken, hayatın diğer alanlarında ise ötekiler hep vardır. Siyasal Partiler, dernekler, Sendikalar, sosyoekonomik tabakalar, kimi inanç kitleleri, kimi yasal sivil örgütlenmeler hep ötekiler olarak var olacaklardır. Olması gereken saygı sınırlarının sağlamlığıdır…

Bazılarınca eleştirilere karşı geliştirilen "Paranoya" yakıştırmaları, yaşamsal gerçeklere dönüşüyor ve toplumu için için kemiriyor. Son yıllara kadar toplumun kendi içinde bastırmaya çalıştığı yakıştırılmış Paranoyalar, giderek sesli biçimde ve tahripkâr ölçülerde dışa vurulur, ülkenin ve ulusun geleceğini yutacak kuyuları kazar duruma gelmiştir…

Anlaşabileceğimiz basit konularda kavgalaşmak, birbirimizi tırmalamak, açığa düşürmek ve kusurlarımızı karşılıklı kullanmak, en çok zevk aldığımız sosyal ve siyasal oyunlarımız. Asıl kusurumuz, bu oyunların hepimize zarar verdiğini görmek istemeyişimizdir…

Son yıllarımız birbirimizin kuyusunu kazmakla, birbirimizi kuyulamaya çalışmakla geçiyor. Devletin kurumları, aynı amaç çerçevesinde oluşturulmalarına rağmen, birbirlerinin kuyusunu kazmakla ve birbirlerini yok etmekle uğraşıyorlar. Siyasal partilerimiz, etnik farklılıklarımız, inanç farklılıklarımız birbirlerinin kuyusunu kazmakla meşguller… İş çevrelerimiz, sermaye çevrelerimiz emeğin gırtlağını sıkmakla, tüketicinin kanını emmekle meşguller… Sağlık sektörü hastanın, eğitim sektörü öğrencinin önüne aşılmayacak barikatlar örüyorlar… İnanç kesimi (giderek sektörleşiyor) yaşarken yurttaşın öte dünyasını pazarlamakla meşgul…

Birbirimize, dolayısıyla kendi ellerimizle, kendimize kazdığımız çukurlar giderek derinleşiyor, karanlıklaşıyor. Unutulmamalı ki: tarihin karanlık kuyuları doymak bilmez, her an yutacak av arar. Kavgadan çok kucaklaşmak, dırlaşmaktan çok muhabbet edecek nedenlerimiz var. Aptallık yaparak bu ülkeyi, bu ulusu tarihin karanlık kuyularına av yapmayalım!...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum