Emel SUNGUR
BİZLER DOĞURANLAR VE DOĞURDUKLARIMIZ BİRLİKTE KATLEDİLİYORUZ.
BİZLER DOĞURANLAR VE DOĞURDUKLARIMIZ BİRLİKTE KATLEDİLİYORUZ.
05.05.2009 ANKARA
Uykusuz geçen gecelerin bazen yararı oluyor. Bazı haberleri erken öğreniyorsun ve ara verdiğin konuları dile getirmeye yeniden başlıyorsun. Ancak artık o gün için uyku denen bedensel ihtiyaçta böylesi haberlerden sonra ne yazık ki gerçekleşmiyor. Bu gecenin acı veren haberi ne yazık ki bir katliam. Her zaman ki gibi katliama uğrayan kesimse kadınlar ve çocuklar. Mardin Mazıdağı ilçesine bağlı bir köy olan Bilge köyünde yaşanan bu katliamın acısı iç yakıyor. Topraklardan ne yazık ki kan fışkırıyor. Bunun gerekçesi ne olursa olsun kan davası, töre cinayeti, toprak paylaşımı hangi gerekçeden kaynaklanıyorsa kaynaklansın bu bir vahşet, bu bir terör ve bu bir katliamdır.
Soluk almada zaten zorlanırken canlılara yönelik yaşanan yok etme organizasyonlarının karşısında duyarsız kalmak mümkün değildir. Tanıklıklara göre televizyondan izlediğim kadarıyla çocuklar ve kadınlar bir odaya doldurulup üzerlerine ateş açılarak öldürülüyorlar. 32 hanelik ve ayni aileden oluşan bir köy Çelebi Ailesi. Anımsarız böylesi katliamları böylesi acımasız toplu katledilen, gözleri oyulan, karnındaki bebekleri katledilen, ateşe verilerek yakılan, yaşı büyültülerek boynuna yağlı urgan geçirilen evlatlarımızı, 20 yıllık süreçte ölen 40 binin üzerindeki T.C vatandaşlarını hepsi bu toprakların yakın mazisi. Ve bu yaşanıp biten geçmişte kalan değil ne yazık ki süre gelen bir gerçeklilik. Odaya kapatılarak öldürülenlerin 6"sı çocukmuş gerisi kadın diyorlar. Evet bizler doğuranlar ve doğurduklarımız hep birlikte yok ediliyor, katlediliyoruz. Ne yazık ki güzel haberleri yazmak için hazırlanırken yine hevesim kursağımda kaldı.
1 Mayıs Emeğin Bayramı tatil olarak yasallaştı,( bu tatil meydanlara çok yansımadı ancak belki de zaman içinde olacak ) Taksim Alanı"na gidilerek orada 32 yıl önce bırakmak zorunda kaldığımız canlarımız ziyaret edildi ve önemli bir olay gündemde darbenin Anayasa"sı, kişisel özgürlüklerimizi sınırlayan, örgütlenmeyi sınırlayan, düşünceye sınırlar koyan, ırkçılık ve gericiliğin yaygınlaşmasına neden olan 1980 Anayasa"sı değiştiriliyor. Ortaya nasıl bir Anayasa çıkacağını bu gün bilmiyoruz ancak içgüdüsel olarak veya uygulamalar beni yanıltmazsa çokta istediğimiz bir Anayasanın gerçekleşeceğini düşünmüyorum. Ama bunlar sadece benim varsayımlarım. Bu güne değin değişmesi için elimizden gelen tüm çabayı gösterdiğimiz 80 Anayasa"sını değiştiremedik, bir sürü siyasi parti, siyasi iktidarlar geldi, geçti bu gün değişiyor. İktidarda hangi parti olursa olsun doğru ve güzel projele gerçekleştirirse ona teşekkür etmek gerekir. Elbette yeni Anayasa"nın bu dönemde meclisten geçmesi önemli ancak en az onun kadar önemli olanda bu noktada kararlılık sergileyen sendikalar, meslek odaları daha doğrusu toplumsal muhalefetinde unutulmamasını gerektiği.. Değişmez diyerek kolaycı bir yöntemle kenara çekilip sadece şikayet etmek genlerimizden gelen tembelliğin su yüzüne çıkmasından başka bir şey değil. Yıllardan beri süregelen böyle bir tartışılmaz olan Diyanet İşleri Başkanlığı"nın kaldırılması talebini ilk seslendirdiğimiz yıllar olan 1988- 1990 yıllarında bunu asla dile getirmeyin diyenler bu gün ayni istemle yasal ve eylemsel bir sürü faaliyetler içindeler. Aslında çağdaşlık, bilim ve teknolojiye inanma, günü yakalama kişinin beynini doğmalardan, dinin kuşatmasından kurtarıp özgürleşmesiyle mümkün olabilir.
