Doç. Dr. Birol ERTAN
KKTC"de STOCKHOLM SENDROMU
KKTC"de STOCKHOLM SENDROMU
Birol Ertan
Uzunca bir dönemdir kafamı meşgul eden bir konuda yeni bir bulguya eriştim. Birkaç hafta önce Sayın Birol Özter"in bir makalesinde (YeniVolkan Gazetesi, 22 Temmuz 2009) , kafamı kurcalayan konuyla ilgili ipuçları yakalamıştım. Ancak, bu konuda bilimsel bazı bulgular edinmeye de kararlıydım. Sonunda merakımı uyandıran konuda bilimsel araştırmalar yapıldığını ve önemli bir kavram geliştirilmiş olduğunu öğrenince bu konuyu siz değerli okuyucularımız ile paylaşmak istedim.
KKTC sınırlarında güvenlik içinde özgür ve bağımsız biçimde yaşamayı bir türlü içine sindiremeyen bir avuç mandacı kafa, Rum"la iç içe yaşamak, Rum"un azınlığı olmak ve elde ettiği özgürlük ve bağımsızlıktan vazgeçmek için çırpınıp duruyor. Acaba bunun psikolojik ve bilimsel kaynakları ne olabilir? Bu soruya yanıt bulmalıydım.
Sayın Birol Özter, bu konuda bildik bir hikâyeyi hepimizin gözleri önüne sererek soruya yanıt bulmaya çalıştı. Stalin, bir tavuğu kendinize bağlamanın yolunun, onun tüylerini tamamen yolarak salıverilmesi olduğunu söylemiş. Tavuğun tüyleri yolununca tavuk oradan oraya koşturmuş, sonunda Stalin"in yanına gelerek ayaklarına sığınmış. Bu durumu tavuğun köle ruhuna mı bağlamak gerekir, yoksa bu olayın ardında tavuk psikolojisini mi aramak gerekir bilemiyorum.
Stalin"in tavuğu konusu, bir internet sitesinde şöyle açıklanıyor : Stalin, ülkenin gidişatı ile ilgili olarak ülkenin ileri gelenleri ile bir toplantı düzenlemiş. Toplantıdakiler Stalin'e sormuşlar: ''Halka eziyet ettiğiniz halde neden bu kadar çok seveniniz var?'' Stalin, ''bana bir tavuk getirin'' demiş. Tavuğu getirmişler. Stalin, başlamış tavuğun tüylerini yolmaya. Tavuk kaçmak için can atıyormuş. Stalin, tavuğu salmış, tavuk da odanın içerisinde oraya buraya kaçmaya başlamış. Stalin, eline bir avuç yem almış ve tavuğa azar azar vermeye başlamış. Tavuk önce korkmuş, sonra başlamış Stalin"in verdiği yemi yemeye. Stalin daha sonra yem vermeyi bırakmış ama tavuk peşini bırakmamış. Stalin toplantıdakilere şöyle söylemiş: ''Halk tavuğa benzer, beslemesini bildikten sonra seni bırakmaz'' (http://www.itusozluk.com/goster.php/stalin+in+tavu%F0u). Elbette, halkı tavuğa benzetmek haddimiz olmaz. Ancak, içimizdeki bir avuç mandacı kafayı Stalin"in tavuğuna benzetmekte sakınca görmüyorum.
Peki, bu önemli konunun bilimsel açıklaması olabilir mi? Bu konuda ilginç gözlemler yapıldığını öğrendiğimde çok ilgimi çekti. Herhangi bir rehin alma olayında rehinelerin, kendilerini rehin alanların duygularını anlama noktasına gelmelerine Stockholm sendromu deniyormuş. Rehineler, kendilerini rehin alan kişilerle geçirdiği süre içinde onlarla konuşarak öyle bir hale geliyorlarmış ki, sonunda onlara yardımcı olmaya başlıyorlarmış. Bu ruh halini tanımlayan Stockholm sendromu, otuz yıl önce Stockholm"de bir banka soygunu girişimi sırasında yaşanmış ve bundan sonra da sıkça kullanılmaya başlamış. Öyle ki, 33. yıldönümü nedeniyle Stockholm sendromu"nun filmi bile yapılmış. (http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/230350.asp).
Özgür ve bağımsız KKTC"de yaşamak dururken Rum"a yama olmaya çalışanları, Stockholm sendromu ile çok kolay açıklayabiliriz diye düşünüyorum. Gerek Stalin"in tavuğu örneği, gerekse de Stockholm sendromu, özgürlük ve bağımsızlığı bir türlü hazmedemeyen Rum sevdalılarını anlamak için güzel örnekler gibi görünüyor.
