Canan YÜCEL
VAY BE!
VAY BE!
Vay be!
Hani şu bizim çok yakındığımız ve nesli tükenmekte olan “insanlık” kavramımız var ya; işte onu tam tüketmemişiz. Arada istisnalar çıkıveriyor. Çok şaşırıyorsunuz.
Vay be!
İnsanlık daha ölmemiş. Kılını kıpırdatmayanlar çok. Aman bana ne diyenden geçilmiyor zaten. İşleri düşmeden selam bile vermez hale gelenler de var. Ah bu zamane insanları… Ben eskiyi özlüyorum. Geçmişi… Ev gezmelerini, dedelerin eski zamanları anlatmasını, askerlik anıları… Soba yanar, içindeki odundan çıtır çıtır ses gelir. Üzerinde çaydanlık kaynar. Fındık kavrulur. Afiyetle yenir.
Televizyon falan da hikayeydi o zamanlar. Sohbetler daha değerliydi. Genlerimizdeki misafirperverlik geninin hakkını veriyorduk. Yiyip içmeler, gülüşmeler, konuşmalar ve daha nicesi…
Şimdi iki aile bir araya gelse;
-Aaa şu kanalda şu var açoın da izleyelim.
Hasbinallah diyorsun içinden. Ya televizyon izlemeye mi geldin misafirliğe mi? Soramıyorsun ki! Misafir o der anne, çatar kaşlarını. Gel de gık çıkar bakalım kolay mı?
İşte böyle hoşsohbet şeylere özlem duyar hale geldik. İnsanlığı öldürdük. İçimiz kararmış bizim. Ama bunu kimse kabul etmez ki!
-Daha ne yapalım ayol, ilgi alakaya boğamam ya!
Sokakta görünce hal hatır soruyoruz. İşimiz düşünce nasılsınlar, iyi misinler le söze başlıyoruz. Çıkarımız için iyi davranıyoruz.
Vay be!
Ne kadar insancıl varlıklarız ya. Bazen adını bile unuttuğumuz insanları işimiz düştüğünde nasıl buluruz. Şaşarım ben bu işe…
Sen bilmiyorsundur diye haber vereyim deyip gelen insanlar da var. Ve bunları görmek bilmek beni çok mutlu ediyor. Kendi kendime dedim;
-İnsanlık ölmemiş daha endişeye gerek yok!
Vay be!
CANAN YÜCEL