Umarım yeni gelen Anayasa toplumun taleplerinin, çağdaşlaşmanın, toplumun ihtiyaçları ve istemlerinin önünü açıp yolumuzu kolaylaştırır. Böylesi kalabalık, böylesi büyük dünyaya açılımımızı kolaylaştırır. Yeni Anayasanın maddeleri içinde yer alan yasalar özgür bir toplum yaratmanın geregini yerine getirip bizlerin dünya vatandaşı olmamızı kolaylaştırır.
Bütün bunların bu günkü olaylarla ne ilgisi var diye düşünülebilir ancak Genco Erkal"ın dediği gibi hiçbir şey eyleme geçen cehalet kadar korkutucu olamaz. İşte yazımın başında sıraladığım ve bu gece karşılaştığımız böylesi insan yok etmek üzerine kurgulanan katliamlar kişisel güvensizlik ve bilinçsizliğin, eğitimsizliğin eyleme dönüşmesidir. Böylesi kişiler çağdaşlıktan uzak, eğitimsiz, hala derebeylik sistemi yürüten, hala demokrasi ve özgürlükleri benimsememiş ve bu toprakları, su ve havayı sadece kendi için isteyen insanlar tükenmedikçe bu katliamların, kültürleri yok edişlerin, kadın ve çocuklara yönelik katliamların, inanç ve dillere saldırıların sonu gelmez.. Elbette yasalarda belirlenen bütün bu taleplerin uygulamaya geçmesi ve toplumda içselleştirilmesi en az yasanın çıkartılması kadar önemli bir proje olmalı. Yazılı metinin yaşamımıza yansıması için Anayasa değişikliğinin yanı sıra Toplumsal Kültür Projesi nede dönüştürülmeli.
Bu benim önerimdir elbette ülkeyi yönetenler benim önerilerimin ne farkındadır nede önemserler ancak bütün bunlara rağmen bende söyledikleri hiç vazgeçmeden söylemeye devam ederim. Bundan 20 yıl önce SHP program ve tüzük tartışmalarının yapıldığı yıllarda da böylesi bir proje talebim olmuştu SHP"nin Sosyal Demokrat bir parti olması nedeniyle o zamanki önerimin adı da Toplumsal Rehabilitasyon, yaşanan acıların iç dünyamızda ki yıkımını rehabilite etme idi. Bunları o gün inanarak söylemiştim. Bizler belki de savaş yorgunundan çok daha yorgunduk 1980" li yıllardan çıkarken. Böylesine bir ihtiyacı ben duyuyordum ve benim gibiler o kadar çoktu ki onun için ihtiyaçtan kaynaklıydı bu düşüncem. Olmadı böylesi bir proje o yılların üzerine gelen yeni baskılar, yeni ayrılıklar, ekonomik sorunlar o gün çözülmesi kolay olan bir sorunu bu gün çözümsüzleştirdi. İnsanların suratlarına yansıyan gölge umutsuzluğun, mutsuzluğun, çaresizliğin yorgunluğunu yanı sıra olmayacak şeyleri yapma eğilimin, kişinin zaman zaman kontrolünü yitirdiğinin ve ciddi ruhsal sorunlarının olduklarını bana yansıtıyor. İşte gecenin olayı da böylesi bir yansıma. Elinde silah beynine, konuşmaya, tartışmaya, kendini sözlü ve yazılı ifade etmeye cesareti olmadığı için güç olarak elinde bulundurduğu silahı yöneltiyor kadınlara ve çocuklara. Böylesi cinnetler umarım daha fazla yaşanmaz.