Uzun zamandır kafamı meşgul eden bir soruna çözüm bulduğumu sanıyorum. Sizler ne dersiniz?
Birol Ertan
Uzunca bir dönemdir kafamı meşgul eden bir konuda yeni bir bulguya eriştim. Birkaç hafta önce Sayın Birol Özter"in bir makalesinde (YeniVolkan Gazetesi, 22 Temmuz 2009) , kafamı kurcalayan konuyla ilgili ipuçları yakalamıştım. Ancak, bu konuda bilimsel bazı bulgular edinmeye de kararlıydım. Sonunda merakımı uyandıran konuda bilimsel araştırmalar yapıldığını ve önemli bir kavram geliştirilmiş olduğunu öğrenince bu konuyu siz değerli okuyucularımız ile paylaşmak istedim.
KKTC sınırlarında güvenlik içinde özgür ve bağımsız biçimde yaşamayı bir türlü içine sindiremeyen bir avuç mandacı kafa, Rum"la iç içe yaşamak, Rum"un azınlığı olmak ve elde ettiği özgürlük ve bağımsızlıktan vazgeçmek için çırpınıp duruyor. Acaba bunun psikolojik ve bilimsel kaynakları ne olabilir? Bu soruya yanıt bulmalıydım.
Sayın Birol Özter, bu konuda bildik bir hikâyeyi hepimizin gözleri önüne sererek soruya yanıt bulmaya çalıştı. Stalin, bir tavuğu kendinize bağlamanın yolunun, onun tüylerini tamamen yolarak salıverilmesi olduğunu söylemiş. Tavuğun tüyleri yolununca tavuk oradan oraya koşturmuş, sonunda Stalin"in yanına gelerek ayaklarına sığınmış. Bu durumu tavuğun köle ruhuna mı bağlamak gerekir, yoksa bu olayın ardında tavuk psikolojisini mi aramak gerekir bilemiyorum.
Stalin"in tavuğu konusu, bir internet sitesinde şöyle açıklanıyor : Stalin, ülkenin gidişatı ile ilgili olarak ülkenin ileri gelenleri ile bir toplantı düzenlemiş. Toplantıdakiler Stalin'e sormuşlar: ''Halka eziyet ettiğiniz halde neden bu kadar çok seveniniz var?'' Stalin, ''bana bir tavuk getirin'' demiş. Tavuğu getirmişler. Stalin, başlamış tavuğun tüylerini yolmaya. Tavuk kaçmak için can atıyormuş. Stalin, tavuğu salmış, tavuk da odanın içerisinde oraya buraya kaçmaya başlamış. Stalin, eline bir avuç yem almış ve tavuğa azar azar vermeye başlamış. Tavuk önce korkmuş, sonra başlamış Stalin"in verdiği yemi yemeye. Stalin daha sonra yem vermeyi bırakmış ama tavuk peşini bırakmamış. Stalin toplantıdakilere şöyle söylemiş: ''Halk tavuğa benzer, beslemesini bildikten sonra seni bırakmaz'' (http://www.itusozluk.com/goster.php/stalin+in+tavu%F0u). Elbette, halkı tavuğa benzetmek haddimiz olmaz. Ancak, içimizdeki bir avuç mandacı kafayı Stalin"in tavuğuna benzetmekte sakınca görmüyorum.
Peki, bu önemli konunun bilimsel açıklaması olabilir mi? Bu konuda ilginç gözlemler yapıldığını öğrendiğimde çok ilgimi çekti. Herhangi bir rehin alma olayında rehinelerin, kendilerini rehin alanların duygularını anlama noktasına gelmelerine Stockholm sendromu deniyormuş. Rehineler, kendilerini rehin alan kişilerle geçirdiği süre içinde onlarla konuşarak öyle bir hale geliyorlarmış ki, sonunda onlara yardımcı olmaya başlıyorlarmış. Bu ruh halini tanımlayan Stockholm sendromu, otuz yıl önce Stockholm"de bir banka soygunu girişimi sırasında yaşanmış ve bundan sonra da sıkça kullanılmaya başlamış. Öyle ki, 33. yıldönümü nedeniyle Stockholm sendromu"nun filmi bile yapılmış. (http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/230350.asp).
Özgür ve bağımsız KKTC"de yaşamak dururken Rum"a yama olmaya çalışanları, Stockholm sendromu ile çok kolay açıklayabiliriz diye düşünüyorum. Gerek Stalin"in tavuğu örneği, gerekse de Stockholm sendromu, özgürlük ve bağımsızlığı bir türlü hazmedemeyen Rum sevdalılarını anlamak için güzel örnekler gibi görünüyor.
Uzun zamandır kafamı meşgul eden bir soruna çözüm bulduğumu sanıyorum. Sizler ne dersiniz?